Esmer'in babası; multide.
Kerim DAĞLAR.
Sabahtan beri bahçede it gibi koşturuyoruz. Evimizin çalışanları var. Süleyman abi, dedemin şoförü. Evde dedem, amcam veya yengem olmayınca tüm sorumluluk ona ait. Dedem hem çok sever hemde çok güvenirdi Süleyman abiye. Şu son zamanlarda sağlık durumu kötüye gidiyor bunun için fabrikasına gidemiyor. Süleyman abiyi boş bırakmayıp boşa çalıştırıyor. Üstüne birde huysuzluğunu çektirtiyor.
Sedef abla, Süleyman abinin karısı. Genç, güzel, edepli, disiplin sahibi ve çok titiz bir kadın. Annemin , memleketten çocukken bakıcılığını yaptığı kadının kızı. Sedef teyze diyemiyorum, alınıyor, abla dememi de istemiyor. Sedef hanım da ben demiyorum. Ne bileyim ya çok samimiyetsiz. Ne diyeyim MAHMUT mu diyeyim diye düşünürken buldum. Sedefcan diye seslenirim ona. Böyle söylememi kendisi de seviyor belli.
Şu an beni peşinden koşturan velet, bu ikilinin oğlu. Adı Çağlar, ben koydum yedi yaşında yakalayınca ısıracağımı bildiği için tazı gibi koşuyor. Futbolcu olacakmış büyüyünce. Benim sayemde erkenden antremanlara başladı.
Amaçsızca olan bu koşuşturmayı, bahçenin büyük siyah demir kapısından içeri, sesini duyurmaya çalışan bir adam çekti.
Zile niye basmıyor diye düşündüm kendi kendime ve arızalı olabileceği geldi aklıma. Çokta acele olmayan adımlarla kapıya doğru ileledim. Kılık kıyafetinden kurye olduğu anlaşılıyordu.
-Buyurun...dedim ıstırabına son vermek istercesine.
-Şey ben Süleyman Kırca'ya bir koli getirdim... dedi.
-Ben alıyım bana verin...dedim.
-Yok olmaz sahibine teslim etmem lazım, çağırır mısın? dedi
-Sadece şansımı denedim ve çağırayım.
Olduğum yerden hiç kımıldamadan, ambulansa ihtiyaç varmış gibi çığırmaya başladım.
-Süleyman abiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii....Süleyman abiiiiiiiiiiiii.....Süleyman ab.Ve üçüncü çığırışım yarım kaldı.
Endişelenmiş ve korkmuş bir adet Süleyman abi görüş alanıma girdi. Bahçede Çağlarla yalnızdık ve benim çocuğa neler yapacağımı kimse kestiremiyordu .Seveceğim diye öldüreceğimden korkuyorlardı büyük ihtimal.
Daha fazla panik yapmasına izin vermeden
-Süleyman abi, sana bir paket var. Dedim.
-Yapma Esmer böyle şeyler, kalp hastası olacağım senin yüzünden. dedi. Sinsice sırıtarak
-Korkacak bir şey yok.dedim ve mutfağa gitmeyi aklıma alarak yürümeye başladım.
Sedef abla, diğer iki yardımcımızla bir şeyler konuşuyordu.Benim mutfağa girişimle beraber kafasını bana doğru çevirdi, çevidiler. Benim dikkatimi çeken Sdefcan'ın ağladığıydı.Kaşlarımı çattım, aklımdaki soruyu dile getirdim.
-Hayırdır Sedefcan ne oldu? Neden ağlıyorsun? dedim.
-Esmerim yok bir şey soğan doğruyorum diye elini havaya kaldırdı. Evet elinde soğan vardı ve sesinde de hüzün. belki özeldir diye üstelemek istemedim.
-Bir şey mi isteyecektin? diye sordu fesat bakışlı genç yardımcı Gamze.
-Evet küçük bir bardak su, büyük bir bardak ayran.dedim.
-Hemen hazırlıyorum...dedi ve oradan Sedefcan atladı suyun yarısı dolaptan yarısı dışardan olsun dedi.
Gamze tamam anlamında başını salladı.Hamarat bir kızdı ama bakışlarını çözemiyordum. Biraz da itici geliyordu.Aman bana da neyse yengem memnun, Sedefcan memnun. Gamze memnun derken, ocağın üstünde pişmekte olan üç çeşit yemeği gördüm. Tezgahın üstünde de bir sürü yemeklik malzeme vardı. Sedefcan Gamze'yi ve Emine'yi koşturup duruyordu. Emine orta yaşlarına yakın, kilolu bir kadındı. Evin temizlik işiyle o ilgileniyordu. Gamze de hangisinin yardıma ihtiyacı varsa ona yardım ediyordu.
-Sedefcan akşama davet filan mı var? Ne kadar şey yapmışsınız öyle dedim.Sorumu mutfağa elinde koli, yanında Çağlar la beraber gelen Süleyman abi yanıtladı.
-Davet değil ama uzun zamandır beklenen biri dedi.
-Hmmmm kimmiş bakalım o uzun zamandır beklenen biri dedim.
-Kendin göreceksin ne de olsa dedi.
- İyi tamam kolay gelsin o zaman dedim mutfaktan çıkacakken , gene Sedefcan'ın ağlıyor oluşu gözüme takıldı.Üzerinde durmayıp büyük salona ulaşmak için adımlarımı merdivene yönelttim.Amcamın evde olduğunu fark ettim gündüz vakti, ve dahası yengem dedem Burak Buğra hepsi evdeler. Salondalar.Ben hariç bir kişi fazlaydı burada. Siyah spor kesim pantolon ve yine siyah gömlek giymiş, elleri cebinde camdan deniz manzarasına dönük esmer uzun boylu yapılı bir adam.
Amcam bu adamın yanında durmuş tınısını çözemediğim ses tonuyla bir şeyler anlatıyordu. Beni görünce sustu.Dedem ve yengem tekli koltuklarda otururken, Burak la Buğra ayakta durmayı tercih etmiş gibiydiler.
Dedem biraz seri hareket ederek, kalktı yanıma geldi salonun girişine. Yengemde ayağı kalktı, ve öylece dururken, yüzünde endişe kol geziyordu.
Arkasındaki hareketliliği hisseden adam, yönünü bizden tarafa çevirdi.
-Bu bu bu adam......ne yapacaktım ben. Yada ne yapmam gerekiyor.
Bu adam benim babam.Ben doğduğumda bile, beni görmemiş olan adam. On üç yaşındayım, ilk defa, fotoğraflar haricinde, canlı kanlı karşımda duran, bu adam benim babam. Yüzüme ifadesiz gözlerle bakan bu adam benim babam.Babam.Babam. Kendime tanıtıyordum onu girdiğim transtan zeminde yankılanan, sert tok ve ağır adım sesleri çıkardı beni.
Geliyor geliyor geliyor.... Şimdi tam karşımda bekledi.Sanki bir kıza evlenme teklifi edecekmiş gibi karşımda durdu ve diz çöktü. Gözlerimin içine baktı.Gözlerinin içine baktım. Ne yapacağımı bilemez halde yüzünü ezberlemeye çalıştım . Gözerindeki yansımamla kendime geldim . Bu adama bakmak aynaya bakıyormuş hissi uyandırdı bende...
Yengemin, beni terletmesin diye tepemden toplayıp ördüğü saçlarımı tuttu, yavaşça aşağıya doğru kaydırdı elini. Sonra sol kolumdan elime kadar bir yol çizdi dokunuşuyla elime gelince durdu ve
İlk defa duyduğum ses tonuyla dediği şey
-Saçları....annesine bu kadar benzemesi ne kadarda acı. İdi. Bekledim , belki sarılır diye belki bağrına basar diye, belki evladına varlığını hissettirir diye..........bekledim bekledim, belki baba kokusunu içime çekmeme izin verir diye. yok bütün beklentilerim boşa çıktı. yavaşça ayağı kalktı ve camın önüne doğru yürüdü.
O an yemin ettim kendime.
Asla ve asla geri adım atmayacaktım. Bir korkak gibi, arkamı dönüp kaçmayacaktım...
Ben giden değil, kalan olacaktım...
Bırakan değil, hep bırakılmış olacaktım.....
Tam da şimdi olduğu gibi.
Nefret edilen değil, özlenen olacaktım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Koyu Kahvemm #wattys2015
Novela Juvenil-Biliyor musun? İyi ki, gitmişsin, beni bırakma diye yalvardığımda, iyi ki gitmişsin..... Ne dediğimi idrak etmek istercesine, ışıklı kahve gözlerini, mezarlığı andıran gözlerime sabitledi, -Çünkü ben, sana yaşadıklarını, altına yatarak unutturamazd...