Bölüm 5- Kötü tesadüf

111 7 0
                                    

Son teneffüsteydik. Semanur ile bahçeyi tavaf ederken bir yandan da saçmalıyorduk. Bazılarına bu itici gelse de bence çok komikti. Ona Aybars’ı ve beni rezil etmelerini komik bir biçimde anlatıyordum. Komik bir biçimde anlatıyordum çünkü başıma gelen olayları acındırarak anlatmaktan nefret ederdim. Zaten insanların bana acımasından da nefret ederdim. Ama Aybars sayesinde bir yıllık acınma ihtiyacımı dün karşılamıştım. Tek kendimi iyi hissettiren şey ise Ebru’nun onun ayda birkaç kere geldiğini söylemesiydi.

“Neyse ki ayda birkaç kere geliyormuş.”

“Bir de her gün gelmeye başlarmış artık.”

“Kapa şu şom ağzını. Allah korusun. Her gün Aybars falan. Iyy.” Yüzümü buruşturarak yaptığım garip harekete kahkahalarla güldü. Bir tur daha atıp tavafımızı tamamladıktan sonra dershaneye beraber gitmeye sözleşip sınıfa çıktık.

Beraber 20’ye giderken gülüşüyorduk. 20 bizi şaşırtarak ilk dakikada geldi. Otobüse biner binmez kulaklıklı asosyal moduna takındım ve Sema’yı unuttum. Sema kulaklığımı çektiğinde sinirle ona döndüm. Son günlerde de herkes bir kulaklığımı çekiyordu zaten!

“Sadistçe zevk mi alıyorsunuz kulaklığımı çekip tek mutlu olduğum anı mahvetmekten?” diye söylendiğimde Aybars’ın da kulaklığımı çekmesini hatırlamış olacak ki kahkahayı patlattı. Allahtan sessiz kahkaha atabiliyordu da otobüste bir de yargılayan yaşlı teyzelerin bakışlarını çekmiyorduk.

“Hayır canım, babamın yanına uğrayalım ders başlamadan diyecektim.” Babası şehirdeki iyi restoranlardan birinde yardımcı şef gibi bir şeydi. Çok iyi bir insandı. Severdim Arif amcayı. Kafamı sallayarak onu onayladım. Sonra aklıma gelen bir sorunla ona döndüm.

“Çok yürümemiz gerekecek mi? Ben bu ayakla oldukça yavaş yürürüm. Geç kalmayalım derse.”

“Daha var vakit. Babamdan para almam lazım. Çıkışta kitap alacağım. Ama istersen sen gelme.” Ona ters bir bakış atınca elini teslim olur gibi havaya kaldırdı. Bakışlarla anlaşabilen nadir insanlardandık herhalde. Hatta bazen bakışlar daha etkili bile oluyordu sözlerden. Özellikle Arif amcanın bakışları.

İneceğimiz durağa geldiğimizde kırmızı kare düğmeye basarak bekledik. Artık otobüste otobüs durana kadar oturuyor otobüs durunca ayağa kalkıp öyle iniyordum. Zorlukla otobüsten inip çantamı sırtıma tamamen astım. Sema da bu halime gülüyordu. Pis arkadaş. İnsan bir acır. O hayvan Aybars’a da içimden en güzel(!) dileklerimi tekrar gönderdikten sonra somurtarak ilerlemeye devam ettim. Sema bana yetişti demeyeceğim çünkü ona fark atacak kadar hızlı yürüyemiyordum. Sonunda insafa gelip(!) koluma girdikten sonra biraz daha hızlı yürümeye başlamıştık. Uzaktan kendisine yaklaştıkça büyüyen ve güzelleşen restorana iç geçirerek bakma isteğimi durdurdum. Silindir şeklindeki üç katlı binanın son iki katı cam ile kaplıydı. Alt kat mutfak olmalıydı ki burası normal duvardı. Restoranın teras gibi görünen üst kısmından aşağıya sallanan kırmızı sarmaşıklar güzel bir hava katıyordu. Restorandan gözümü aldığımda Sema’ya döndüm. Buraya daha önce hiç gelmediğim için şaşkınlığımı izliyordu.

“Babam birazdan buraya gelir.” Kafamı sallayarak onu onayladım. Biraz bekledikten sonra arka kapıda Arif amca belirdi. Her zamanki neşeli yüzüyle bize doğru ilerledi.

“Oo, kızlar hoş geldiniz. Nasılsın cimcime.” Bana hep cimcime diye takılırdı. Gülümsedim.

“İyiyim Arif amca sen nasılsın?”

“İyiyim kızım. E hangi rüzgar attı sizi buraya?” Arif amca rüzgar demişken rüzgarla gelen iğrenç sigara kokusu beni buldu ve beni öksürtmeye başladı. Arif amca sigaradan rahatsız olduğumu anlayınca arkasına döndü ve sigarayı içeni uyardı.

NÂR ve MÂ (Ateş ve Su)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin