Adsız Bölüm 10

118 44 39
                                    

Mihrace, yavaşça tahta sandalyeden kalktı ve gıcırdayan basamakları teker teker indi, aşağı kata Ümmü'nün yanına geldi.

"Ümmü! Burada elektrik yok akşam olunca ne halt yiyeceğiz?"

"Merak etme, ben o meseleyi çözdüm. Köyde elektrik varmış tek bu evde yok anlayacağın. Uzak tepelerdeki komşularımızdan rica ettim, onlar da beni kırmadılar. İki oda hariç her odada küçük ampullerimiz var artık, dış balkona da taktırmayı ihmal etmedim."

"O komşular sormadılar mı sana burada ne işimizin olduğunu? Bir büyücünün evindeyiz."

"Hayır, sormadılar çünkü burası bir büyücü köyü. Bizim geleceğimizden zaten haberdardılar."

"Büyücü köyü mü olurmuş? Hemen gitmeliyiz buradan, kitabı da büyücülerden birine veririz. Bizim normal bir hayatımız olmalı. Haydi, çabuk ol."

"Şehrez ! Anlamıyorsun, kitap peşini hiçbir zaman bırakmayacak. Onu kütüphaneye bıraktığımız günü hatırla, sana geri gelmedi mi geldi. Kurtuluşun yok!"

"Kitabın yüzüne bile bakmam o halde, ceviz sandığın içinde çürüyüp gider."

"Arkana bak!" diye seslendi Ümmü endişeli bir sesle. Şaşkınlıktan göz bebekleri büyümüştü.

Kara Kitap tam arkalarındaydı, ardında mor-lacivert sisler bırakarak kendilerine doğru gelmekteydi. Havada uçan bir kitap... Şu kısacık zaman diliminde o denli sarsıcı olaylar yaşamıştı ki Mihrace bu durum onun yüreğine bir korku tohumu bile ekmiyordu. Kitap tıpkı kızgın bir insan gibi homurdanıyordu. Yaklaştıkça da büyüyordu sürekli. Nihayet evin tavanına kadar geldi, odanın tümünü kaplamıştı.

"Arkadaşının ne kadar korktuğunu görebiliyor musun? Bir ona bir de kendine bak, seni neden seçtiğimi anlayabiliyor musun? Ümmü doğruyu söylüyor, seni asla bırakmayacağım ta ki sen serin ve şefkatli toprağın altına girene dek. Toprak ana seni sarıp sarmalamadıkça üzerine kara yorganını örtmedikçe yanından bir saniye bile ayrılmayacağım." dedikten sonra gittikçe küçülerek bir noktacık kadar kaldı ve Mihrace'nin sol cebine giriverdi.

Mihrace, Ümmü'ye bakmak için arkasını döndüğünde şaşkınlığı bir kat daha attı.

"Ümmü! O elindeki de ne? Neden içiyorsun onu? Normal bir içeceğe benzemiyor."

"Müritler tarafından sana yardımcı olma görevi bana verildi bunun için de gerekli olan sihirli bir iksir içiyorum." Cebinden minik bir cam şişe daha çıkardı. İksirin rengi parlak kırmızıydı daha sonra Mihrace'ye bakması için iksiri uzattı. Mihrace ilk önce küçük şişeyi güneşe doğru kaldırarak inceledi sonra kapağını çevirerek açmaya çalıştı fakat bir türlü açılmıyordu. Ümmü gülerek şişeyi Mihrace'nin elinden aldı, içinden Babil dilinde anlamsız sözler söyleyerek iksiri elinden bıraktı. İksir şişesi havada süzülüyordu, kapağı yavaş yavaş açılmaya başladı, içindeki kırmızı renkli sıvı hiç dağılmayarak düz bir şekilde Ümmü'ye doğru ilerliyordu. İksirin rengi gittikçe koyulaşıyor ve parlaklaşıyordu en sonunda Ümmü'yü sarıp sarmaladı, güçlü ışık yüzünden ellerini yüzüne kapattı. Parmaklarının arasından son kez arkadaşına baktığında, onun yükseldiğini ve değiştiğini gördü. Ellerini yüzüne kapamak artık kar etmiyordu her taraf bembeyazdı ve ışık gözlerini alıyordu. Ayaklarının yerden kesildiğini hissetti artık arkadaşını da göremiyordu, bedeninin saydamlaşmaya başladığını hayretle izledi. Kilitlenmişti, hareket etmesi mümkün değildi. Her şey idaresi dışında ilerliyordu. Kendisini ve Ümmü'yü esir alan dipsiz aydınlık itaat edilmeyi bekleyen bir kraliçe gibiydi. Boşluktan gelen sese kulak verdi. Bu ses tuhaf bir şekilde hem tanıdık bir o kadar da yabancıydı. Bir kişinin ağzından çıkmıyordu sanki sesler. Kulakları tırmalayan büyülü sözler dünya dışı bir koronun eseriydi, sözler o kadar çekiciydi ki daha fazla dayanamayarak kendini teslim etti. Artık o da karanlığın güçleri tarafından esir edilmişti fakat ebediyen köle olarak kalmayacaktı bu onun tabiatına aykırıydı eninde sonunda o karanlığa hükmedecekti, karanlığın tüm saklı güçlerine...

YAKAZAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin