Alistar birden çığlığı bastı. Terler içindeki vücudunun her bölümü karıncalanıyor ve kaşınıyordu. Fox sesi duyar duymaz bağırarak ranzanın alt katından fırladığı gibi kafasını üstteki yatağın demirine geçirdi. Bir yandan kafasını tutarak haykırdı;
-"Alistar n'oldu da bağırıverdin? Bütün tayfayı uyandırdın neredeyse, sormaya gelip rahatsız ederlerse şaşırma sakın!"
-"Kabus gördüm, Fox. Artık çok fazlalar. 1 haftadır rüyamdalar..."
-"Ne görüyorsun peki Alistar? Seni böyle bağırtıyorsa kesinlikle normal bir şey değildir."
-"Tamamen parlak bir adam görüyorum, tamamen saf demirden yapılmış bir varlık, insan gibi de değil; her gördüğümde şekil değiştiriyor, önce insan gibi geliyor sonra bir kurda dönüşüyor sonraysa bir ejderhaya, ancak değişmeyen tek şeyi gözleri; gözlerinde ne siyah ne de beyaz var sadece kan kırmızısı renginde. Her gördüğümde birini öldürüyor; babamı, annemi, ağabeyimi, kraliçeyi hatta seni bile..."
-"Atalarımız rüyalarımızda gördüğümüz şeylerin bizler olduğunu kutsal kitaplara yazmıştır, ya o şey sensen?"
-"Saçmalama Fox! Kutsal kitaplar birer zırva hepsi bu. Ben ne ejderhayım ne de bir kurdum."
-"Ancak bir insansın, dindarım demiyorum ama kutsal kitaba inancım tam, senin gibi ateşe tapmaktan iyidir!" diye haykırdı ve gülmeye başladı, Alistar boş bir gülücük attıktan sonra Fox' un kafasına yavaşça vurdu.
-"Ben ateşe tapmıyorum ayrıca demirden bir vücudumda yok aptal, zırvalamayı kesip güverteye çıkalım kalasta yürümem gerek." dedi, Fox'a baktı, sanki öyle uzun konuşmuştu ki Fox uykuya dalmıştı. Halbuki o kadar kısa konuşmuştu ki...
Kamaranın kapısını yavaşça araladı, gıcırtı sesi küçük geminin her yerinde yankılandı, neyse ki uyanan olmamıştı. Alistar birbirini uyandıran gemicilerin bir hışımla kavgaya tutuştuklarını görmüştü. Gemiciler stresten mi yoksa fazla çalışmanın getirdiği yorgunluktan mıdır bilinmez hep agresif ve sinirli olurlardı.
Alistar uyuyan tayfanın arasından yavaşça sıyrılıp güverteye çıkan merdivene bir adım daha yaklaşıyor ancak ayak ucuyla bastığı ıslak tahtanın gıcırdama sesine her adımda bir kez daha lanet ediyordu. Sonunda merdivenlerden yavaşça çıkıp gecenin karanlığında güverteye vardı. Yan tarafa çekilip orada malum işini hallederken kaptanın odasından mum ışıklarının yandığını gördü.
Önce bir tebessüm etti sonraysa kendini toparlayarak kaptanın kapısını çaldı. Dertlerini anlatmaya ve birazcık şaraba o kadar çok ihtiyacı vardı ki... Kapıyı "çat" diye açmak olmazdı, Alistar hayatı boyunca saygılı bir bireydi. Kaldığı ortamda ona iyi davranmasalar bile yine de azıcık tatlı dile ve saygının insanları yumuşatacağını biliyordu.
Kapıyı çaldıktan 2 dakika sonra kapı açıldı ve içerisinden sarhoş bir adam çıktı, üstü leş gibi kokuyordu, odaya giren temiz hava odadaki dumanı kovuyor odayı biraz daha aydınlatıyordu. Alistar, nerdeyse yere yığılacak olan adamı zar zor tutup koltuğuna oturttu. Bu adam o gördüğü kaptan değildi sanki. Limanda gördüğü kaptan tam bir beyefendi gibiydi. Kaptan küçük şapkasını masasının üzerine koyup masanın üzerinde başka bir şey aramaya çalışırken gözleri kapanmaya başlıyordu. Birden gözleri açıldı ve haykırdı:
-"Nerde benim tütünüm sersem!? Hepsini sen mi bitirdin söyle çabuk hergele!"
-"Hayır efendim tütününüz burada." dedi ve ağzı tütün dolu pipoyu masanın ucundan kaptana verdi. Kaptan çok içmişti, Alistar kendi derdini unutup tamamen kaptana pür dikkat kesilivermişti. Ağzından çıkacak olan cümleye sevinecek mi şaşıracak mı yoksa kızacak mıydı? Bilmiyordu... Kaptan kısılmış gözlerini iyice aralayıp yanında oturan gence baktı. Pipoyu masaya fırlatıp bir andan havaya kalkarak:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇELİK ŞEYTAN
FantasyDünya bizden yıllar sonra bir pislik yuvası haline geldi, insanlar değer bilmez ve vurdumduymaz bir hale gelince Kara Cuma yaşandı. Kuzey'de sert rüzgarlar ve karlar medeniyeti yok etti sonrasında gelen fırtınaysa arkasında tek bir iz bile bırakmadı...