Kerem DAĞLAR.
(Biliyorum Kenan İmirzalıoğlu biraz genç ama bence aile babası olmasının vakti geldi) =)
Beklenti içerisinde miydim ki ben hala bu adamın arkasından bakıyorum. Bu adamdı benim babam, tamam da bana yıllarca anlatılan bu değildi ki. Yurt dışındaydı babam, çok çalışması gerekiyordu. Oradaki işlerin üstesinden, ancak o geliyordu. Onun için İstanbul'a, bana gelemiyordu. Beni hep merak edip, uzun uzun soruyordu. Peki benimle neden konuşmuyordu, çünkü karısının ölümünden sonra benimle konuşmaya hazır değildi. Nasıl davranması gerektiğini bilmiyor beni üzmekten korkuyordu. Yalandı, öyle böyle değil kocaman bir yalan. Gök kuşağının tüm renklerini içinde bulunduran rengarenk yalan. Şu anda benim yedi çeşit rengimi , gece karanlığı gibi içine çeken yalan.
Amcama çevirdim gözlerimi, saf merhameti bakışlarından akıyordu cam kadar kırılgan olan kalbime. Yengeme baktım üzülüyordu benim için, içinde bulunduğum şu duruma , bana, acıyarak şahitlik ediyordu.
Burak ve Buğra aynı şok olmuş ve acıma yüklü bakışlar. Başımı kaldırıp hemen yanımdaki dedeme baktım. Çektiği vicdan azabını sunuyordu gözlerinden sunuyordu bana.
Yapacak bir şeyim kalmamıştı burada, bu salonda. Odama çıkmak istedim , hiç acele etmeden arkamı döndüm yavaş yavaş ilerlemeye başladım merdivenlerin başına gelince, dedemin gür sesini duydum.
-Dur Burak gitme, yalnız kalmaya ihtiyacı var.
Cevap gelmedi karşılık olarak sonra tekrar dedemin sesi yankılandı tüm evde.
-Buğra yalnız kalmaya ihtiyacı var gitme dedim. Dedi.
Buğra'nın karşılığını duydum sonra ,
-Bence sarılmaya ihtiyacı var. Dedi.
Olduğum yerde merdivenlerden çıkmasını bekledim, geldi ve bir telaşla sarıldı bana, karşılık olarak bende, ince bedenine doladım kollarımı. Bayramlarda bile iki saniyeden fazla sarılmayan ben için oldukça uzun bir süre öyle kaldık. Geri çekilip, elleriyle yüzümü avuçları arasına aldı, ben ergenlik çağımı zirvede yaşıyorum diye bas bas bağıran sesiyle,
-Takma kafana,dedi.
-Sence bu ne derecede mümkün Buğra? Dedim.
-Biliyorum zor olacak ama en azından dene. Deyip tekrar sarıldı.
Sarılmak gerçekten insanı yatıştıran, sakinleştiren bir duyguydu.Bu sefer ben geri çekildim ve
-Ama galiba biraz yalnız kalmaya ihtiyacım var, bence aşağıya tekrar dönmelisin belki daha sonra bana anlatacağın olaylar yaşanabilir.Dedim.
Tamam anlamında başını sallayıp indi merdivenlerden.
Bizim yaşadığımız ev üç katlı, çatı katını da sayarsan dört. Bodrum kat,bodrum denecek kadar aşağıda değil, gayet ferah ve güneş alan bir yer. Bodrum, kiler depo gibi iki odanın çamaşıhane ve temizlik malzemelerinin olduğu bir yer.Giriş katta mutfak, karşısında ise çalışanlarımızın gündüzleri boş vakitlerini geçirdiği orta büyüklükte salon , giden gelen , giren çıkan her şeyi görmek isteyen dedemin odası da bu katta bulunmakta, küçük bir salon ve küçük bir toplantı odasıyla birlikte.İkinci katta büyük salon, bir tarafı oturma odası diğer tarafı da yemek odası olarak dizayn edilmiş. Amcamın çalışma odası, yine amcam ve yengemin yatak odası, büyükçe de bir toplantı odası mevcuttu. Bize misafirliğe veya davete gelen insanlar, büyük salon da ağırlanır , gecenin devamına toplantı odasında devam edilirdi.Üçüncü katta uzunca bir koridor üç oda bir banyo vardı. Koridorun tam sonundaki oda benimdi.Önceden Burak'a ait olan ama o orayı boşaltınca boş kalmasın diye değerlendirilen, hemen yan tarafta misafirler için yatak odası ki orası hiç kullanılmadı.Orta kısımda ise Buğra'nın odası ve ortak kullandığımız banyoyla karşı karşıyaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Koyu Kahvemm #wattys2015
Teen Fiction-Biliyor musun? İyi ki, gitmişsin, beni bırakma diye yalvardığımda, iyi ki gitmişsin..... Ne dediğimi idrak etmek istercesine, ışıklı kahve gözlerini, mezarlığı andıran gözlerime sabitledi, -Çünkü ben, sana yaşadıklarını, altına yatarak unutturamazd...