4

299 91 28
                                    

       Çalan kapı ziline bakmak için salona doğru yürüdü, açtığında içeriye halası girdi ve oldukça sinirliydi, tartışmaya başladılar iş tehdit noktasına kadar gelmişti. "Benim dediğim olacak." diyordu kararlılıkla o kadar ki hırsından gözlerinden yaşlar akmaya başlamıştı hep kendi ailesini düşünürdü, bizi kimsenin umursadığı yoktu eğer bir karar alınacaksa kendi çocukları, gelini ve damadıyla görüşür, bizim fikrimizi hiç sormazdı neyse ki tartışma pek uzamadı ve girdiği kapıdan bir anda çıkıverdi.

       Kapı zili tekrar çalmaya başladı, bakmak için salona doğru ilerledi yine. Halası, çocukları, damadı içeri hücum ettiler, konuşmak istiyorlarmış tabi kahve eşliğinde. Kötü şeylerin olacağını seziyordu. Bir süre sonra fincanda kahve yerine ince belli bardaklarda çay ikram edildi. Onu suçlu buluyorlardı, birazcık daha terbiyeli davranması gerektiğini söylediler, kendini savunmasına dahi izin yoktu. "Bir dakika beni dinler misiniz? Benim bir suçum yok." diyerek olanları anlattı ama nafile, Nuh diyor Peygamber demiyorlardı. Yanına halasının kızı oturmuştu ve önlerindeki masalarda tabak ve bardaklar vardı. Eline bir kitap almış, okumaya çalışıyordu hatta bu durumdayken bile başarıyordu bunu. Bir düşünce kitabıydı. Herkes ona suçlu gözüyle bakıyordu, yüzüne doğru tuttuğu kitaptan ara sıra etrafı kolaçan etmek için fark ettirmeden gözlerini akrabalarının olduğu yere doğru çeviriyordu ama çok çok kısa süreliğine. Bir ara nemli gözleri tam karşısındaki koltukta oturan babasına takıldı, elindeki çay bardağını sehpaya koyarken ona hiç iyi bir şekilde bakmıyordu. Kendi annesi ve babası bile ona düşman olmuştu bir anda buna inanmak istemiyordu oysa o ailesini korumak için cevap vermişti, halasının ileriye varan tehditlerine rağmen terbiyesinden ödün verdiğini hiç sanmıyordu üstelik halası kendi söylediklerini hiç işin içine katmıyor yalnızca onun söylediklerini anlatıyordu.

         Artık elindeki kitabı bıraktı ve yan odaya geçti, burada da kardeşi elinde telefonu ile öylece uzanmıştı, odaya girdiğini görünce bir bakış fırlattı, eşikte öylece bekliyordu ve lavabonun ışığı yandı, biri girmişti ama kim olduğunu göremiyordu. İçeri girdi ve kardeşinin az ilerisine oturdu, elinde kitabıyla beraber. Bir düşünce kitabı. İçinde filozofların ve aydınların sözleri...

         Az sonra annesi de girdi içeri, okuldan alınacağını söyledi. "Bu durumdayken okusan ne olur ki?dedi kardeşi ya da annesi. Kim olduğunu seçemedi artık gözleri, duyamadı kulakları ve zihni algılayamadı sadece gözlerinden yaşlar geldi, bu göz yaşlarından başka hiçbir şey göremiyordu.


       Başını bir sağa bir sola çeviriyor, dudaklarından ne olduğu belli olmayan belki başka bir lisanda sözcükler çıkıyordu. Gözlerini açtığında pencereye doğru baktı, perdenin altında kalın bir güneşlik çekiliydi ama etrafın ışıdığını seçebiliyordu. Pencereden arkasını döndü, yüzünü pembe yastığına gömerek hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı, gözlerindeki yaşlar rüya aleminden gerçek dünyaya geçişinde de vardı, kabus bitmişti, önünde yalnızca gri bir renk vardı ve yataktaki hareketlerini hissedebiliyordu belki de şoka girdiğinden gözyaşlarının aktığını anlayamamıştı. On beş sene önce otobüste olanlar gibi. Gerçi o çok daha korkunçtu ve sonu çok daha kötü bitiyordu.

      Yatağının çaprazındaki kapının eşiğine baktı - Hayatında eşik,rüya ve hissetmek kelimelerinin apayrı bir yeri vardı - üzerinde açık tonlarda bluz, etek ve gözlerine kadar çekilmiş bir başörtü olan, oldukça sıska, kadınımsı bir şey gördü, bir şeydi, evet, bir şey, ne olduğunu anlayamamıştı, başörtüsünü yüzünün yarısına kadar çekmişti ve belki de ağzı bile yoktu. Kapının biraz daha arkasında, duvara yaslanmış, duruyordu. Gözlerini kapattı ve birkaç saniye böyle bekledi, açtığında ise "şey" kaybolmuştu.



      Okula gitmek için otobüse binmişti, cam kenarında oturup dışarıya, yürüyen ve koşuşan insanlara,bulunduğu otobüsün hemen yanından geçen diğer otobüslere, bir dönercinin kapısında kuyruğunu sallayarak bekleyen kediyi seyrediyordu çalan müziğe içinden eşlik ederek. Müziğin sesini biraz daha açtı ve kulaklığını bir kez daha düzeltti. Yarım saat sonra, kampüsteki yemekhanenin bitişiğindeki kafede, Gökşen ile birlikte, Ümmü'yü bekliyorlardı.

" Ümmü mesaj atmış, iki dakikaya ordayım." diyor. Çaylarından bir yudum daha almak üzereyken karşıdan Ümmü'nün gelmekte olduğunu gördü bu uzaklıktan bile tanımıştı. Herkesten farklı yürürdü. Kollarını asla hareket ettirmez adeta beline ve kalçalarına bitişik bir şekilde tutardı.

"İşte geliyor."

     "Odamda yatıyordum birden etraf oldukça değişik bir karanlığa gömüldü, karanlık daha da karanlık oldu sanki, sonra böyle direk gibi simsiyah bir şey gördüm, vücudunun hiçbir yeri gözükmüyordu üzerinde siyah, çarşaf gibi bir şey vardı ve odamı karıştırıyordu fakat aceleyle. Yattığım yerden onu izliyordum, bir eliyle bana "sus işareti" yaptı, elleri tıpkı yaşlı birinin eli gibi buruşuk ve parlak gri rengindeydi oldukça da büyüktü elleri, konuşamıyordum zaten hareket dahi edemiyordum sonra uyandığım vakit olanları anneme anlattım o da odada bir muska olduğunu söyledi, yıllar önce yaptırtmış herhalde onu arıyordu, dedi. Annemin söylediği yere baktım gerçekten de var, iyi ki bulamamış acaba ne yapacaktı o muskayı?"

       Ümmü, konuşmasını bitirdikten sonra meraklı bakışlarını arkadaşlarına çevirdi. Gökşen kulaklarını kapamıştı zaten duymamak için, tek alternatif Mihrace kaldı.

"Bugün bana da oldu, seninkine benzer."

"Hadi ya !Anlatsana biraz."

 "Yaratık gibi bir kadın gördüm daha doğrusu kadınımsı bir şeydi. Yüzünün yarısını kapatmıştı, suratının diğer yerleri bile belli değildi."

 "İnanamıyorum, ikimize de aynı anda neden oluyor bunlar anlamış değilim, o muskayı niçin arıyordu?"

 "Belki ona ve kabilesine zarar veriyordu,kim bilir?"

 "Olabilir ama bir kadındı onların aleminde kadınlar mı görevlendiriliyor bu tür işlere?"

  "Kadın değildi belki de kılığa girmiştir üstünde siyah, çarşaf gibi bir örtü vardı dedin, ne olduğunu bilemeyiz."

  "Doğru söylüyorsun ama korkuyorum bu gece de olmasından."

  "Senin olay psikolojik değil miydi? Hoca öyle demiş ya annene."

  "Ona göre öyle ama bence gerçekten varlar, psiko msiko ile ilgili değil."

  "Çok korkuyorum ama onu biliyorum tek."

    Mihrace, gözleri Gökşen'in sarı, taşlı çantasına odaklanmış olarak, "Ben de, ben de." dedi sadece kendisinin duyabileceği kadar bir fısıltıyla."



    Eve geldiğinde oldukça yorgundu Mihrace. Elini, yüzünü yıkamak için banyonun kapısını araladı bu sefer sorun çıkartmamıştı. İkindi vaktiydi.Işığı da açmamıştı, banyonun bulunduğu cephe pek güneş alır sayılmazdı böylece loş bir ışık oluyordu ve bu onun çok hoşuna gidiyordu. Musluğu açarak avucunu suyla doldurdu ve hızla yüzüne çarptı, serinlemişti. Yüzünü kurulamak için yumuşacık, mor havlusunu eline aldığında taba rengi fayanslarda yuvarlak karalıklar gördü, bunları bazen sabah kalktığında da görürdü,örtüyü üzerinden atmak için yastığından yavaş yavaş kalkmaya başladığında her iki tarafında da bu karalıklardan oluşurdu sanki karalıklar da onunla beraber uyanıyordu ama o kadar yorgundu ki kafasına takmak istemedi hem burası yarı karanlık bir ortamdı yorgunluktan halüsinasasyon görüyor olabilirdi ya da... Evde tek değildi neyse ki. Misafir odasından kadın sesleri geliyordu hızla banyodan çıktı.

YAKAZAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin