Züleyha DAĞLAR
Burak ve Buğra'nın annesi, o güzel kadın.
Sofrada göz gezdirdim biraz ve kuş sütünü nereden bulduklarını merak ettim. Boş küçücük bir alan yoktu, benim dikkatimi ince ince sarılmış özenle dizilmiş yaprak sarması çekti.
-Sedefcan, bana yaprak sarması verir misin? Diye sordum, zira tam o adamın önünde duruyordu ve ben oraya uzanarak kendisine yaklaşmak istemiyordum.
-Tabi Esmer hemen, veririm.
Dedi ve tabağımı tepeleme doldururken yeter demedim çünkü en sevdiğim yemek sıralamasında ilk üç arasında. Tabağımı önüme yerleştirdim.
-Büyük bir bardakta ayran lütfen,
Sedefcan ayranı doldurup elime verdi. İçim yanıyordu sanki bir dikişte bitirip,
-Sedefcan bir bardak daha.Dedim.
Sedefcan hem kılığıma hem de tavırlarıma şaşkın bir şekilde, isteklerimi yerine getiriyordu. Şaşırıyordu bu hallerime belli o da herkes gibi, benden daha büyük tepkiler bekliyorlardı, ağlamamı, zırlamamı, kırmamı, dökmemi,hatta belki de yakmamı yıkmamı. Ne bekliyorsunuz ki ben daha on üç yaşındayım ve benim için saçlarımdan vazgeçmek yeterliydi. Bir de boş umutlardan.
Çatalı elime aldım sarmalardan bir tane batırıp ağzıma attım, hmmm, sonra bir tane bir tane daha derken, bu sarmaların her zamankinden biraz farlı olduğunu anladım, ne birazı, bayağı farklı daha lezzetli.
-Sedefcan, bu sarmalar çok güzel, ellerine sağlık her zamankiler de güzeldi ama bu daha güzel yani müthiş. Sedefcan duyduğundan memnun olmuşcasına gülümsedi ve,
-Teşekkür ederim, afiyet bal şeker olsun.Dedi.
-Ama sana çok kırıldım bilesin. Dememle beraber masadaki bütün gözler bana çevrildi.
-Aaa öyle mi neden Esmer?
-Yani bütün yemeklerini seviyorum da, bu sarmalardan yiyebilmek için, on üç senemizi yurt dışında geçirip öyle mi gelelim?
-Esmer bu sabah ki kolide memleketten gelen taze yapraklar vardı. Farkı bu, birde yani şey, annenin tarifini uyguladım ondandır. Yoksa senin sevdiğin her yemeğe ayrı bir özenirim bilirsin.Dedi.
Ben ve masadaki herkes Sedefcanın söylediği şeyle donup kalırken, sessizliği bozan , o adamın sesi oldu.
-Sen ne dediğini zannediyorsun?
Bu lafı isim kullanmadan söylediği için ne dediğini kime dediğini anlayamadım tabi ki de.
-Sana diyorum Zümrüt, sen ne dediğini zannediyorsun?
Hiç istifimi bozmadan ve cevap vermeden yemeğimi yemeye devam ediyordum. Yada artık yiyormuş gibi yapmaya, çünkü bu annemin tarifiyle yapılmış bir yemekti. Duyduğum kadarıyla, dünyanın en yetenekli, en ünlü aşçısının elinden çıkmış yemeği de yesen anne yemeğinin eşi benzeri olmuyormuş. Bu bana garip hissettirmişti kendimi. Daldığım düşüncelerden, amcamın sesiyle kaldırdım kafamı, hem bu adam bana biraz önce adımla mı seslenmişti. Zümrüt dedi hatta, aman neyse...... ama dedi... Zümrüt diye.... üffff.
-Esmer, kızım baban sana dedi.
Amcamın amacı, belkide aramızdaki buzları eritmemiz için bizi konuşmaya teşvik ediyordu, lakin bir ölüyle aramda olan buzları eritmemin anlamı yoktu. Bunu dikkate alarak cevap verdim bende,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Koyu Kahvemm #wattys2015
Teen Fiction-Biliyor musun? İyi ki, gitmişsin, beni bırakma diye yalvardığımda, iyi ki gitmişsin..... Ne dediğimi idrak etmek istercesine, ışıklı kahve gözlerini, mezarlığı andıran gözlerime sabitledi, -Çünkü ben, sana yaşadıklarını, altına yatarak unutturamazd...