3.BÖLÜM - DÖNÜŞÜM

168 11 0
                                    

Multimediadaki parça eşliğinde okuyabilirsiniz.

Matt'in sesini duyuyordum. Yan tarafta görevli gibi bir adam vardı. Gözlerimi hafif aralayınca çevrede dolandığını gördüm. Matt, duvara yumruk attıkça bir kaç taş parçası yere dökülüyordu.

Seslerden oldukça rahatsız oluyordum. Her hissi doruklarda yaşıyordum. Böylesine çaresiz ölümü beklemek garipti. Onca hayalim vardı. Şimdi hayallerimi düşünmeye bile yetemeyecek bir vakit kalmıştı önümde. Birkaç saat daha dayanabilir miydim bilmiyorum. Gerçi kaç saat dayanacağım önemli değildi, sonunun belli olduğunu düşünmek içimi acıtıyordu.

Yanaklarımdan süzülen bir kaç damla yaş kısa süre sonra dudaklarımı ıslattı. "Parmaklıklara doğru yaklaş ve bekle." demişti Matt. Anlamsız bir kaç adım atıp yere çöktüm. Matt telaşla görevli adama dönüp "Bir bakar mısınız ölmek üzere!" derken adam Matt'in yanına yaklaşınca Matt taşı kafasına attı demirliklerden elini uzatarak adamı tuttu ve hızla çekti.Olayları ağzım açık izliyordum. Matt, adamı hızla çekince kafasını demirliklere çarptı ve yere düştü.

Adamın başından süzülen kırmızı sıvı beni deli ediyordu. Matt, "Hadi iç ve dönüş, biraz daha dayan Mine, uzanmaya çalış" diye sürekli tekrarlıyordu. Adamın başından sızan kanlar yerde dağılırken bir an ne yaptığımı idrak edemedim ama zaten adam ölmüştü ve ben yaşayabilmek için bunu yapmalıydım.

Demirliklerin ardına kolumu uzatmaya çalışıyordum. Kan dağıldıkça yaklaşıyordu fakat kolumu ne kadar uzatsamda yetişemiyordum. Çıldırmama olanak sağlasada artık son güçlerimi ona ulaşabilmek için kullanıyordum.

Tam o sırada kapı sesi duyuldu. Artık direnecek gücüm kalmamıştı. Karşımda Devrim belirdi. Son gördüğüm yüz onunkiler olacaktı sanırım ama ilginç bir şekilde pişman olacağımı zannetmiyordum. Yüzünde geldiğimden beri hep sert bir ifade vardı. Gülüşü bile alay eder gibi, yaralayıcıydı. İnsanları kaçırıp, vampir olmasına olanak sağlayan bir psikopat nasıl böyle görünebilirdi?

Daha önce, farklı bir şekilde karşılaşmayı çok fazla isteyebileceğim biri olabilirdi belki ama ondan nefret ediyordum. Yerdeki adamı görünce dehşet veren bir biçimde bana bakmaya başlamıştı. Gözlerindeki öfke gördüğüm son şeydi ve gözlerim kapanmak üzereydi. "Bana yardım et." diye fısıldayabildim. Parmaklıkları açtığını duydum ve gözlerim kapandı.

Yaklaşık bir dakika sonra ılık bir kan boğazımdan aşağı süzülüyordu. Ben doyumsuz gibi büyük bir şehvetle içmeye devam ederken duramadığımı anladım. Biri beni itmeye çalışıyordu, ama ben devam edince sertçe itmişti. Gözlerimi araladığımda Devrim'in kucağındaydım ve ikimizde yerde öylece oturuyorduk.

Bir an boğazımdaki kolye bedenimde bir yara izi bıraktı, acıdan inlerken Devrim hiçte nazik olmayacak bir şekilde boynumdan asılarak kolyeyi aldı.

Öfkeden çıldırır gibi bana bakarken hemen yerden kalktı ve doğruldu.Boğazında kanlar vardı. Bir torbadan ya da herhangi birinden beslenmemiştim. Beslendiğim kişi Devrim'di. Onu yaralamıştım.

Arkasını dönüp giderken, "İnsanlara işkence edecek biri kadar kötü degilsindir belkide, senin sayende bu duruma düşsemde senin sayende yaşıyorum." dedim. Tepkisizce duruyordu ardından ekledim."Teşekkür ederim." Kafasını biraz çevirip omzundan bana bakarken, "Yaşadıgını mı düşünüyorsun sen artık bir ölüsün." dedi. "Yalnızca bir ölü..."

Bir kaç adım attıktan sonra bir şey söylemek ister gibi arkasına tamamen döndü ve ekledi. "Ben iyilik yapmam Mine. Sen bunun iyilik olduğunu düşünecek bir yaratıksın. Eğer seni şuan dışarıya salarsam herkesi öldüreceksin ve kan seni gün geçtikçe canavarlaştıracak." Hayretle onu dinlerken, öfkeyle çıkıştım. "Ben ölü değilim."

"Pekala, yaşadığını düşünüyorsan her gün seni öldürmem için yalvaracaksın, her gün." dedi ve ekledi. "Yaşadıklarının yanında ölmek basit kalacak, belkide bir ödül."

Yerde kanlar içinde yatan görevlisine baktıktan sonra, onun intikamını alacağını belirten bir bakış atarak arkasına döndü.Birkaç adım attıktan sonra duraksadı, "Bak ilk öldürdüğün insanda karşında kanlar içinde. Daha dönüşmeden kan için yaptıklarına bak." Sinirle, "Ben yapmadım!" dedim. Arkasına dönüp bakma gereği bile duymadı bende gözden kaybolasıya kadar yürüyüşünü izledim.

Yerde otururken ağlamaya başladım. Kendimi savunmasız ve güçsüz hissediyordum. Son söyledikleri canımı yakıyordu. O anda öfkeyle yerimden kalktım ve "Canavar olan sensin!" diye bağırdıktan sonra parmaklıklara yapıştım.

Bir an ellerimde inanılmaz bir acı hissettim, yaralar belirdi birden. Acıyla inledim ve bağırmıştım. Ellerimdeki yaralar hemen iyileşmeye başlamıştı, bu inanılmazdı.

Yan tarafımda parmaklıkların ardında duran Matt'e anlamsızca bakarak, "Bu da ne böyle?" diye sordum. "Mine." "Efendim?" diye cevapladım. Sesli bir şekilde gülümsedi. Çok samimi bir şekilde gülümsemişti. Anlamsızca baktığımı fark edince, "Demirliklerde bulunan şey mine, vampirlerin canını yakar. Buradan kaçmaya kalkışmamamız için buradaki çoğu eşyada mine var." dedi.

Şimdi anlamıştım işte. "İlk geldiğim gün ismimi duyduğunda o yüzden mi yüzünü buruşturdun?" "Evet." dedi tebessüm ederken. Devrim bizi buraya kapatırken eldivenleriyle dokunduğu herkes bağırmıştı, ben dışında. Eldivenlerinde mine vardı, anlamıştım.

Ben içime kapanıp düşüncelere dalmışken, "Ayrıca geldiğin ilk gün, Eser gözlerine bakarak seni kanını kendi isteğinle içebilmen için etkilemeye çalıştı. İnsanlarda mine varken vampirler onları etkileyemez, istediklerini yaptıramazlar." dedi, Matt. Şaşkınlıkla, "Pekala, şimdi bende bir insanı etkileyip istediğimi yaptırabilir miyim?" diye bir soru yöneltince, "Tabiki, ama unutma onlar senin oyuncağın değiller." dedi. Kafamı geriye ve öne hareket ettirdim.

Sonra düşünmeye başladım. Kolye canımı yaktığına göre kolyede mine vardı. Asıl kafamı allak bullak hale getiren düşünce ise bu kolyeyi bana yaş günümde babam hediye etmişti ve hiç çıkarmamamı istemişti. İnanamıyordum. Öyleyse babam onların var olduğunu biliyordu. Peki ya benden böyle bir şeyi nasıl saklamıştı? Babam bunları bilse bile kolyeyi bana niye vermişti ki? Acaba İzmir'de vampir var mıydı? Beni kimden korumaya çalışıyordu? İçimde hissettiğim her duygu yoğunlaşıyordu. Merak, nefret, öfke... Üst kattan Devrim'in sesini duydum. Tanımadığım bir ses, "Kızı neden ölüme terketmedin?"diye bir soru sormuştu.

"Zamanı gelince küçük saf kızını kendi elleriyle öldürür belki Oktay bey, beni yormaz."

Devrim'in söylediği sözler karşısında gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı. Oktay dediği kişi benim babamdı. Nasıl bir işin içindeydim? Babam beni öldürmezdi, kendi kızını neden öldürecekti ki? En ufak sesleri bile duyuyordum, delirecek gibi hissediyordum. Sürekli ağlamak geliyordu içimden. Üzüntüden iç organlarım parçalanıyor gibiydi.

Ellerimi saçlarımın arasından geçirdim. Öğrenmeliydim, her ne olursa olsun babam beni ne diye öldürecekti ve bu Devrim denen psikopat herifin derdini ögrenmeliydim.

Bu hayatta yanımda babamdan başka kimse yoktu ve beni öldürecek kişi kesinlikle o değildi.

Olaylar şuan sıkıcı ilerliyor olabilir fakat asıl konuya ve olaylara bir kaç bölüm sonra yer vereceğim:)

DENEK 1504Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin