7

202 68 12
                                    

Önünde bir kitabın sayfaları çevrilip duruyordu.Okuyordu ama anlayamıyordu.Yazılar bazen yakınlaşıp büyüyor bazen de gözle görülemeyecek kadar küçülüyordu.Acayip bir lisandaydı.Okuyabiliyordu,anlamına erişemiyordu.Yazılardan başka her şey her yer karanlıktı,bilinmezlikti.Uzaklardan bir ses işitti."O,kendini kolay kolay teslim edecek bilgilerden değildir.Yaşamından taviz vermen gerekir."Sesin sahibini tanımıyordu sanki yüzyıllar öncesinden kalkıp gelen kadim bir bilgeydi.Zifiri karanlıkta,şekiller heyula gibi belirmeye başladı.Kitap ortadan kaybolmuştu.Garip şekiller belli bir noktada toplanıp birleşince ortada yaşlı bir kadın peyda oluverdi.Pek seçemedi görüntüyü.Siyah ve beyazdan başka renk yoktu.Allar,morlar...O, insanın yüreğine huzur ve neşe saçan yeşiller kaybolmuş,tüm renklerden geriye sadece siyah ve beyaz kalmıştı.

Tok bir ses kadını tanıtıyordu.Kadın gözünün önünde öylece duruyordu."Çok eski bir şamandır ve bir kitabı vardır.Müritleri,o öldükten sonra aşırı davranışlarda bulundular.O artık Eski Babil Tanrıçaları'ndan..."Kadının sureti silinmişti.Şimdi kupkuru ağaçların olduğu bir yerdeydi.Sonbahar mevsimi olmalıydı,ağaçlar yapraklarını yere dökmüştü büsbütün.Yine her taraf siyah-beyaza boyanmıştı.Aniden yapraklarla örtülü toprağın altından acuzeler çıkmaya başladı.Hepsi birden üstüne geliyordu.Hürmüz ile karşılaştığında bile bu kadar korkmamıştı.Yüreği ağzına gelecekti neredeyse.Kalp atışlarını duyabiliyordu.Kimdi bu kadınlar,kendisinden ne istiyorlardı?Aksi gibi hepsi de birbirine benziyordu.Aynı paçavraya benzeyen elbise,aynı türden bir örtü...Yaşlı cadılara benziyorlardı.Kuru yaprakların arasında kuyu gibi,taştan yapılma...Hayır,hayır!Bu bir mezarlık.Kocakarılardan biri,"Söyle şimdi ağzımdan çıkanları bir kere.Mihrace tekrar etti anlamadan ve ardından o taşa elini sürdü.Taş serindi,bir ürperme geldi.Gözleri kapalı birkaç saniye o şekilde bekledi sonra şiddetli bir rüzgar çıktı.Genç kızın açık saçlarını savurdu öyle ki kız saçlarının onu terkedeceğini sandı.Poyraz yavaş yavaş şiddetini azalttı,en sonunda ılık bir meltem halini aldı,Mihrace'nin beyaz tenini okşayıp geçti.

"Alo,Ümmü.Anlaştığımız gibi bugün saat üç gibi kütüphanenin zemin katında buluşuyoruz değil mi?"

"Evet,buluşuyoruz.Sana anlatacağım çok mühim olaylar var.Daha erken buluşalım,olur mu?"

"Olur."

"Görüşürüz o zaman.Gelebildiğin kadar erken gel.Ben kütüphanedeyim,duramadım evde.Fenalık bastı."

"Hayrola,ne oldu ki?"

"Anlatabilmem için gelmen lazım.Zemin kattayım,benden başka kimse yok."

"Geliyorum,bekle."

Bir saat sonra ikisi de,Kara Kitap'ın başındaydılar.Zemin kat sadece bilgisayarlarla doluydu.Yalnızca ikisi bin yıl öncesinden gelen insanlar gibi teknolojiye yabaniydiler.Bir Kara Kitap bir de kendileri vardı.Bir oda iki zıt kutbu barındırıyordu içinde.Günümüzde her insanın itimat ettiği teknoloji ve yüzyıllar önce yazılmış bir kitap...Birisi görse onları deli zannederdi.Öylece beklediler.Sessizce.Duydukları ve öğrendikleri ikisine de,özellikle Mihrace'ye ağır gelmişti ve sonunda sessizliğin büyüsü bozuldu.Zemin katta onlardan başka bir Allah'ın kulu yoktu.

"Şu rüyana giren kadını bir kez daha anlatsana Ümmü."

"Kıyafetleri bizim zamanımıza ait değildi,bir kitabı varmış ve şu an önümüzde olan kitap onun eseriymiş.Tam bir cadıydı,o suratı aklımdan hiç çıkmıyor ve en önemlisi de..."

"Evet."

"Eserinin sahibi senmişsin.Yeni sahibi."

"Biliyor musun Ümmü,o kadın benim de rüyamdaydı."dedi,Ümmü'nün şaşkın suratına bakarak.

YAKAZAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin