Selam! Nasılsınız? Nasıl gidiyor?
Çok ama çok gecikmiş bir bölüm ile karşınızdayım... Biliyorum çok geç attım bölümü ama... Sizden özür diliyor ve uzun bir bölüm ile sizi baş başa bırakıyorum....
Keyifli okumalar dilerim! Oy verip, yorum yaparsanız çok mutlu olurum... Öptüm.
____________________Bölüm 11: Geçmişin Tutsağı
Bugün, yorgun ve acı dolu bir kız çocuğuydum, lakin yarın dimdik duran ve asla yıkılmayan bir kadın olacaktım.
____________________Soğuk koridorlar boylu boyunca insan trafiği içindeydi. Yoğun hastane kokusu, minik Hüma'nın artık alışık olduğu bir kokuydu. Hastaneleri sevmemesi de buna eklenince, yerinde rahatsızlıkla kıpırdandı. Hastane koridorunda ki bir koltukta öylece oturmuş ve gözlerini minik ekrandan ayırmadan öylece duruyordu. Yanında hiç kimse yoktu. Tek başına, öylece haber bekliyordu içeride bulunan kardeşinden. Kumru, gün geçtikçe kötüleşiyordu lakin bunun için kimse bir şey yapmıyordu. Yetimhanede ki doktor olmasa, kimse Kumru'yu hastaneye getirmesi için yardım etmiyordu.
Hüma, sabah okul için hazırlanırken Kumru'nun aniden öksürerek kalması ile yanı başına koşmuştu. Kumru o kadar çok öksürüyordu ki, boğazının yırtıldığını bile düşünüyordu. Öksürüklerinin arasından kan geldiğinde Kumru panikle ağlamaya başlamıştı. Hüma ise donmuştu. Kardeşi boğazını tutarak öksürüyordu ve boğazından kan geliyordu. Hüma hızla kendine gelip bağırmaya başladığında odaya gelen diğer kızlar hızla çıkıp, doktoru çağırmışlardı. Kumru, Hüma'nın elini sıkı sıkı tutarken, ağlıyor ve diğer eliyle yatak örtüsünü ağzına
koyarak, ağzını kapatmaya çalışıyordu. Kumru'nun canı çok yanıyordu ve bu Hüma'nın da gözlerini doldurmuştu. Kardeşi gözlerinin önünde eriyip gidiyordu. Halbuki doktor iyi diye daha birkaç gün önce onları salmıştı, şimdi neyi vardı ki? Hani iyileşmişti? İyi olduğunu söylemişlerdi, peki neden şimdi fenalaşmıştı?
Hüma, kardeşinin elini bir saniye bile bırakmadan hastaneye apar topar gelmişlerdi ve şimdide muayenesinin bitmesini bekliyordu. Okula gitmemişti keza bu umrunda bile değildi, Kumru iyi olsundu ona yeterdi."Hüma, okulunu çok aksatıyorsun. Böyle olmaz ama en iyisi sen okula git. Ben zaten buradayım." diyen yetimhanenin müdür yardımcısı Özge Hanım'dı. Hüma onu umursamadı hatta cevap vermeyi geçip, yüzüne bakmaya tenezzül dahi etmedi. Onu düşünüyormuş ayakları Hüma'da hiçbir şey hissettirmiyordu. Özge Hanım derin bir soluk bıraktı ve bezmiş bir şekilde küçük kızın yanına oturdu. Kumru ve Hüma arasında ki bağa her geçen gün hayret ediyordu. Birbirine çok bağlılardı ve bu güzel olduğu kadar da, korkunçtu da. Çünkü birinden birine bir şey olsa, diğeri için ölüm olurdu. Özge Hanım, öylece otururken, elinde ki kahveden bir yudum aldı. Lakin aniden konuşan küçük kız ile bir yudum daha alacakken, bardak az kala elinden düşüyordu.
"Kumru bir tek kalp nakli ile iyi olurmuş doğru mu?" diyen küçük kıza baktı Özge Hanım. Lakin, bardağı düşürmesine neden olacak şey, bu soru değildi. Bunu nereden bildiğini sormadı Özge Hanım ve cevap verdi . "Evet, kalp nakli olursa iyileşir." işte, şimdi söylediği şey, az daha bardağın düşmesine neden olacaktı. "Benim kalbimi ona verin o zaman." aniden söylediği şey, Özge Hanım'ı dumura uğratmıştı. "Olmaz mı? Hem onun yaşamak istediği ve gerçekleştirmek istediği hayalleri var. O yaşamayı hak ediyor. Benim ondan başka kimsem yok. Ne bir hayalim ne de yaşamak isteğim. Kalbimi Kumru'ma verin."
Özge Hanım boğazına oturan yumru ile kıza bakıyordu. Kız ise gözlerini küçük ekrandan ve kapıdan çekmeden öylece konuşuyordu. "Hem Kumru dar yerlerden ve karanlıktan korkar." dedi ve sözlerine devam etti. "Okulda Din Kültürü ve Ahlak bilgisi kitabında gördüm. Ölen kişiler toprağa gömülüyor ve ondan önce tabut denen şeye konuluyor. Tabut çok dar." Özge Hanım öylece donmuş bir şekilde dinliyordu küçük kızı. "Kumru orada duramaz, o çok korkar. Ben onun yerine o dar yere girerim. Hem ben karanlıktan da korkmam. Allah beni alsın yanına, kardeşimi değil. Bu olamaz mı? Kumru yerine ben gidemez miyim? Hem o çok küçük daha." çocuk aklıyla düşündüğü şeyler, hiçte çocuk gibi de değildi. Özge Hanım'ın gözleri dolduğunda en sonunda sesini bularak konuştu. Yüzünde ise buruk bir gülümseme vardı. "Bu kadar mı seviyorsun onu? O küçükte sen değil misin? Hüma, sen bunları düşünme. Sende çocuksun daha..." ne dediğini bile düşünmeden söylemişti. Ne diyeceğini bilememişti. Hüma, en sonunda bakışlarını kadına dikti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurşuni Renkler
Ficção Adolescente18 yaşına girdiği gün, bebekliğinden beri kaldığı yetimhaneden yaka paça atılan Hüma, sonrasında gittiği mezarlıkta kendinden geçercesine ağlarken, kendinden geçmeden önce gördüğü bir çift botun, onun hayatını değiştireceğini nereden bilebilirdi ki...