6. Derin çökkünlük

7 5 0
                                    

Ali, odayı çevreleyen karanlıkla bir kez daha yüzleşmek zorundaydı. Hemşireler, onu sakinleştirmeye çalışırken, içindeki Tarık’ın sesi daha da güçlenmişti.

Ali, zihin çöküşü içinde kaybolmuş, gerçekle hayalin arasındaki ince çizgide yürüyen bir mahkûm gibi hissediyordu. Tarık, adeta onun zayıf noktalarını hedef alıyordu. “Buna daha ne kadar dayanabileceksin, Ali? Bu sadece bir başlangıç. Daha fazlası geliyor.”

Gözleri dolmuştu ama bu sefer gözyaşları, çaresizlikle birlikte akmamıştı. Aksine, gözlerindeki boşluk, gözyaşlarını bile kabul etmemek için direnen bir cephe gibi görünüyordu. Kendini tamamen kaybetmişti.

Tarık’ın gülümsemesi, zihninde bir kabus gibi dönmeye devam ediyordu. O an, içindeki karanlığın daha da derinleştiğini hissetti.

Günler geçtikçe, Ali’nin tedavi süreci daha da karmaşıklaşmıştı. Hemşirelerin ve doktorların yanına gittiğinde, gözleri daha da donuklaşıyor; sesi, Tarık’ın sesinin gölgesinde kayboluyordu.

Zihin savaşları, ona tamamen hükmetmişti. Tedavi odasındaki beyaz duvarlar, gözlerini daha da kör eden bir labirent gibi görünüyordu.

Bir akşam, odasında yalnızken, düşüncelerinin karanlığında kayboldu. Sanki her an bir uçurumdan düşmeye hazırlanıyordu. Tarık, onu her zaman yakından izliyordu. “Bunu kabul et, Ali. Senin için hiçbir şey iyi gitmeyecek. Hayatın kaybolmuş durumda. Karanlığın içinde yaşamaya mahkûmsun.”

Ali, içindeki boşlukla boğuşarak, nehir gibi akan düşüncelerine karşı koymaya çalıştı ama tüm çabaları nafileydi. “Hayır! Ben buradan çıkabilirim!” dedi ama sesi, karanlığın derinliklerinde kaybolmuştu. “Bunu istemiyorsun, Ali. Korkularınla yüzleşmekten kaçıyorsun. Neden hâlâ savaşmaya çalışıyorsun?”

Zihninde bir kıyametin eşiğine gelmişti. Tarık’ın sesi, bir köşeden ona karşı sürekli fısıldıyor, onu daha da derin bir çaresizliğe itiyordu. “Beni dinle. Buradan çıkamazsın. Kendi içindeki karanlık seni boğacak. Belki de en iyisi, bu acıya son vermektir.”

Ali, çığlık atarak kafasını ellerinin arasına aldı. “Beni bırak! Ben bu savaşta yalnız değilim!” ama derin bir sessizlikle karşılaştı. Hemşirelerin sesleri, artık ona ulaşamıyordu. Tarık, onun içindeki boşluğu daha da büyütüyordu. “Bu yalnızlık senin. Sadece kabul et ve kabullen. Seninle kimse ilgilenmiyor.”

Bu akşam, dışarıdaki gökyüzü kara bulutlarla kaplanmıştı. Ali, pencereden dışarı bakmaya çalıştı ama bu karanlık ona yalnızca bir çıkış olmadığını hatırlatıyordu. Kendini sıkışmış hissediyordu; dışarıda bir hayat, içeride ise karanlık bir cehennem vardı. Zihninde, yaşadığı anılar sanki bir film gibi geçip gidiyordu ama bu film, korkunç bir kabusun parçasıydı.

“Bir zamanlar kimdin sen?” diye sordu Tarık. “Şimdi ne oldun? Kendinle yüzleşmekten bu kadar mı korkuyorsun? Artık hiçbir şeyin yok. Hayatının tek gerçeği, karanlık ve yalnızlıktır.”

Ali, kalbinin hızla çarptığını hissederek, Tarık’ın söylediklerine direndi. “Hayır, böyle olmak zorunda değilim!” dedi ama içindeki sesler, onun umutsuzluğunu derinleştiriyordu. Gözleri dolmuştu ama gözyaşları artık geçmiyordu. Gözleri, bir türlü bulamadığı bir huzurun peşindeydi ama o huzur, hep elinin altında kayıp gidiyordu.

Bir süre sonra, zihninde patlayan düşüncelerle birlikte kendini kaybetti. O an, Tarık’ın sesi daha da netleşti. “Duyuyor musun? Kendi içindeki karanlığı kabullenmek zorundasın. Zihnini rahatlatmak için bu acının sonunu getirmekten başka çaren yok.”

Ali, o anda içindeki boşluğun derinliğini bir kez daha hissetti. “Buna daha fazla katlanamam!” diye haykırdı ama sesi yine kayboldu. Zihni, belirsizlik ve korkunun pençesinde sıkışıp kalmıştı. “Yalnızsın, Ali. Artık kurtuluşun yok. Düşmeye hazır mısın?”

Zihnindeki savaş, artık bir intihara dönüşüyordu. Ali, kalp atışlarının hızlandığını hissederek, “Hayır, hayır!” diye bağırdı. Fakat Tarık, içindeki boşlukta daha da belirginleşti. “Sadece bana katıl. Acıya son vermenin tek yolu bu. İçindeki karanlığı kucakla.”

Ali, bir an her şeyin sona ereceği hissine kapıldı. Düşünceleri kayboldu ve boşluk, derin bir sarsıntıyla onu sarhoş etmişti. Tarık’ın sesi, ruhunun derinliklerinde yankılanmaya devam etti. “Kaybediyorsun, Ali. Yalnızca sus ve kabul et.”

Sonunda, Ali’nin gözleri kapandı. O karanlıkta kaybolmuştu; Tarık’ın gölgesi altında çöküşüne neden olan her şey, artık bir anı gibi görünüyordu. O an, hayatının ne kadar boş olduğunu düşündü. Karanlığın içindeki o boşluk, onun için bir sona dönüşmek üzereydi. Zihnindeki tüm acılar, ona son vermek için bekliyordu.

Kayıp Zihinler Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin