9

141 54 18
                                    

" Onun cansız suretiyle daha önce tanıştın şimdi yerin yedi kat dibinde. Rüyanda tam önünde beliren, senin tabirinle 'yaşlı cadı'.

"Seni günümüze getiren kişi. Demek ki oydu. Senin gibi bir kitabı ancak o 'yaşlı cadı' yazabilirdi. İtiraf etmeliyim, çok korkmuştum. Seni vücuda getiren kişi böyleyse sen nasılsındır Allah bilir." dedi ve kitabı aldığı yere, ceviz sandığın içine koydu.

"Beni bırakıyor musun? İyi anlaştığımızı sanıyordum." Mihrace, merak ve endişe dolu bakışlarını kitaba yöneltti.

"Eski Babil Tanrıçası da ne demek oluyor ve o ölünce müritleri aşırı davranışlarda bulundular?"

Şimdi beni tekrar ellerine al ve anlatacaklarımı hiç konuşmadan dinle. Mihrace, denileni usulca yaptı. Kara Kitap ellerindeyken sayfaları kendiliğinden açılmaya başladı. Etrafı sarı-turuncu renklerde bir ışık aldı ve çılgınca koşuşturan vahşi hayvanlar... Olağanüstü ışıklar tıpkı bir peri tozu gibiydi, yıllar önce rüyasında gördüğü perilerin saçtığı rengarenk ışıklar... Evet, aynısıydı. Vahşi hayvanlar tozu dumana kattılar.

"Çok eski zamanlarda, birbirini delice seven bir çift vardı. Ne yazık ki bu sevimli çiftin çocukları olmuyordu. Gitmedikleri kahin,büyücü,şifacı kalmamıştı neredeyse. Günlerden bir gün, Babil ülkesinde namlı bir büyücünün adını işittiler, ikisi de minicik, tatlı bir bebeğin sesini duymak için canlarını verirdiler. Mesafeleri umursamayıp Babil ülkesinin yolunu tuttular. İşte, şimdi büyücünün karşısındaydılar. Krem bir cübbe giymişti büyücü, içinde neredeyse kayboluyordu. Hara, dehşet içindeydi, hissettiği korku hat safhadaydı. Söze Nat girdi, "Bize bir çocuk verebilir misin? Ne olur, eli boş gönderme. Methini duyduk taaa buralara kadar geldik. Büyücü, sararmış dişlerini göstererek sırıttı. Hara, kusacağını sandı, hayatında bu kadar mide bulandırıcı bir gülümseme görmemişti.

"Elbet veririm, gücüm buna yeter ama şartlarım var eğer yerine getirirseniz..."

"Ne olursa olsun, kabul."

"Yerin yedi kat dibinde kökleri bulunan Cutay Çiçeği. Onu getirin bana, sadece yaprakları yeterli. Rengi tıpkı bir menekşe gibi mordur. Nohum adlı araziye gidin, orada bulacaksınız."

Hara ve Nat büyücüye uydular

Getirdiler mor çiçeği

Fakat bilmedikleri bir şey vardı

Geçti lanet Talay'dan Nazar'a

Eğer lanet varsa gerçekten

Dilediği yere havadan, denizden

Suyun, toprağın içinden

Hatta bir mor çiçekten

Girebilir.

Hara ve Nat, büyük bir sevinçle kucaklarına aldılar bebeklerini. Beş yaşına kadar her şey yolunda gidiyordu. Bir gün, küçük kız garip davranışlar sergilemeye başladı. Annesi ve babası ilkin pek önemsemedi nasıl olsa o bir çocuktu, minicik ve sevimli. Aradan yıllar geçti, Nazar genç kızlığa ilk adımlarını attı. Kızdaki anormal davranışlar sürüyordu, hem de artarak. Annesi ile babası bu sefer endişelenmeye başladılar ve bir şifacıya götürdüler biricik kızlarını. Şifacı, defne yaprağına birkaç formül yazdı ama hiç etki etmedi. Kız, gündüz vakti hayaller görüyor fakat hiçbirini hatırlayamıyordu bazen onu bilinçsiz bir şekilde başka yerlerde başka uğraşlarda buluyorlardı en sonunda onu yıllar önce gittikleri büyücünün yanına götürmeye niyetlendiler. Evlatlarının içler acısı durumunu o çözebilirdi onlara yardım eden büyücü belki kızlarına da şifa bulabilirdi. Şahruh, kasvetli evinde yoktu, ne bir gören vardı ne de duyan, sır olmuştu. Nazar'ı kahinden başka götürecek bir yer bulamıyorlardı, hiçbir iksir, tılsım, sihirli sözcük fayda etmiyordu. Büyü, böyle bir lanetti demek. Kızlarının durumunun tek sorumlusu kendileriydi fakat tam sebebi bilmiyorlardı henüz Bilge Kaif'e rastlayana kadar da bilemediler. Korkunç gerçekle o vakit yüz yüze geldiler: Üçüncü boyutta kalabilmek için insan enerjisi ve karşılığında ab-ı hayat, ölümsüzlük suyu. İşte Yakaza Kabilesi ve Şahruh'un antlaşması. Hara ve Nat, beyinlerinden vurulmuşa dönmüşlerdi, o ifrit kılıklı büyücüye gittikleri güne lanet okuyorlardı. Bin pişmandılar ama elden ne gelirdi ki, çaresizdiler. Güzeller güzeli kızları, bu lanetten ancak kendi gücüyle kurtulabilirdi. Karşılığında gençliğini ve güzelliğini vererek. Nitekim öyle de oldu, Nazar kurtuldu artık yaşlı bir acuze de olsa fakat nefsine söz geçiremedi, hırsına yenildi. Yirmi yaşına bastığında ailesinden ayrılarak Babil'e, Şahruh'un virane evine yerleşti burada yıllarca çalıştı, çabaladı. Kendi formülleriyle iksirler, tılsımlar, muskalar yaptı ara sıra halkın arasına da karışıyordu lakin yüzüne nikap örterek. Hastalara şifa vererek, dertlilere derman bularak halk arasında hiç de hafife alınamayacak bir yer edinmişti ama bu Babil Kralı'nın kahinleri tarafından hiç de hoş karşılanmadı. İlk fırsatta fitne ateşini yaktılar. Hükümdar, tebaası tarafından pek sevilmiyordu çünkü tahta hile ile oturmuştu. Babil Kralı'na, Nazar'ın hükümranlığı ele geçirmek istediği yalanını söylediler. Kral ve yandaşları, Nazar'ı halkın nezdinde küçük düşürmek için çalışmalara başladılar. Günler haftaları kovaladıkça faaliyetlerini daha da arttırdılar ne yazık ki emellerine bir türlü ulaşamıyorlardı. Başlangıçta Nazar'ın tahta oturma gibi bir düşüncesi yoktu o sadece Şahruh denilen pisliği bulup intikam almak istiyordu ta ki gerçeği tamamen öğrenene kadar...

"Nasıl, merak uyandırıcı mı?"

"Devam etmeyecek misin?"

"Ne yazık ki buraya kadar, Nazar'ın izin verdiği yeri biraz geçtim bile. Geri kalan kısımları yaşayarak öğreneceksin."

"Çok ortak noktamız varmış. Ölümsüzlük suyu... Şahruh, kıyamate dek yaşayacak yani. Eminim ki çok bilgilidir. Ben onun kadar uzun ömürlü değilim, öldüğümde yeni sahibin kim olacak peki?"

"Normal bir insana göre oldukça derin ve gizli bilgilere vakıf oldu ama sakın korkma ben her zaman yanında olacağım. Yeni sahip işine gelirsek buna zamanı geldiğinde ben karar vereceğim belki bir evlada sahip olmayı istersin?"

"Çocuk mu? Bunun imkansız olduğunu ikimiz de biliyoruz, bebek faslını burada kapatalım. Şahruh seni niçin istiyor?"

"Çok basit. Dünyanın tek hakimi olmak, bu arzusuna beni ele geçirerek ulaşabilir."


Sır Tarikatı diye vızıldıyor sesler. İsli, gri mekanlar. Yanıp sönen küreler ve belli belirsiz şekilleri gösteren sihirli ayna. Nazar'ın sahte perileri ve onların dehşet veren sözleri, Yüce Nazar'ın gerçek müritleri. Mihrace, bunları derinlemesine düşünürken dışarıda öğle vakti ama evin içi daha da sıcak.

"Nazar'ın yaşadığı eve gideceğiz, sen, ben ve arkadaşın Ümmü. O evde içime saklanmış olan Tılsım, İksir ve Büyü adlarındaki müritleri çıkaracaksınız yani sahte perileri."

"Ama o periler düşlerimde bana korkunç gerçekleri fısıldadılar. Sahte periler... Dipsiz karanlıkta muhteşem renkleri etrafa ışık saçıyor, her biri hoş kokulu çiçeklerin içinde, elbiseleri de o kadar güzel ki. Kulağıma sırlarını fısıldamadan önce onlar için tam da bunları düşünüyordum ama o naif görünüşlerinin bir aldatmacadan ibaret olduğunu anladım."

Ümmü'nün uzaktan gelen sesiyle irkildi.

"Buraya ayak bastığımızdan beri öylece oturuyorsun, işimizi halletmemiz gerekiyor zira ailelerimizi daha fazla oyalayamayız hem biz seçilmiş kişileriz öncelikle 'Tılsım' adlı periyi gerçek dünyaya yani yanımıza almalıyız. Kime söylüyorum ben, haydi?"



YAKAZAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin