Şimdi o ışıklı gözlerinin önünde, sinir perdesi çekiliydi. Ama küçük bir ayran lekesine bu kadar tepki vermesi de şaşırmama neden oldu. Çünkü Buğra o lekeyi kazırcasına silmiştir. Ne diye böyle bakıyor bana. Anladığım kadarıyla başka bir şey daha var. Eda kızla mı ilgili acaba?
Allah'ım, biliyorum çok bencilce ama, o ışıklı bakışlarla benden başkasına bakmasın. Sadece benim hayallerimi aydınlatsın. Benim rüyalarımın sonsuzluğu olsun. Ne olur, sadece hayal ve rüyada kalmasın. Hayal gibi yaşayacağım tek gerçeğim olsun.
Bu sinirli bakışlarının hedef noktası olmak iğrenç bir durumdu. Bazen anlamazdım ne anlamda baktığını. Çoğu zaman karışık. Ara sıra, insanın aklından geçenleri okumak istercesine, derin. Tercümesini yapamayacağım o bakışlar puslu olurdu nadiren. En çok, en sevdiğim ise o ışıklı bakışlar. Nasıl oluyor o ışıklı bakışlar diye sorarsan, hep ışıl ışıl olurdu gözleri, ferah. İnsanın içine okyanuslardan, güneş yansımasıyla oluşan ışık dalgaları sunardı eşsiz. Sinirli ve öfkelileri en sevmediğimden. Onu sinirlendirmek, bana öyle kendimi kötü hissetmeme neden olurdu. Şu anki gibi.
Onun için bende direk savunmaya geçtim. Hayır yani isteyerek olmadı sonuçta! Sanki bilerek döktüm! Ben... Asla.
-Kaza oldu sadece. Niye bu kadar abarttın, anlamadım.
-Biraz daha dikkatli olabilirdin. Bilmiyor musun sanki arabama olan hassasiyetimi? Deli oldum resmen ya, deli.
-Kusura bakmasan artık, hem küçücük ayran lekesi. Eminim sen orayı silip daha parlak bir hale getirmişsindir.
Tamam kıskançlıkla yaptığım çocukça bir hareketti. Ama ne olur Buğra, içinde filizlendireceğin duygular bunlar olmasın. Sinirle serptiğin tohumlardan, öfke ve nefret büyütme bana karşı. Biraz ortamı yatıştırmak için birazda kendi duygularımın değişen yönlerini toparlamak için, konuyu şakaya vurdum bende.
-Sanki arabanı çalıp, parçalara ayırıp, hurdacılara sattım ne büyüttün ya.
Amcam ve yengem Meltem le olan sohbetlerini bitirmiş gibi görünüyorlardı. Yaptığım bu şakaya Ferman abi ve Semih'le beraber gülmeye başladılar. Üçü bir arada şekersiz olmaz Buğra, ben sevmem o zaman, seninde gülmen lazım hani. Sen gül ki ortamın tadı gelsin, benim tadım kaçmasın. Ortalığı mı konuştu Semih yoksa benim iç sesimi mi duyuyor? Anlamadım ama söylediği laf güzeldi.
-Eda, yarın gidiyormuş kardeşim.
-Gitsin yani ne yapalım, zaten konuk öğrenciymiş. Bu durumda gitmesi kadar normal bir şey yok yani.
Diyen Ferman abi, adamsın. Favori listemdesin artık, değerini bil. Uzun boylu esmerdi Ferman abi. Ağır oturaklı bir yapısı vardı, gizemli ve havalı duruyordu açıkcası. Güven veren bakışları insana kendini rahat hissettiriyordu. Az konuşan, lafı özünden konuşandı o. Aklı başında tavırları, bir o kadarda tutarlı hareketleri vardı. Kahve gibi yani.
Buğra kendi kendine mırıldanır gibi konuştu.
-Zaten sevgilisi varmış.
-Yani kardeşim, sinirlerini Esmer'den çıkarma o zaman, değil mi?
Diyen Semih'le ilk kez aynı fikirdeydim. Semih'in huzursuz edici bakışları vardı. Genel hali mi bu yoksa bana karşı mı böyle bilmiyorum. Ama bunu bana hissettirmekten hiç çekinmiyor, rahatsızca yerimde kıpırdanmama neden oluyor. Sütü pek sevmem zaten olmasa da olur benim için. Hakkını yiyemem oldukça yakışıklı, çekici bir yapıya sahip ki bunu da sonuna kadar kullanıyordur tahminimce. Lakin gel gör ki arsızca tavırları, ona Nuri Alço diye hitap edesimi getiriyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Koyu Kahvemm #wattys2015
Teen Fiction-Biliyor musun? İyi ki, gitmişsin, beni bırakma diye yalvardığımda, iyi ki gitmişsin..... Ne dediğimi idrak etmek istercesine, ışıklı kahve gözlerini, mezarlığı andıran gözlerime sabitledi, -Çünkü ben, sana yaşadıklarını, altına yatarak unutturamazd...