düşünsenize deprem oluyor ve eviniz bu deprem yüzünden ters bir şekil alıyor, anlarsınız ya. âşık olursun ve bütün hayatın değişirmiş gibi.
[ soukoku ]
düz yazı, texting, for her.
221122, jazmyn white.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
eğer sana seni sevdiğimi söyleseydim, bana ne derdin?
★ ★ ★
ömür dediğin nedir ki? bir bakmışsın daha dün on beş yaşındasın. sabah uyanınca yirmi altı yaşında oluyorsun.
hayat çok acımasızdır kavramı bana mantıksız geliyor. insanlar acımasız kılıyor hayatı, kendi cehennemlerini kendileri yaratıyorlar. bir de şu hayat acımasız savunmaları yok mu! beni çileden çıkarıyor.
"bay osamu. iyi misiniz?"
elimde oynattığım kalemle aniden başımı kaldırıp yukarı baktığımda şaşkın şekilde bakan genç kıza sahte bir gülümseme bahşedip elimin altındaki kitabı imzalayarak, ona uzatmıştım. hayal dünyasından çıktığım için hareketlerim fevriydi. kitabı alıp hafif kafasını eğdikten sonra çığlık atarak insan topluluğuna yönelmişti.
ben, osamu. dazai osamu, shuuji. yirmi altı yaşındaki bir yazarım ve şu an yeni yazdığım "öğrenci kız" kitabının imza günündeydim. evet, yıllar sonra idolüm yazardan ilhamlanarak kitaplar yazmış onun lakabıyla kendi ismimi birleştirerek yazar olmuştum. etkileyici, değil mi?
size daha da etkileyici bir şey söylememi ister misiniz?
yanıma yaklaşan diğer bir gençle kitabı almış ve ikinci sayfayı açmıştım. "bugün ayın kaçı?" imza atarken sorduğum şeyle telefonuna bakmış ve titreyen sesiyle konuşmuştu. "26 temmuz." gülümsedim. kitabı ona uzatırken teşkkürler diyip giderken kitabıma bir kaç övgü de bahşetmişti.
kolumdaki saate baktım.
15:56.
işte bu. 26 temmuz, 15:26. güneş her yeri yakıp kavuruyor. aynen, öyle.
★ ★ ★
biten kalabalıkla security yazılı ceket giymiş adamla arkaya, odama doğru yöneldim. kapıyı kapatım kravatımı genişlettim ve kendimi kanepeye attım. gözlerimi yumarken bulanık kızılı bir görüntü gözlerimin önünde canlandı.
gülümsüyordu. bulanık olsa da seçebiliyordum bunu. keşke seçemeseydim.
gözlerine baktığımda bile bana söylediğin yalanları görebiliyorum.
o günle ilgili aklıma gelen tek bir şey bile bende ilk zamandaki gibi şok etkisi yaratırken, onu hâlâ televizyon, gazete, haberlerde görmem daha da çıldırtıyordu beni.
sahi, o an ne yaşamıştım hâlâ anlayamıyordum. tek hatırladığım chuuyanın beni engellemesinden bir ay sonra disneyle iş birliği yaparak televizyon programlarına çıkması ve dahası, bir müzisyen olması.
maksat neydi, neden ve nasıl yok oldu ve neden bu şekilde ortaya çıktı, asla anlayamadım.
üstelik amcam port mafyadan beni kovmuş ve kendini asıp intihar etmişti sabahsı.
aklım hiçbir şeye ermiyordu ki, akuyla sushi olmasa intihar edecektim. eğer hayattaysam onların sayesinde.
telefonun çalmasıyla sakinleştim ve ekrandaki isme bakarak kırmızı tuşa bastım. tekrar koltuğa yaslanacakken çalan telefonla kapatsam da tekrar arayacağını bildiğim için açmak zorunda kaldım.
"ne var?"
"neredesin sen, öküz?"
"sana da merhaba, atsu."
"siktir lan. ilk odun gibi açan sendin, şimdi mi aklına geldi nazik olmak? merhaba, dazaicim, neredesin? kafede seni bekliyorduk da."
"manyak mısın, oğlum sen?"
"aşkım, bu bana manyak diyor."
"her zamanki hâli, aldırma."
"iyi de öküzlük bir yere kadar."
"hayatım, sanki tanımıyorsun."
"kapatın ulan, geliyorum."
telefonu kapatıp alnımı ovduktan sonra ayağa kalktım. sehpanın üzerindeki anahtarları alıp, telefonu da cebime atarak odadan çıktım. binadan çıkıp park yerindeki kendi arabama doğru yöneldim ve arabanın kilidini açtım. koltuğa oturup kapıyı kapattıktan sonra arabayı çalıştırıp yola koyuldum.
kırmızı ışıkta beklerken sol yanımda duran motorun sahibine kaydı bakışlarım. kaskından dolayı yüzünü göremiyordum ancak o bana kafasını çevirdiğinde gaza basıp harekete geçti. kırmızı ışıkta geçmesine göz devirirken hafifçe fısıldadım. "ergen tayfadandır, belki."
yeşil ışık yandığında gaza basıp ilerlemeye başladım. atsuyu bekletmek istemiyordum. daha doğrusu, dırdırını duymak istemiyordum. ayrıca acıkmıştım ve menüde kfc vardı. aku'nun cebinden.