BÖLÜM 12- Yakın arkadaş sendromu

56 3 0
                                    

BÖLÜM 12

Aybars

Fırının sesiyle gözlerimi kedicikten ayırdım. Kendi kendime söz verdim. Uzun süre kıza bakmak yok. Eğer biraz önceki gibi bir kez daha dudaklarına dalar kalırsam sonu pek de iyi olmayabilirdi çünkü. Fırının kapağını açarak mis gibi kokuyu içime çektim. Yaptığım işe bayılıyordum. Beni rahatlatıyor, güzel şeyler yaptığımı bilmek mutlu ediyordu. Eldiven kullanmaya gerek duymadan fırın tepsisine uzandım.

"Dur!" Kediciğin sesiyle telaşla ona döndüm. Telaşlı yüz ifadesi, aralanmış koyu renk dudakları ve yamulmuş bonesiyle çok tatlı gözüküyordu. Ve de çok masum. Kendimi bilmesem biraz önceki düşündüklerimden utanacaktım. Telaşlı haliyle elindeki havluyu bana doğrultarak yanıma geldi.

"Elini yakacaksın. Bunu al." Masum görüntüsüne baktım. Telaşlı hali içimde olmayan bir yeri titretti. Babam bile beni düşünmüyorken tanımadığım bir kız benim için endişelenmişti. Ne ironik ama. Bizim çocuklardan biri olsa terslerdim ancak bu sefer tersleyemedim. İlk defa fırından bir şey alırken bir şey kullanıyordum. Sessiz bir teşekkür mırıldanarak havluyu aldım ve havlu yardımıyla kekleri tezgahın üzerine koydum. Gözlerimi ona çevirdiğimde onu yaptığım işi dikkatli bir şekilde incelerken gördüm. Kayan bonesi, çatılmış kaşları ve dişleri arasına aldığı dudakları... Ah, ben kendimi tutmak için zorluyordum ama bu kız. Yanına hızlıca ilerledim. Bu ani hareketim onu ürkütse de eskisi gibi geri de kaçmadı. Buna gülümsedim. Önünde durup bonesini düzeltmeye başladım.

"Çok şapşal ve komik görünüyordun." Ağzından sıkılmış bir nefes bıraktı. Onu fazlasıyla sinir ettiğimi biliyordum. Hele bana cevap vermesi daha da hoşuma gidiyordu. Sonuçta bu bana alışmaya başladığının göstergesiydi. Bazen de cevap vermiyordu. Tabi bunu da alacağı cevaptan korkmasına bağlıyordum. Bu sefer de cevap vermeyecekti galiba. Vermesi önemli değildi. Nasıl olsa kızdırırdım sonuçta.

Arkama dönüp işime devam ettim. Yarım saat sonra pastanın kremasını sürmüş, süsleme için çikolata rendeliyordum. Kedicik bu süre zarfında yaptığım işe odaklanmıştı. O kadar dikkatli izliyordu ki ona baktığımın farkına bile varmamıştı. İnip kalkan göğsü ritmik ve yavaş bir şekilde hareket ediyordu. Ellerini göğsünde bağladığı için daha da dolgun göründüğünü kendime itiraf etmezsem çarpılırdım herhalde. Dudakları aralık duruyordu. Arada yaptığım iş zorlaşınca o da heyecanlanıyor ve dudağını ısırıyordu. Ben işimi tamamen bitirdiğimde ise kalçasını, yasladığı tezgahtan ayırıp dünyamıza geri döndü.

"Hoş geldin." Dedim alay dolu sesimle. Kaşlarını kavisli olacak şekilde çatarak ne demek istediğimi anlamaya çalıştı. Onu daha fazla zorlamadan açıkladım. Ne de olsa kedicikle işim daha bitmemişti. Daha pasta süsleyecektik ve ben beyni yanmış bir kediciği istemiyordum.

"Dalıp gittin ya. Gerçi işi ben yapıyorum, dalıp gitmen çok normal. Sonuçta benim gibi harika birini doya doya izlemek hele ki yemek yaparken doya doya izlemek herkese nasip olmaz." Sahte olduğu uzaydan bile belli olan bir gülümsemeyle cevap verdi.

"Ne şanslıyım ama. Bu kadar şans fazla gidip kendimi öldürmeliyim." Aynı şekilde daha sahte bir gülücükle cevap verdim.

"Hemen ölme. Daha gördüğün o mükemmel manzarayı başka kızlara da anlatacaksın. Malum onlara böyle bir görsel şölen sunmayı düşünmüyorum."

"Madem o kadar değerli bana da sunmasaydın. Belki bundan sonraki hayatımı psikolojik bozukluk yaşamadan geçirebilirdim." Gözlerimi dehşete düşmüş gibi açıp hızla yanına ilerleyip vücudunun sağlamlığını kontrol ediyormuş gibi yaptım. Geri çekilince sırıttım.

NÂR ve MÂ (Ateş ve Su)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin