Annesini kaybedene öksüz, babasını kaybedene yetim derlerdi.
Peki evladını kaybedene ne denirdi? Ya da kardeşini kaybedene?
Kardeş ve evlat birinin en yakın hissedebileceği kişilerdi.
Ben kardeş kaybetmemiştim ama bir evlat kaybetmek üzereydim.
Bebeklerimden birini alacaklardı bugün.
Ben kendi ellerimle çocuğumun yaşamını çalacaktım.
"- Ağlama küçüğüm. Lanetli bir bebekten kurtulmak sevindiricidir, üzücü değil."
Sedyenin üzerinde otururken hıçkıra hıçkıra ağladığımı gören rahibe, halime acırmış gibi sık sık yüzünü buruşturuyordu.Sözlerini duyar duymaz kaşlarım çatıldı.
"- Benim bebeğim lanetli değil!"Büyük tapınağın salonundaydık. Tanıdık sadece Marlon ve Fernandez yanımdaydı. Onların dışında salonda yirmiye yakın rahip ve rahip yardımcıları vardı. Marlon gibi güçlü birinin bebeğini almak zor olacağı için birkaç rahip birlikte yapacaktı işlemi.
Tanımadığım onca yüzün önünde oturmuş ağlıyordum.
Çünkü elimden başka hiçbir şey gelmiyordu.
Tek yapabildiğim ağlamaktı.
Çaresizliği iliklerime kadar hissediyordum ve bu kendimi değersiz bir çöp parçası gibi hissettiriyordu.
Yanımda oturup bana yandan sarılan Marlon, bir eliyle omzumu kendine yaslamıştı. Diğer elinin arasına ise avcumu almıştı.
Onun omzuna yaslanarak üzerindeki siyah kraliyet üniformasına gözyaşlarımı akıtıyordum.
Gözlerinde ki bakış onun da benim gibi acı çektiğini gösteriyordu. Daha önce bir evladını kaybetmiş olan kocam, ikinci kez bu acıyı tadarken perişan görünüyordu ama yine de bunu yapmamamız gerektiğini söylemiyordu.
Şu an olan aptalca şeyi durdurmuyordu.
"- Sizsiniz..." Diye mırıldanarak Marlon'un yanından kalktım.
"- Asıl lanetli olan sizsiniz!"
Gözüm dönmüş gibi etrafımda ki rahiplere bakarken gözlerim bir çıkış yolu arıyordu.
"- Yenge, yapma. Kendini daha fazla harap etme. Seni korumak için bebeğini rahminden çıkarmamız gerekiyor-"
"- Vahşiler! Caniler! Bir bebeği öldürmek istiyorsunuz! Siz kafayı yemişsiniz!"
"- Tara! Yeter bu kadar. Ben seni bir kez kaybettim. Bir daha kaybetmeyeceğim. Fernandez'in karısı da senin gibi bebeğini yaşatmak istedi ama bu uğurda canından oldu. Sen aynı kaderi yaşamayacaksın."
"- Marlon! Bebeğimizden bahsediyorsun! Öldürecekleri sadece benim çocuğum değil senin de çocuğun! Nasıl ondan bu kadar kolay vazgeçebilirsin?"
Gözleri kanlanan adamın yüzü gerildi önce. İçine kesik nefesler çekti ve nefeslerinin arasında bir yerde o da tıpkı benim gibi ağlamaya başladı.
"- Ben de acı çekiyorum. Senin de dediğin gibi alacakları bebek benim de çocuğum. Ben evlatlarım için herkesi yakarım Tara. Ama daha doğmamış bir bebek için sevdiğim kadını yitirmeyeceğim. Anladın mı? Seni kaybedemem. Kaybetmeyeceğim de!"
Onun bebeğimizi aldırmaktan vazgeçmeyeceğini anlayarak bir çıkış yolu aradım. Ve rahiplerin toplaşdığı yerin arkasında ki çıkış kapısı çarptı gözüme. Oraya doğru yöneldiğimi görenler gitmek istediğimi anlayıp önüme geçti.
Evladını korumak için her şeyi yapacak bir anne gibi, onları rüzgar büyüsüyle önümden savurmak konusunda tereddüt etmedim.
Ancak herkesi atlatsam da Marlon'u atlatamadım. Hızlı adımlarıma yetişip arkamdan belime sarıldı.
Kollarının kıskacından kurtulmaya çalışsam da başaramadım. Beni kucakladı ve sakinleşmemi bekledi.
Başıma kondurduğu minik öpücükler sinirimi ve korkumu yatıştırsa da hâlâ çok üzgün hissediyor ve bebeğimi kaybetmek istemiyordum.
"- İstemiyorum... bebeğimi öldürmek istemiyorum Marlon. Yalvarırım onu benden almalarına izin verme. Ben yapamam... bebeğimin hayatını çaldığımı bilerek yaşayamam!"
"- Ama o sensiz yaşayabiliyor." Beklemediğim yabancı bir sesten duyduğum cümle şaşkınlıkla gözlerimin açılıp karşıma dönmesine neden oldu.
Tam karşımda ki rahip, üzerinde ki pelerini çıkararak bana yüzünü gösterdi.
Onun uzun sarı saçlarını ve kırmızı gözlerini gördüğüm an onu tanıdım.
Bu rahip, daha doğrusu rahibe kıyafetli genç kadın, henüz yeni reşit olmuş gibi görünüyordu. Yüzü ve sesi bana öyle benziyordu ki sessizleşerek iç çektim.
Yanına yaklaşan başka bir rahipte tıpkı onun gibi pelerinini çıkardı. Bu sefer karşımda ki genç bir adamdı. Tıpkı Marlon gibi kuzgun karası saçlara sahipti ama gözleri benim gözlerim gibi su yeşili rengindeydi.
Bir kıza, bir de oğlana bakarak yutkundum.
"- Siz..."İkisi kısa bir süre bakıştı. Ardından el ele tutuştular.
"- Biz, senin çocuklarınız anne.""- Ben Sirius." Erkek olanın sesi pamuk yumuşaklığındaydı.
"- Ben Hailey."
Sirius ve Hailey...
Gözlerim dolu dolu onlara bakarken kollarımı iki yana açarak bir iki adım ilerledim.
"- Benim küçük yıldızlarım..."Açtığım kollarıma ilk atılan Sirius oldu. Ardından çekinceli adımlarıyla Hailey'de gelip belime sarıldı.
"- Biz gelecekten geliyoruz anne." Hailey ve Sirius'un arkasından yanıma ilerleyen üç rahipten ortadakinin konuşmasıyla onlara döndüm.
Pelerinlerini çıkaran üçlünün sırasıyla Daniel, Roden ve Laren olduğunu hemen anladım.
Tıpkı tatlı yıldızlarım gibi Laren'de ağlamaklı bir ifadeyle koşarak gelip bana sarıldı.
"- Siz... nasıl oldu da geçmişe geldiniz?" Kaşları çatık olan Marlon, garip bir ifadeyle Hailey'e bakıyordu. Bakışından beni öldüren bebeğimin Hailey olduğunu anladım.
"- Anlatacağız baba." Koca bir delikanlı olan Daniel, bana döndü.
"- Şimdilik yalnızca annemi kurtarmaya geldiğimizi bilseniz yeter."●

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruhsuz Düşes Canlandı
FantasyBen Gracelýnn Tara Valentin. İlk yaşamımda aristokrat bir leydiydim. İkinci yaşamımda ise 21.yüzyılda İspanya'da yaşayan biriydim. Okumayı severdim. Gençlik yıllarımda okuduğum bir romanda ilk yaşamımda ki kocamın ana karakteri olduğu bir hikâyeyi...