Adsız Bölüm 13

113 19 9
                                    

       Emrine aldığı iblis güçlüydü, bu işin üstesinden gelebileceğini biliyordu aksi takdirde bu bir intihar olurdu. Şahruh, emrindeki tüm cinleri dördüncü boyuta gönderdiği halde hala tehlikeli bir rakipti az sonra suda bulanık bir görüntü oluştu. Şahruh'un pis pis sırıtan esmer suratı... Binlerce yıl yaşamasına rağmen hala antlaşma yapılıp da tüm insanlığın peşinde olduğu ab-ı hayatı iğrenç kursağından geçirdiği yaştaydı yine de fazla genç olduğu söylenemezdi. Elinde oldukça sade ve tozlu bir ayna tutuyordu, etrafta en az bu ayna kadar tozlu ve pisti. Şahruh'un evi karanlık ve ölü, dünya aydınlık ve yaşam doluydu. Harabede aklınıza gelebilecek her türden pislik vardı buna hayvan bağırsağı ve özenle oyulmuş domuz derisi, bir kadehe doldurulmuş yılan kanı, çeşitli hayvanların dışkısı da dahildi. Tutsak edilmiş önemsiz cinlerin iniltileri de cabası. 

       Kerem, cine Şahruh'a daha da yaklaşmasını emretti işte elinde tuttuğu aynadan az önce kendisinin de izlediği görüntüye bakmaktaydı. Bir eliyle aynayı sıkı sıkıya kavramış, diğer elini de yumruk yapmıştı. Kanlı ve çapaklı gözleri yuvalarında fıldır fıldır dönüyordu. Büyücü, canavara benzeyen ağzını bir şeyi yutmak istermişçesine ardına kadar açtı. Kerem, etrafında oluşan pis kokuyu dağıtmak istermişçesine sağ elini birkaç kez havada salladı. Şahruh, emrindeki tüm ifritleri gönderse de müritleri ve himayelerindeki  Mihrace denilen kıza, onun kare bir buz kütlesi içinde hareketsiz duran arkadaşına zarar veremiyorlardı, tek bir kıllarına bile. Tılsım adlı müridin boynunda duran parlak taşlı kolye çok güçlü olmalıydı; kendilerini, Mihrace'yi ve Ümmü'yü bu sihirli ağın içine almıştı. Cin ordusu her ne kadar saldırmaktan vazgeçmese de büyülerinin hiçbiri bu güçlü ağı delip hedefe ulaşamıyordu.

      Kerem, gözlerini kısarak ailesinin katili olan Efendi Beherit'e kinle baktı. Sinirden kudurmuşa benziyordu, tam arkasındaki torunu Hürmüz ise ondan beterdi, şu cinler oldukça inatçı varlıklardı bir türlü vazgeçmiyorlardı. İzzeddin Cini Efendi, onu yanına alıp havas ilmini öğretmesydi belki o da sadık yarine kavuşmuştu. Ustasını hatırlayarak derin bir iç çekti, gözleri buğulanmıştı ama şimdi bunun sırası değildi. Görüntüye daha dikkatli bakmaya çalıştı. Evet, Yakaza ve beraberindeki kabilelerin hiç şansı yoktu şimdi Mihrace denilen şu kızı incelemenin zamanıydı. Kızın gözleri hayret, korku ve hayranlıkla bakıyordu. Şaşırıyordu çünkü yirmi senelik ömrü boyunca böyle bir olayla karşılaşmamıştı. Korkuyordu çünkü ne olacağı belirsizdi, okyanusun üzerinde akıntıya kapılan bir çöp gibiydi. Hayranlıkla bakıyordu çünkü karşısındaki küçüklüğünden beri olmak istediği gibi bir kadın vardı. Büyü... Oldukça güçlü bir rol modeldi. Kerem, kızın hayranlığını normal karşılıyordu. Kerem, kızın ardına kadar açılmış gözlerine bir kez daha baktı şimdi alık olabilirdi ama ileride güç ve irade sahibi biri olabilirdi, onda bu potansiyel  fazlasıyla mevcuttu. Şu müritlere gelince oldukça kudretli ve gözü karaydılar. Kerem bir an onlar gibi olmayı diledi. Onlar kadar güçlü ve ölümsüz... Sonra zihninden bu saçma düşünceyi kovdu. İnsan olmak bambaşkaydı, müritler güç ve ölümsüzlük için insanlıklarını satmışlardı. Ne tür bir varlık olduklarını bilmiyordu, ne bir insan ne de bir cindiler. Diğerlerinden tamamen farklıydılar. Evet, bambaşkaydılar belki ışınlardan oluşan ruhsal bir varlıktılar.

      Efendi Beherit ve ateşten ordusu kapana kısılmıştı. Cin ordusunun tüm birlikleri geri çekilirken gözlerindeki öfke dolu ifade, yakın zamanda daha güçlü olarak döneceklerinin ilk sinyallerini veriyordu ama Kerem buna izin vermeyecekti, müritlerle antlaşma yapmayı göze alarak.

      Tüm boyutlardaki ins ile cinler ve diğer adsız varlıklar güneşin batışını izlerken, derme çatma evlerin bulunduğu büyücü köyünde gün daha yeni doğuyordu. Güneşin batışı, insanların dinlenmek için geceye kavuştuğunun, cinlerin ve büyücülerin ise asıl özgürlüğünün başlaması demekti.

      Görünmez ayaklar, ıslak ve çamurlu zeminde yerdeki yapraklara, otlara basarak hışırtılar çıkardı. Nazar'ın eski kulübesine yaklaşınca da kapıyı tam üç kez tıklattı. Tahta kapının açılmasını beklerken büyücü köyüne göz gezdirdi. Yakılan tütsü kokuları ve kurban edilmiş hayvanların pis kokuları etrafı sarmıştı. Derme çatma evlerin her birinin kapısında ellerinde mızrakları, başlarında tolgalarıyla iki nöbetçi cin duruyordu, havada uçuşan kalın derili kanatları olan her renkten ifritler sayılmazsa. Büyücüler işlerini sağlama almışlardı. Her evin farklı bir aurası vardı. Çalılıkların hemen önündeki tek pencereli büyücü evindeki mor renkli aura, sahibinin sabun büyüsünde ustalaştığını gösteriyordu. Kırmızı renginde olan aura ise iki katlı, çift kapılı evde yaşayan büyücünün ölüm büyüsünde yetkin olduğunu, gri renkli auraysa kerpiçten yapılma harabede oturan orta yaşlı büyücünün ölü toprağı büyüsü kuvvetli yaptığını gösterir ve daha birçok renkte aura...

       Müritlerin ve Mihrace'nin bulunduğu evde auranın tüm renkleri vardı, Büyü adlı güzel kadın bedenine bürünmüş müride de bu yakışırdı elbette. Yeryüzündeki tüm büyüleri biliyordu özellikle Babil zamanından yadigar kara büyüyü. Hocasının ona anlattıklarını anımsadı bir an.

        

     " İnsanlığın varoluş tarihinden bu yana var olan kara büyü Babil ülkesinde kendini belirgin olarak göstermiştir, bu işi yapan kişiler gezegenleri yönettiklerini söyleyerek insanları kandırmış ve yaptıkları işlerden dolayı toplumda oldukça büyük bir yer edinmişlerdir.  Maddi kazanç sağlamak amacıyla yapılan bu büyüler sonucu insanlar çoğu şeyden korkar olmuş ve en ufak konularda dahi bu büyücülere gitmişler, çeşitli ayinler düzenlemişlerdir."

       "Aynı Nazar gibi." diye içinden geçirdi.

       " Babil'e Hz. İbrahim peygamber olarak gönderilmiştir, daha sonra Mısır'da ortaya çıkan büyücüler ve sihirbazlar Firavun' un en has adamları olmuşlar ve Allahu Teâlâ bu topluluğa Hz. Musa'yı göndermiştir. Günümüzde Avrupa ülkeleri de dâhil olmak üzere dünya üzerinde pek çok kara büyü yapan kişiler bulunmaktadır ancak nasıl yapılacağını ne için yapılacağını bilmeyen kişiler cin daveti gibi yanlışlar yaparak helak olmaktadır. "

       "Kara büyü çok farklı yöntemlerle yapılmaktadır mesela bir bardak su ile yapılabildiği gibi domuz yağı, kedi, köpek kanı gibi şeylerle de yapılabilir. Kara büyü yapılışı tamamen amaca bağlıdır eğer kişilerin ayrılması isteniyorsa 7 kabrin toprağı kullanılabilir. Eşlerin ayrılması için ipler düğümlenebilir ya da sabun kullanılabilir. Kısmeti bağlamak için iğne, saç, tırnak ve ya kilitlenmiş kilitler kullanılabilir. Bütün bunların yanında kara büyü için güçlü bir düşünce lazımdır yani büyüyü yapan ve yaptıran kişilerin bu büyünün tutacağına kalpten inanması da gerekir çeşitli tılsımlarla ve dualarla kara büyü yapılabilir."

        Kerem bunları düşünürken tahta, yıpranmış kapı gıcırdayarak ardına kadar açıldı.


YAKAZAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin