-15-Kaybetmek

352 29 11
                                    

''Asla affetmeyeceğim şeyler arasında çok sevdiğim insanların olması, oldukça üzücü.''

Hani demiştim ya, her düştüğümde gülerek yerden kalkabiliyorum diye. Unutun onu. Bu sefer yere yapıştım. Nasıl kalkacağıma dair hiç bir fikrim yok. Zaten kalkmak için çabalayacak ne gücüm, ne de isteğim vardı. Böyle mal gibi yatayım orda, kimse bulaşmasın.

Bazen gerçekleri duymak, yalanları duymaktan daha ağır gelir. Taşıyamayacğın yükler bir anda çöker omuzlarına. Bazı insanlar pes eder, bazıları savaşır. Pes etsem bir faydası olmayacak, savaşsam yine zarar.

Emir. Bir anda yakın oldu bana. Bir anda sevdim, güvendim. Kardeş gibi sevmiştim, kardeşim olmamasına(!) rağmen. Peki şimdi ne olacaktı?

Abimden duyduğum kadarıyla Emir tüm gerçekleri biliyordu. Ama ben emin değildim, bilse benden saklamazdı. Eğer öyle olsaydı bile benden bunu saklaması zoruma gitmezdi ama, sırf bu sebepten dolayı yakın olması zoruma giderdi. Ben olduğum için değil, kardeş olduğumuz için bana iyilik yapmış olurdu. Ona kızmalı mıydım bilmiyorum. Çünkü babamın yaptığı bu iğrenç şeyde, Emir'in suçu sadece bunu benden saklamasıydı. O da benim gibi sonradan öğrenmiş olabilirdi. O yüzden onunla yüzleşmem gerekiyordu ve yüzleşecektim.

Yaşadığım tüm bu şeyler yetmezmiş gibi bir de annemle dershane konusunda tartışmıştık. Devamsızlık yaptığım için önce güzelce azarlamış, sonra iki saat boyunca kendi kendine söylenmişti. Sonuç olarak dershaneden kaydımı aldıracaktım. Benim de işime gelirdi açıkcası. Zaten Emir'in kardeşim olduğu gerçeğini kafamdan atamadığımdan, başka şeyleri düşünemiyordum.

İki gün okula gitmeyecektim. Abim benim için gidip okuldan izin almıştı. Düşünmek için kendime zaman verdim. Biraz da Boramir'i düşünürken dinlemediğim dersleri tekrar etmek için iyi bir fırsattı.

Sabah okula gitmeyecek olmama rağmen erken bir saatte uyanıp, kendime gelebilmek için buz gibi bir duş aldım. İki gün istediğim kadar düşünüp, gerekirse beynimi bile patlatacaktım. Ama sonrasında hiçbir  şey olmamış gibi, derslerime odaklanacaktım. Geleceğim söz konusu olunca endişelenmiyor değilim.

Duştan sonra salona indim. Abim kanepenin ucunda, düştü düşecek bir şekilde uyumuş kalmıştı. Canım bu ya. Üzerini iyice örtüp, düşmesin diye kanepenin sonuna doğru azıcık itekledim. Böyle de vicdanlı, güzel kalpli bir insanım. Abimi öylece bıraktıktan sonra kendime atıştırmalık birkaç ton yiyecek çıkardım. Sadece atıştırmalık. Domates, beyaz peynir ve biberi sandviç yaptım pek iştahım yoktu açıkcası ama yemek zorundaydım. Çayımı da alıp atıştırmaya başlıyordum ki, abim faktörü gelip elimden almıştı. Hayvan herif.

''Onları kendime hazırladım ben ama.''

''Az ye kızım sen de, baksana bu gidişle ayrı bi gezegenmiş gibi gezeceksin ortalıkta. Hiç istemem kardeşimin o hale gelmesini.'' diyerek yanağımdan makas aldı ve sandviçin yarısını ağzına atıp yedi. Tadının güzel olduğu gerçeği vardı tabi. En sevdiğim.

Kahvaltımı yapıp abimin yanına oturdum. O da boş boş halıya bakıyordu. Yanına oturup ellerimi dizlerimin üzerinde birleştirip çenemi ellerime yasladım.

''Babam yanımızda olsaydı daha mı farklı olurdu abi?''

''Daha farklı olurdu, annem kırılırdı.''

''Peki biz?''

''Bırak biz kırılalım, biz üzülelim. Annem bilmesin hiçbir şey. Yine güzel güzel gülsün yüzümüze. Bu bize yeter.''

''Yeter tabi, ama öğrenecek. Biz söylemesek bile eninde sonunda öğrenecek. O zaman daha çok kırılmayacak mı? O zaman bir daha hiç böyle gülmezse, ne yapacağız?''

''Sen bunları düşünme, ben halledeceğim.''

''Birlikte halledelim işte. Yine bizden uzaklaşmanı istemiyorum. Bizle kal, yine böyle oturup dertleşelim hep. Hem babamı hem seni özlemek zor oluyor.''

''Hemen duygusallaştın sen de kızım ya, şu olayı bi halledelim de her şey girecek düzene. Söz.'' diyerek saçımı karıştırdı ve ayağa kalktı.

''Nereye gidiyorsun?''

''Birkaç işim var. Akşam erken dönerim. Sen de bir yere çıkma.'' diyerek gitti. Ben de odama çıktım. Asıl amacım uyumak olsa da, masanın üzerinde duran telefonumu dayanamayıp aldım ve gelen mesajlara baktım. Boramir'in mesaj atmasını bekliyordum aslında, o yüzden dayanamadım zaten. Ama sadece Güneş ve Çağay'dan vardı mesaj. Hep onlar vardı zaten. Kimse yokken, hep biz üçümüz vardık. Bunu bilmek yeterdi, başkasına ihtiyacım yoktu. Ama yine de Boramir'de atsa güzel olurdu. Hay anasını ya.

Uyuyamayıp plan yapmaya karar verdim. Öncelikle Emir'le bu konuyu okulda konuşamazdım, buluşmalıydık. Tabiki de ona küs felan olmayacaktım, sonuçta babama o demedi gel annemle birlikte beni yap diye. Hatta belki çok iyi anlaşırdık bile, arkadaşken bile çok iyi anlaşıyoruz. Ama önceliklerim vardı tabiki de. Emir bunu bildiği halde benden saklamıştı ve belkide sırf bu konu için bana iyi davranıyordu. Eğer böyleyse çok kırılırdım.

 Emirle bu akşamüstü buluşmaya karar verdim. Umarım müsait olurdu çünkü bu işi ertelemek istemiyorum. Hatta elimden gelse koşa koşa okula gidip konuşurum ama pek doğru olmaz.

''Emir bu akşam üzeri 18.30'da merkezdeki spor salonunun önündeki parkta buluşalım, konuşmak istiyorum.'' diye mesaj attım.  O parkı seçmemin özel bir nedeni yoktu.

''Tabi bana uyar.Bir sorun mu var?''-Emir

Evet var deyip ortalığı taramalı tüfekle taramak istesem de, içimde bir yerlerde psikopat olmayan melek gibi bir parça vardı. Yani taramalı tüfeğim olmamasıyla bir ilgisi yoktu.

''Orada anlatırım.'' diye kısa bir cevap attım. 

Vaktin geçmesi için biraz ders tekrarı, biraz uyku tekrarı ve biraz daha uyku tekrarı yaptım. Zaman çabuk geçmemişti tabi ama saate bakıp durunca zamanın daha yavaş ilerlediğine dair garip tutumlarım vardı. Bakmak istemesem de sürekli saate bakıp durmuştum. Yani hep öyle olur, bakmak istemezsin ama gözün kayar. Allah kaydırmasın. Hemen üzerimi giydim ve tam kapıya iniyordum ki, zil çaldı. Kapıyı açtığımda bir adet sırıtan Emir ile karşılaştım.

''Hadi, hazırsan çıkalım.''

''Ama parkta buluşacaktık.''

''Aynı mahallede oturuyoruz, arabam var ve buluşacağımız park merkezde. Otobüslerde sürünmek istiyorsan, sen bilirsin. Ama arabada sürünmek daha makul gibi.''

''Her türlü sürüneceğim yani.'' kaşlarımı kaldırıp indirdim ve hırkamı giyerek evden çıktım. 

Arabadaki iki üç cümlelik atışmalarımızdan başka bir şey konuşmamıştık. Parka geldiğimizde ben salıncağa oturmuştum, Emir yere filan oturur diye beklerken o da yanımdaki salıncağa oturmuştu ve benim gibi yavaş yavaş sallanıyordu. 

''Hiç kardeşin olsun ister miydin?'' diye bir soru ile açtım konuyu. Zaten olaydan haberi varsa anlamıştır.

''Küçükken hep bir kız kardeşimin olmasını isterdim.''

''Neden kız?''

''Çünkü Doğukan ve Boramir erkek kardeşlerim gibiydiler. Gibi fazla oldu. Boramir hep kız kardeşi olmasının çok güzel bir şey olduğundan bahsederdi, küçüktük ya işte. Çok farklı gelirdi. Böyle bir kız kardeşim olsun istediğim zaman kızayım, sonra geri üzülüp gönlünü alayım, onu koruyayım, yeri geldiğinde baba olayım hatta anne bile olayım isterdim. Bunlar güzel şeyler.''

''Peki ya şimdi?''

''Aslında bu kadar çabuk öğrenmeni beklemiyordum.'' diye bildiğini belirten cümleleri duymuştum. Bir yandan çok iyi olmuştu. Çünkü böyle bir karışıklığı, bu parkta, tek başıma nasıl açıklayabilirdim ki?

''Bildiğini tahmin ediyordum, ama neden bana söylemedin?'' dedim kırgın bir ses tonuyla.

''Zamanını bekliyordum. Kendini benim yerime koysana. Aylardır sana bunu söylemek için çabalıyorum ama hiç cesaretim olmadı. Öyle pat diye söylenmez.'' dedi hala yavaş yavaş sallanırken. Bense çoktan durmuştum.

'' Peki bir şey daha soracağım, benimle bu yüzden mi arkadaş oldun?''

''Babamın başka bir ailesi olduğunu hep biliyordum. Ama kim olduklarını annem söylememişti, ben de sormamıştım. Sonra liseye geçtiğimde annemin aniden o mahalleye taşınması, okulumun değişmesi tesadüf filan değildi. Planlanmış bir şeydi. Tabi ben de bunu bu sene öğrendim. İlk başta nefret etmiştim sizden. Çünkü ben babamı hiç görmezken abin ve senin milyonlarca fotoğrafınız, anılarınız vardı.'' devam etmesine izin vermeden konuştum;

''Ama annen olmasaydı şu an bu durumda olmazdık. Annemin bunu duyunca ne halde olacağına dair bir fikrin var mı? Hayatımızı çalan senin annen. Ama sen bizden nefret ediyorsun.'' diyerek çıkıştım.

''Sakin olsana biraz. Mantıklı düşünürsek burada suçlu sen ya da ben değiliz. Senin baban ve benim annem. Ayrıca seni tanımadan önce nefret ediyordum. Şu an değil.''

''Peki bana yakın olarak ne yapmayı planlıyordun?'' diyerek sesimi biraz daha yükselttim. Sonuçta benden nefret ederek bana yaklaşmıştı.

''Sana yakın olmamı annem istedi. Ama iyi ki istemiş. Çünkü seni tanımak gerçekten güzel ve senin kardeşim olduğunu bilmek çok daha güzel.'' dediğinde öfkem gitmemişti. Çünkü hala boşlukta kalan detaylar vardı. Belki de ben fazla detaycıydım.

''Benden nefret ettiğini söylüyorsun ama annen istediği için de benimle arkadaş olma fikrini reddetmiyorsun. Sence de biraz çelişkili değil mi?'' diyerek salıncaktan kalktım ve karşısına dikildim.

''Bak şu an bana neden güvenmiyorsun bilmiyorum. Ama eğer güvenmeyeceğin bir durum olsaydı şu an karşında durmuş seninle bunları konuşuyor olmazdım. Bittiyse gidiyorum. Ha bir de sormadın ama eksik kalmasın diye söylüyorum. Baban hep benim anneme aşıkmış, annenin o kadar da yıkılacağını zannetmiyorum. Çünkü bu gerçeği bilmesine rağmen babanla evli kalmış.'' diyerek orada donup kalmış bir ben bırakarak gitti.

Benim ailem miydi bu? Mutluyuz sandığım, babamın anneme deli gibi aşık olduğunu sandığım aile miydi bu? O kadar sırla, yüzleşilmiş gerçekliklerle yaşayan bir aile. Aile demek bu olmamalıydı ki. Ben en ufak bir sır sakladığım için bütün gece uyuyamazken, annem ve babam yıllarca böyle yaşamışlar. Yalancılık değil de ne bu? İnsan kendi çocuklarının kırılmasına, üzülmesine nasıl izin verir? Emir böyle bir şeyi nasıl acımasızca yüzüme vurur? Ben onun bildiği gerçeği bile o kırılmasın diye alıştıra alıştıra söylemeye çalışmışken...

Koştum. Sadece koştum,deli gibi nefes almadan, küçücük parkın çevresinde defalarca döndüm durdum. Beynim patlayacak gibi olduğunda ve benim nasıl geldiğimi anlamadığım spor salonunda, bir köşeye geçip oturdum. Nefessiz kalmak düşünmemi engelliyordu. Daha fazla nefessiz kalmak istedim. Danışmada kimse yoktu saate baktığımda 20.17'ydi ve havuzun çoktan kapanmış olması işime geldi.

Havuzun kenarına çıkardığım kıyafetleri bıraktım. İlk önce telefonumu attım suya. Sonra kendimi. Buz gibi suyun tenimi yakması, çektiğim acıyı durdurmaya yetmiyordu. Annemi düşündüm. Ne çok acı çekmiştir. Ne çok acısı var. Sağında, solunda, en çokta solunda... Babamın aklında başka bir kadın olduğunu bile bile ona sarılması, öpmesi. Gururu nasıl da kırılmıştır. Aşk böyle bir şey değildi ki. İnsanların aşık olunca mutlu olması lazımdı. Acı çekeceklerse, bir anlık mutluluğun ne önemi vardı ki?

Babam nasıl da kandırmıştı bizi. Yıllarca güvendiğim adam. Anneme aşık olduğu kadar sevmiştim ben onu. Birisi beni sevecekse, babamın annemi sevdiği kadar sevsin derdim hep. Kırılmazdım çünkü, annem kırılmıyor sanırdım. Mutlu sanırdım. Anneme mi üzüleyim, babama mı kızayım? Kızıyordum da, kızgınlıktan kalbim kavrulsa bile çok özlüyordum. Boğazıma düğümlenen şu keskin şey bir türlü gitmiyordu. Ne zaman yutkunmaya çalışsam babam geliyordu aklıma. Baba bu, ölürse yetim kalıyorsun. Evsiz kalıyorsun, eksik kalıyorsun kolay mı? Mezarda olduğunu bilmek, yok olduğunu bilmek... Kendime daha yeni gelmişken tekrar ve tekrar yere çakılmak kolay mı ?  Canım yandıkça dik durdum ama sürekli vurdular. İnsanın canı en çok 17 yaşında yanarmış. Benim bugün canım çok yandı. Ben bugün babamı bir kez daha kaybettim

Tutamadım yine kendimi. Çıktım sudan. Hıçkırıklarım bomboş salonda yankılanıyordu. İçim acıdı. O sızı bir geçmek bilmedi zaten. Tekrar atladım suya. Sanki tüm acılarım dağılacakmış gibi, hiç düşünmeden battım dibe. Hıçkırıklarımı duyamayınca daha az acı veriyordu ağlamak. Ağladım. Nefessiz kaldım. Yine ağladım. Buradan çıkınca daha da batacaktı her şey, bir de buna ağladım. En çok babamın olmayışına ağladım. İlk kez onu bu kadar hissedemeyişime ağladım. Ağladıkça nefessiz kaldım. Kendimi kaybettim. Gözlerim yavaş yavaş kapanırken birinin beni çekip yukarı çıkarmasıyla kendime geldim. Sudan çıkmamla refleks olarak derin derin öksürdüm birkaç kere. Boğazım acımıştı. Kalbim kadar değil.













Gözüme Kedi KaçtıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin