Merhaba biz geldik, nasılsınız umarım iyisinizdir. Siz sormazsiniz ama bende iyiyim, bu bölüm çok hoşuma gitti. Sizde beğenirsiniz belki.
Bölüm başında geçmişe gittik okuyunca anlayacaksınız.
Keyifli okumalar, yorum yapmayı unutmayınız🫵🏻🫶🏻
17. BÖLÜM
26 Ağustos 2009
Işığın kendin olmak gerektiğini bilirsin, kurtarıcı sensin ama insan hayatta düşebilir.
İnsan bir yol bulmaya çalışıyor kendine o karanlıkta takılıyor ve düşüyor sonra o hiç bilmediği yerde, o karanlıkta, daha çok kalkmaya çalışıyor, tanımaya çalışıyor ama bu sefer her yeri yara içinde kalakaldığını görüyor. Çıkamıyor, kaçamıyor o karanlıktan. Yoruluyor insan o karanlıktan. Sonra o karanlıkta büyük bir hisse kapılıyor. O'nun olduğu bir gökyüzünü hayal ediyor.
Ben Bera Ufuk Kuter.
Karanlıkta gökyüzünü hayal eden o çocuk. Yorulmuş olan ruhum gökyüzüne bakıyor çünkü artık hayatımda o kadar renkli, o kadar güzel şeyler kalmadı bir gökyüzü bir de kendim. Ben eksik büyüyen bir çocuk olduğumu ev denilen dört duvardan çıktığımda anlıyordum. O karanlıktan gökyüzüne kavuştuğumda anlıyordum. Dışarıda beni kucaklayan gökyüzü beni sıkı sıkı sararken bir yerde hapsolduğumu anlıyordum.
"Kanca?" Dışarıdan yükselen tanıdık kısık sesle birlikte, kucağımda olan şeyi indirip çöktüğüm yerden acıyan bedenimle kalktım.
Parmağı sızlayan elimi kaldırıp pencerenin perdesini kenara çekerek aşağıya baktığımda ilk olarak onu gördüm, gökyüzümü. Aşağıdan penceredeki bana bakarken küçük yüzünü astı, acı içinde. Sonra bakışlarımı yanına çevirdim, yanındaki bedeni de gördüm. Onun da yüzünde aynı acı ifade vardı. Bu acı bana duyuluyordu, benim halime. Dudakları hareketlendi, anlayamadım. Hemen ardından elini kaldırıp bana aşağıya inmemi işaret ettiler.
Olumsuz anlamda başımı çok az bir miktar hareketlendirdim ama biliyordum sadece beş dakika içinde onların yanında olacaktım, her zaman olduğu gibi. Karanlığımdan her defasında olduğu gibi çıkaracak o hareketi yaptı, dudağını büzdü, yere oturdu ve ayaklarını birbirine dolayıp başını eğdi. Ve ben yine ona kıyamadım, kapattım perdeyi bu acıları saklamama kalan o iki dakikayı inleyerek sürdürdüm. Sırtım yanıyordu, sağ gözümün altı nabız gibi atıyor yüzümün sağ tarafı acıyla uyuşmuştu.
Odamın kapısını açıp içeriyi dinlediğimde her zaman olduğu gibi sessizlikle karşılaştım. Aşığa inen merdivenleri çok yavaş, acımı artırmayacak halde inip dış kapıyı açarak dışarı çıktığımda onun çöktüğü yerden kalkıp kapının hemen dibinde beni beklediğini gördüm. Yeşil gözleri benim gözlerimle buluştuğunda gözleri doldu. Aslında bu alışılagelmiş bir şeydi. Bir ilk değildi, olmayacaktı. Biliyorlardı, biliyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
S.O.N +18
Chick-LitYETİŞKİN İÇERİK!!! * Evsa: Hemen uykundan uyan. Evsa: Sen nasıl askersin ya? Evsa: Mahallede hırsız var yakalamıyorsun. 05**: Ne? 05**: Hangi mahallede? 05**: 155'i tuşlarsanız onlar kısa sürede orada olacaktır. Evsa: Karşı evimde bir asker varken...