Yüzümdeki masum ifadeye kanacak kadar saf olmadığı ortadaydı ama kapıya doğru yöneldiğini fark ettim. Teşekkür etme fikrinden sonradan vazgeçmiştim. Kapıdan yavaşça çıktım ve eğer buradan çıkarsam diğerlerini de kurtaracaktım.
Üst kata çıkarken, onu görmediğim halde arkadan gözlerini bana dikmiş olduğunu hissedebiliyordum. Birkaç adım sesi duyuldu. Seslere odaklanmış yürürken cildimde bir acı hissettim ve gün ışığını fark ettim. Buradan çekilmemin birkaç saniyemi aldığına emindim.Ne yani bundan sonra hiç güneşin doğuşunu izleyemeyecek miyim? Gündüzleri çarşıya bile çıkamayacak mıyım? Peki ya okulum? Hayır hayır hayır... Bunları düşünmek için önce buradan çıkmam gerek diye düşünürken kafamdan bunları silmeye çalıştım.
Devrim çatılmış kaşlarıyla kusursuz görünüyordu. Geniş omuzları ona cazibe katıyordu ve en son çocuk denecek yaşta biriyle çıkan ben bile normal şartlarda bir yerlerde karşılaşsak mutlaka dönüp bir kez daha bakardım.
Soğuk bir sesle, "İyi misin?" dediğini duydum. "Bunu bana sen yaptın, şimdide umursar gibi mi yapıyorsun?" dedim.
"Bunu sana Eser yaptı küçüğüm, hemen hırçınlaşman bir canavar olmandan dolayı mı çünkü önceden böyle değildin."
İlk küçüğüm sözüne takılacak olsam da aklımda tek bir cümle yankılandı.
"Çünkü önceden böyle değildin."
"Önceden beni tanıyor muydun?" Sessiz kaldı. Yüzünü incelemeye devam ettim bir cevap beklediğimin farkındaydı ama sustu. Ben ise onu görmediğime emindim. Unutulacak türden biri değildi ve çok fazla insanla konuşmazdım. Peki ya beni nereden biliyordu?
Hala öğrenemediğim çok şey vardı ve şuan gün ışığı varken buradan kaçmam olanaksızdı. Arkamı döndüm ve banyoyu bulmak için yürümeye devam ederken onun da arkamdan geldiğinin farkındaydım. Merdivenleri çıkınca yan taraftaki 3.kapıyı gösterdi. "Burası." dedi. "Teşekkürler." deyip oraya doğru yürürken etrafı inceledim.
O ilk geldiğim harabeyi andıran yer sol taraftaki koridorun sonuncu kapısıydı. Gayet anlaşılırdı çünkü diğer kapılar aksine gayet temiz duruyordu. Duvarda bir tablo ilgimi çekti. İçimi ürperten ama Beni cezbeden bir şeydi. Tablonun geneli siyahla bezenmiş ve belirli bir çizim olmamasına rağmen karalama olduğunu da söyleyemezdim. Hani şu bazı ressamların bir kaç fırça iziyle milyonları kazandıran tabloları vardır ya işte onlara bir türlü anlam veremezdim fakat bu gözüme hoş görünüyordu. Şu siyahın üzerindeki ışık sanki benim içimi anlatıyordu. Bir yerde ışık vardı ve ben ona ulaşabilirdim. Tüm bunlara bir son verebilir, özgürlüğümü kazanabilirdim.
Sadece ben değil, buradakilere de özgürlüğünü yeniden kazandırabilirdim belki de.
Neyse ki banyoya girdim. Kapıyı kilitledim ve üzerimdekileri çıkardım. Kaç gündür üzerimdeydiler ve duştan çıkınca tekrar bunları giymek zorundaydım. Bir saat sonra gün ışığı biterdi ve ben buradan o zaman çıkıp kaçacaktım.
Hava soğuktu, kış mevsiminin sonlarında olmamıza rağmen soğuktu. Sıcak su bedenine deyince rahatlamama rağmen gözümden akan yaşlara engel olamadım.
Yarım saat geçmişti ve kapı çaldı."Kapıyı aç, sana giyecek bir şeyler getirdim." Bu Devrim'in sesinden başkası değildi fakat şaşırmıştım. Saçlarımı son kez sıktım ve bir kaç damla su aktı. Daha sonra havluyu vücuduma geçirip kapının anahtarını 3 defa çevirdim.
Saçlarımdan hala sular yere damlıyordu. Devrim'in yüzü buraya geldiğimden beri ilk defa böyleydi ve ben ilk defa anlayamıyordum yüzündeki ifadeyi. Beni süzer gibi baktı ve ben bunu fark edince utandığımı hissettim. Elinden kıyafetleri alıp, "Teşekkürler." dedikten sonra kapıyı kapatırken bir el kapıyı iterek kapanmasına izin vermedi.
Kafamı yan tarafa çevirip kapının aralığından bakarken, "Benden korkuyor olabilirsin, zaten kork Mine.Benden kork.Senin üzerinde deneyler yaparım, canını yakarım. Yaptıklarının bedelini ödetirim ama kapıyı 3 defa kilitlemene gerek yok. Beni senin gibi canavarlara zarar veren bir psikopat olarak görebilirsin ama sapık değilim."
İnanamıyordum, Devrim Atay ilk defa uzun bir açıklama yapmıştı ve kapının kilidinin 3 kez çevrildiğine dikkat etmişti. Bu beni şaşırtsa bile yüzümdeki ifadeyi bozmadan, "Senden korkmuyorum ve sana güvenmiyorum." dedim sadece.
Ardından öyle olmadığını bildiğine dair tek kaşını kaldırdı ve kapıyı kapattım.
Getirdiği kıyafetler kendi dolabımdan gibiydi. Lacivert yünlü bir kazak ve altına siyah pantolon şeklinde bir tayt. Taytla her zaman daha rahat olurdum fakat bir psikopat bana niye kıyafet alıyordu ki? Üstelik bedenimi nereden biliyordu? İç çamaşırlarını görünce utansam bile hemen üzerimi giyindim ve dışarı adımımı atmadan nasıl buradan kurtulacağımı düşünecektim.
Aklıma gelen fikir işe yarayabilirdi. Çıkmadan önce karşımdaki aynadan kendime baktım. Koyu kahve saçlarımı iki yanıma atmıştım, saçlarım hala ıslaktı ve birazda olsa su damlıyordu. Gözaltlarım günlerdir uyumuyormuşum gibi bir haldeydi. Asıl beni şaşırtan ise gözlerimdi. Eskisi gibi canlı bakmıyordum. Yeşil gözlerim, donuk bir renkti artık. Yüzümün rengi eskiye göre daha solgundu. Toparlanmaya çalıştım ve dışarıya çıktım.
Koridorda ilerlerken tekrar yerdeki siyah halıya ve bordo renkli duvarlara bakındım. Bu duvarlarda belirli aralıklarla beyaz düğmeler vardı. İlgimi çekmişti. Ne işe yarıyordu acaba? Asıl odaklanmam gereken konuya geri dönmek zorunda olduğumun farkına vardım. Aşağı inmek için merdivenlerden bir kaç adım atarken onun hemen aşağıda olduğunu gördüm.
Eğer vampirsem aşağıya hızlı bir şekilde zıplayabilir ve onun boğazını ısırıp, diğerlerini kurtarırdım. Kurtulurduk.
Bir an tüm hızımla aşağı Devrim'in yanına atladım ve o an boğazına dişlerimi geçirdim. O an arzuladığım tek şey kandı ve bu beni dönüştüren kandı. Tadını asla unutamazdım. Devrim'in beslenmem için getirdiği diğer kanlar bu kadar cezbedici değildi. Bu çok farklıydı, boğazımdan aşağı akarken garip bir haz duyduğum bu sıvıdan uzaklaşmıştım.
Devrim elimden kurtulmuştu. Gözlerimde açlıkla karışmış bir öfke vardı. Ona tekrar saldırıp etkisiz hale getirerek buradan kaçmak için bir hamle daha yapacaktım ki vücudumun cayır cayır yandığını hissettim. Etrafta dumanlar vardı. Tıkanıyordum ve her yerimde yaralar meydana geliyordu. Bu mineydi. Hemen bunu nasıl yaptığını anlamak için gözlerimi Devrim' e diktim ve gördüğüm şeyi beklediğim söylenemezdi. Bir eliyle boynuna tutarken öfkeyle soluyordu fakat diğer eli...
Diğer eli o duvarlarda gördüğüm, sürekli devam eden düğmelerden birindeydi. O an anladım ki o mine püskürten düğmelere zor zamanlarda basıyordu ve bu bizi etkisiz hale getiriyordu.
O an anladım ki insan olmasına rağmen Devrim'in bizden çok fazla güçlü olmasının sebebi bir canavar gibi gördüğü bizlerden olmak değildi. Yalnızca istediği tek bir şey onu bu kadar güçlü kılıyordu.
İNTİKAM.
Bu kadar intikam isteğiyle dolmasının sebebi olmalıydı. Kendince haklı olduğu sebepler olmalıydı. Onu çok yaralayan bir şeyler olmalıydı. Çünkü hiç bir insan bu kadar nefret dolu olamazdı ve bunun sebebini öğrenmeliydim.
Ve anlamıştım ki artık buradan kurtulmak daha zordu. Karşımdaki kişi küçük görülecek türden bir insan değildi. O zeki ve güçlüydü. Zamanında kaybetmiş ya da yenilmişti ama bunu kabul etmiyordu. Artık her şey daha zor olacaktı çünkü rakibimin beni alt etmesi için elinde yeterince silah vardı.
Çünkü eğer biriyle savaşmak istiyorsan kaybedecek bir şeyin olmamalıydı. Ben onu kimseyle korkutamazdım. Hakkında hiçbir bilgim yoktu fakat o yapabilirdi. Şu hayattaki en değer verdiğim insanın babam olduğunu biliyordu. O an anladım ki aile seni güçsüz yapardı. Savaşmanı engellerdi.
Buradan çıkmak istiyorsam önce rakibimi iyi tanımalıydım.
O Devrim ATAY'dı.
Arkadaşlar şimdi olaylar yavaş ilerliyor fakat bir kaç bölüm ilerledikten sonra asıl konuya geleceğiz ve heyecanlı bölümler sizi bekliyor olacak.Görüşmek üzere :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DENEK 1504
VampireVampirler üzerinde işkenceler ve araştırma yaparak, intikam ve öfke kalbini kör etmiş bir Devrim. Neden yurtdışına kaçırıldığını bilmeyen,korku dolu anlarla burun buruna gelen Mine kendisindeki bu değişime ayak uydurabilecek mi? "Nefret etmek kolayd...