Eve gelip o kadar yorgunluğun ve ağlamanın üzerine, bir de gece az uyuduğum için gelen uykumu bastıramamıştım. Uyandığımda saat gece yarısını çoktan geçmişti. Telefonumu alıp, Güneş ve Çağay'dan mesaj var mı diye bakmıştım. Fakat yoktu. Ama Boramir'den vardı.
''Yarın saat 12.30 'da buluşuyoruz. Marina'ya gel.'' -Boramir
Yazmıştı. Tabiki de ondan kibarca teklifte bulunmasını beklemiyordum, en azından bir sorsaydı işim var mıydı. Dershaneyi ekemezdim. Çünkü annem, iki gün hiç durmadan söylenirdi biliyordum.
''Yarın dershaneye gitmem lazım. Kusura bakma.'' yazdım ve gönderdim. Çok geçmeden cevap geldi.
''Olmaz, yarın geliyorsun. İtiraz yok.'' yazarak emir vermeye devam etti.
Ben ne yapacaktım tahmin edin. Tabiki de gidecektim. Gurur yapıp gitmemek olmazdı, ayıptı yani aaa.
''Çok yorgunum, bu hafta dershaneye gelmeyeceğim. Pazartesi okulda görüşürüz keratalar.'' yazarak Çağay ve Güneş'e yalan söyledim.
Aşağıya indim, acıkmıştım. Mutfağa girip dolaptan bi tane kek ve çikolatalı süt alıp odama çıktım. Tumblrda biraz vakit geçirdikten sonra, bir kaç bölüm anime seyredip yattım. Rüyamda unicorn ordumla birlikte Hande'yi bombalamayı görmeyi dileyerek uyudum.
Sabah uyandığımda saat on birdi. Saat yediden ona kadar, beş dakika aralıklarla milyonlarca alarm kurmuştum ve ona rağmen uyanamamıştım. Bi ara annem gelip uyandırmaya çalışmıştı, fakat ben uyanmayınca pes etmişti. Bu gün dershaneye gitmeyecektim. O yüzden tekrar gözümü kapattım.
Kapatmamla açmam bir oldu, çünkü bu gün Boramirle buluşacaktım. Birden içimde bir kelebek ordusu hareketlendi. Kesin heyecanlanıp saçmalardım. Yani okulda görmek farklı, sarıldıktan sonra dışarıda buluşmak farklı. En azından bana göre öyle.
Yataktan sürünerek çıkıp duşa girdim. Buz gibi suyun altında dondum kaldım. Ama uykumun açılması ve yüzümdeki şişliklerin inmesi için güzel bir yoldu.
Kısa bir duştan sonra hemen bornozumu giyip, saçımdaki havluyu çıkararak saçımı kuruttum. Uçlarını da düzleştiriciyle düzelttikten sonra kendi haline bıraktım. Yüzüme fondöten sürmedim, ince bir eyeliner ve rimel sürüp, rengi şeffaf kırmızı olan rujumu da sürüp kıyafet seçmeye karar verdim. Genelde kıyafet seçildikten sonra makyaj yapılırdı, ben zaten her türlü aynı makyajı yapacağım için hazır banyodayken halledeyim dedim.
Hava biraz serindi. Hatta yağmur yağacak gibi duruyordu. O yüzden siyah dar kotumu, üzerine beyaz askılı bir badi ve onun üzerine abimden çarptığım kırmızı siyah kareli gömleğimi giydim. Tabiki de bunlarla üşüyeceğim için, bir de abimin evine inip onun çok beğendiğim siyah hırkasını giydim. Abimin evde olmaması bana çok yardımcı olmuştu. Hırka biraz büyük olsa da çok hoş duruyordu.
Ben giyinip hazırlanana kadar saat on iki olmuştu. Evden bir şeyler atıştırarak çıktım. Söylediği kafeye gitmek için durağa gittim ve otobüsü beklemeye başladım.
Yaklaşık on dakika otobüsü beklemiş, on beş dakikada da kafeye gelmiştim. Hatta Boramir ile aynı anda gelmiştik. Tek fark o arabasıyla, ben otobüsle. Hayır yani insan bi der arabam var ben seni alırım diye. En azından bunu beklerdim.
''Zamanlama güzel, karnın aç mı?'' diye hafifçe gülümsedi.
''Yani azıcık olabilir belki.'' diye onun tersine kocaman gülümsedim.
''Hadi geç o zaman.'' diye kapıyı bana açtı. Yanından geçtiğimde o da arkamdan gelip cam kenarındaki masaya oturdu. Karşısına oturacaktım ama eliyle yanını işaret ederek, oraya oturmamı istedi. Garson geldiğinde bana fikrimi sormadan, ikimize de çikolatalı pasta ve limonata istemişti.
''Ama böyle yandan sana bakmaya çalışınca boynum ağrıyor, ayrıca böyle bakınca şaşı gibi oluyorum ya sanki öyle kalıcam bak.'' diye sızlandığım için karşısına geçmeme karışmamıştı.
''Beni mi kesiyorsun sen?''
Pis pis sırıtmıştı hayvanat. Diyecek bir şey bulamadığım için konuyu değiştirdim.
''Ya sen bana neden fikrimi sormadan çikolatalı pasta söyledin ki belki ben sevmiyorum?''
''Çikolatalı pastaya hiç bir kızın itiraz edeceğini sanmıyorum.'' deyip sırıttı.
''Ben bildiğin kızlardan değilim.'' deyip elimi burnumun üstünde koyup bilerek artistlenmiştim.
Gülümsedi. -Ya napiyon sen kalabalık ortamda gülünülür mü bak ya- diye içimden geçirirken dudaklarını kapatmamak için zor tutmuştum kendimi.
''Ne yani sevmiyor musun şimdi değiştirelim istersen?''
''Tabikide seviyorum. Ama sevmemiş olabilirdim düşün bunları düşün bana öyle gel.''
''Emredersiniz paşam.''
''Yoo Emre demem Boramir derim neden Emre diyeyim hayır yani Emre kim beni Emreyle mi aldatıyorsun?''
Böyle iğrenç bir espriyi yaptığım için hayatımın geri kalanında pişmanlık duyacaktım, gerizekalı mısın kızım çocuk soğuyacak şimdi senden.
''Sustum.'' diyerek konuyu kapattım.
Yine gülmüştü ve ben direk aklımın en güzel köşelerine hapsetmiştim bu tabloyu. Canım sıkkın olduğunda aklıma getirip moralimin düzelmesi için kullanacaktım bu görüntüyü. Hangi ara bu kadar kapıldım bende bilmiyordum. Tamam beraberken gülüyoruz , eğleniyoruz ama ya ben kendi kendime ümitlendiysem? Gerçi ümitlenecek bir şey yoktu ortada. Neyse bunları gece uyumadan önce düşünecektim. Siparişlerimizde gelmişti. Şuan bu tablonun keyfini çıkarmam lazımdı.
''Afiyet olsun Siyah İnci.''
Hayvan gibi yedim öküz gibi böyle resmen daldım tabağa. Yemin ediyorum, elimde küçükte olsa bir ihtimal varsa bile şu görüntüden sonra kesin soğudu çocuk benden.
''Yavaş yavaş, silip süpürdün bir an tabağıda yedin sandım bak o tabak, o yenmez bunu biliyorsun değil mi?''
''Dalga geçmesene be acıkmışım işte ne yapayım.''
''Tamam tamam bir tane daha ye istersen sonrada çıkıp sahilde yürüyelim biraz. Biraz konuşuruz.''
''Yok bu yeterli, yürüyelim şimdi.''
Ne konuşacaktık merak ediyordum. Ciddi ses tonu için tedirgin olmam lazım mıydı acaba, ama zaten bu çocuk hep ciddili. Ara sıra gülüyor.
Hesabı ödedikten sonra dışarıya çıktık hava serinlemişti, böyle hafiften ürperiyordum ama seviyordum bunu hoşuma gidiyordu.
''Üşüdün mü?''
''Hayır ürperdim ama, severim.''
''İlk defa böyle bir cevap alıyorum cidden çok tuhafsın Arya.'' diyerek gülmüştü. İlk defa ismimi bu kadar güzel hissetmiştim.
''Ya ne var böyle üşümekle üşümedim arası bir şey işte.''
Sinir ediyordu beni. Aptal ya.
''O zaman şimdi benim kural olarak sana ceketimi uzatmam gerek demi?''
''Ha kural olduğu için düşündüğünden değil yani, tamam tamam yok kalsın bende burda ürpermekten ölürüm inşallah sende bir ömür boyu vicdan azabı çekersin.''
''Ürpermekten ölmek hım güzelmiş.'' diyerek dalga geçmişti.
''Uzatma ya, hem zaten üstümde kocaman hırka var.'' diyerek hırkama daha çok sarıldım. Sonra dayanamayıp sordum;
''Sen buraya arabayla geldin. Sahile kadar arabayla gidip, sahilde yürüsek daha mantıklı olmaz mı?''
''Tabi, zaten ben bunu hiç düşünemedim.''
''Ya ciddi soruyorum.''
''Yürürsek daha çok vakit geçirmiş oluruz, daha çok şey konuşuruz.'' dediğinde cevap vermeyip kıkırdadım. Ben kıkırdayınca bana baktı, gülümseyerek. Sanırım bu gün bir yıllık mutlu olma kotamı doldurmuştum.
Sahile geldiğimizde, bana kediyi sevdirdiği yere gidip oturduk. Yan yanaydık ve denize bakıyorduk. Arkadan yavaş bir müzik çalsa tam filmlerdeki gibi olacaktı derken Boramir konuştu. Sanırım burada dinleyeceğim en güzel şarkı onun sesiydi.
''Bana en çok ne zaman üzüldüğünü anlatır mısın?'' diye sordu. Beklemiyordum.
''Babam öldüğü zaman çok üzülmüştüm.'' diyerek kestirip attım. Anlatmak istemiyordum. Anlattıkça daha çok acıyordu çünkü. Bunu bir kaç defa deneyip çözmüştüm. Sanırım o da anladı anlatmak istemediğimi. Zorlamadı. Beni gerçekten anladığını görebiliyordum. Sonuçta onun da babası ölmüştü.
''Babası ölünce insan evsiz kalır derler. Ben hiç inanmadım bu söze. Babam öldüğünde evsiz kalmadım. Babam öldüğünde hiçbir şeyim kalmadı.'' dedim sonra. Devam etmedim geri. Bir yanım anlatmak istiyordu. Diğer yanım susmak. Ben susmayı seçtim bu gün.
''Neden sürekli okuldan erken çıkıyorsun?'' dedim konuşmasına izin vermeden.
''Uzun mesele, dinlemek istemezsin.''
''Hayır istiyorum, hem buraya konuşmak için geldik değil mi? Açıkçası hakkında her şeyi bilmek istiyorum.''
''Hakkımdaki her şeyi bir günde öğrenip benden sıkılırsan, o zaman ne yapacağız Siyah İnci?''
''Sıkılmam ki, söz veriyorum. Hadi anlat.'' derin bir nefes aldı ve başladı konuşmaya.
''Yaklaşık dört ay önce babam kullandığı ilaçlar yüzünden öldü. Hep bizim için çalıştı, kendi hayatından vazgeçip, biz daha iyi yaşayalım diye her zaman elinden gelenin fazlasını yaptı. Çok yoruluyordu, bazen eve gelmediği zamanlar bile oluyordu. Bu yüzden çoğu kez annemle kavga ettiler. Son aylarda boşanmaya karar vermişlerdi.'' cebinden sigarasını çıkardı.
Bu sefer izin verecektim içmesine. Sigarasını yaktı, içine uzun bir süre çekti. Sigaranın ucundaki kızıllık, hiç durmadan ilerledi sigaranın sonuna doğru. Kalbimiz de böyle miydi? Her acı çektiğimizde sıcak bir kızıllık ilerleyip tüketiyor muydu kalbimizi?
İçine çektiği dumanı yavaşça üfledi ileriye doğru. Gri dumanın, mavi denizle uyumunu izledim bir süre. Boramirle kendimi yakıştırdım o uyuma.
O gri duman gibi zehirli ve karanlık, ben mavi deniz gibi yaşam dolu. Birbirine zıt ama birbirini tamamlayan iki benlik.
Ben düşüncelerime dalmışken, devam etti sonra;
''Neden boşandıklarını bilmiyorduk. Sadece ettiği kavgalardan dolayı zannediyorduk. Ama öyle değilmiş. Annem babamı aldatmış. Zaten ondan sonra film koptu. Ne biz annemi gördük, ne annem bizi görmek istedi. Babam yıkılmıştı, anti depresan kullanıyordu. İşleri de boşlamıştı. Babamın morali düzelsin diye daha çok yanında olduk. Daha çok vakit geçirdik. Fakat işe yaramıyordu. Babamın psikolojisi gittikçe kötü duruma gelmişti.'' dedi ve sigaradan bir nefes daha çekti içine.
''Babam böyle oldukça Selin de etkileniyordu. Babam odasına kapandığında, Selin de odasına geçip sessizce ağlıyordu. Sessizdi ama ben duyabiliyordum içinde kopan fısıltıları. Bir süre devam etti böyle. Babam çıkmadı odasından. Selin de okula gitmez oldu. Ne kadar zorlasam da ikna edemedim. Bıraktım sonra kendi haline. Canı isterse giderdi zaten.'' bu sefer sigaradan değil de denizin tuzlu kokusundan çekti içine derince. Hissedebiliyordum boğazında oluşan düğümü.
''Sonra birden ne olduysa babam aniden düzeldi. Gülüp eğlenmeye, bizle daha çok vakit geçirmeye başladı. Her yere gittik, her şeyi yaşadık babamla. Tamam dedim düzeldi her şey. Sabah kalktım kahvaltıyı hazırladım. İlk defa yapıyordum böyle bir şeyi. Selin'i uyandırdım önce. Birlikte babamı uyandırmaya gittik. Odasına girdiğimizde babamın yatağındaki ilaç kutusunu gördüm. Herhalde orada unutmuştur diye alıp çekmecesine koydum tekrar. O sırada selin babamı uyandırmaya çalışıyordu. İki üç defa seslenmesine rağmen uyanmamıştı. Zaten uykusu hep derin olmuştur babamın. Nereden bilecektik ki. Öldüğünü anladığımızda bittiğimi hissettim. Ama Selin'i o halde gördüğüm için ona hissettirmedim. Hiçbir tepki vermiyordu. Ne beni duyuyordu, ne de bakıyordu.''
Gözlerim dolmuştu. Dışarıdan bakınca her şey istediği gibi, ukala, şımarık birisi zannederdiniz. Öyle zannettiğim için şu an kendimden utanmıştım. Toparladım kendimi. Sarılıp tüm yükünü almak istedim onun. Çektiği tüm acıları üstlenmek istedim.
''O günden sonra selin psikolojik destek almaya başladı. Dedem ve babaannem sorumluluğu üstlenip bizi almışlardı yanlarına. Babaannem bu durumdan fazlasıyla memnun olsa da dedeme fazlalık gibi geliyorduk. Babamın ölümünden her zaman bizi sorumlu tutmuştu. Çok da umrumda değildi fakat Selin'in zorlandığını görüyordum. Hala da öyle. Bir gün okulda orospu çocuğunun teki, babam hakkında kötü şeyler söylemiş Selin'e. Selin'in ağladığını gördüğümde dayanamadım ben de. Gittim daldım aralarına, beş kişilerdi. Doğukan gelip yardım etmese dayak yiyen ben olurdum.''diye hafifçe güldü. Fakat keyiften uzak, buz gibi gülüştü bu.
''Anlayacağın yaşadığım sürece tek varlığım Selin. Onun için hayatımdan vazgeçerim. Onun saçının teline zarar gelse ben ölürüm.'' dedi ve sigarasını suya attı.
''Hadi ama sen istedin anlatmamı, biliyordum sıkılacağını.'' dediğinde ona çevirdim başımı.
''Keşke çektiğin acıları çekip alabilsem senden, taşıdığın yükü ben kaldırabilsem. Sen böyleyken daha çok canım yandı çünkü.'' dediğimde uzun süre yüzüme baktı. Bir şey demesini bekledim. Demedi.
''Sarılsan yeter aslında.'' diyerek güldü. Gülmesinden cesaret alıp sıkıca sardım kollarımı boynuna. Tekrar sarılmak için can attığım huzur, şimdi yine kollarımdaydı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gözüme Kedi Kaçtı
Humor''Kızım manyak mısın, kedinin kafasına niye ekmek fırlatıyorsun?'' ''Yesin diye'' ''Aa olur mu öyle kuru kuru ekmek, al şu ocaktaki tencereyi de fırlat ayıp olmasın hayvana''