Ayın ilk ışıkları minik gemide parlarken sisli güvertede iki kişinin silueti göründü. Bunlar büyücü Odarelius ve Taladon'du. Endişeli ses tonuyla Taladon konuştu:
-"Orada ne bulacağımı gerçekten de bilmiyor musun?"
-"Hayır" dedi büyücü. "Oraya yüzyıllardır giden birisi yok. Orada ne bulacağını bilemem ancak adanın bir laneti olduğunu bilirim."
-"Ne lanetinden bahsediyorsun sen?" dedi sesi gittikçe incelen Taladon. Odarelius güvertede duran sandalyeye doğru ilerleyip oturdu. Cebinden piposunu çıkartıp kav kutusundan ateş yaktı. Tüttürmeye başladı:
-"Son giden kişi aslında bir Eyngar'dı. Genç bir prens değil; çocuk sahibi olmuş, orta yaşlı ve bilge birisiydi. Su tılsımını alabilmek için adaya yol aldığında 2 yıl geri dönmedi. Herkes öldüğünü ya da esir düştüğünü sandı. Ancak 2 yıl sonra tekrar ortaya çıktı vücudu sapasağlamdı, hatta daha da güçlenmişti. Tek sorunu, aklını yitirmesiydi... O adada insanı delirten bir şey ya da biri var. Ne olduğunu ya da kim olduğunu dünyanın en bilge insanı bile bilemez."
-"Onu nasıl atlatacağımı da bilmiyorsundur." dedi ümitsiz bir halde Taladon.
-"Haklısın, ilk defa haklısın... Bilmiyorum." deyince uzun bir sessizlik oldu. Sisler yavaş yavaş kayboluyordu. Taladon da içeriden bir sandalye kapıp büyücünün yanına oturdu. Kaptandan ödünç aldığı yedek pipoyu çıkartıp tüttürmeye başladı. Sonunda sessizlik bozuldu:
-"Bulacağım şeyin bir tılsım olduğunu bilmiyordum." dedi Taladon.
-"Evet, gökler kadar mavi küçük bir tılsım."
-"Nerede bulacağım o halde?"
-"Bilmiyorum." dedi ters bir ifadeyle. Sonra yumuşayıp devam etti "Bu adayla ilgili tek bildiğim lanetli olduğuydu, onu da sana anlattım zaten. Başka bir bilgim yok. Belki kocaman bir yılan ya da ejderha var, belki havasında zehirli kokular var, belki de tahmin bile edemeyeceğimiz şeyler..."
-"Şu seçilmiş Eyngar... Adı neydi?"
-"Slaris. Slaris Eyngar."
-"Hiç duymadım, madem seçilmiş birisiydi o zaman neden onu hiç duymadım." dedi Taladon boş bir sesle. Aniden Odarelius'un çatık kaşlarını burunun dibinde buldu:
-"Hiç kitap okumadın da ondan çocuk!" dedi sert bir sesle, ardından ekledi "Şımarık saray çocukları gibi davranmayı bırak artık. Adını çağlar sonraki tarih kitaplarında bulmak istiyorsan mantıklı davranman gerekir!"
Yeterince korkmuş Taladon başını eğip tüttürmeye devam etti. Büyücünün çatık kaşları inince Taladon biraz daha sakinledi. Ardından tekrar konuştu:
-"Aslında kitapları çok severim, ancak istediğim kitapları okurum." dedi ciyaklayan tonla.
-"Bak Retsen'in oğlu, seçilmen demek senin özel olduğun anlamına gelmiyor. Baştan beri birçok insan seçildi. Birçoğu elementleri ararken öldü, birçoğu elementini buldu, ancak savaşta öldü. Ancak gerçekten de Alba-Tros olanlar görevlerini tamamlayıp öyle rahata kavuştu. Umalım da seni son görüşüm bu değil, kuzeydeki tahtının önündeyken olsun."
-"Ya ölürsem ne olur."
-"Aptal bir çocuk ölmüş olur." dedi pis gülüşüyle. Taladon bıkkın kalmış halinden ödün vermeyerek kafasını bükerek gözlerini kıstı. Yavaşça uykuya daldı.
Güneşin ilk ışıklarıyla uyanıp etrafına baktı. Odarelius hala yanında oturuyordu. Piposunda ki tüm tütünü bitirmiş içini temizlerken gözlerini kısıp ileriye doğru baktı. Tamamen kalkmış olan sisin arkasında kocaman bir ada duruyordu. Dünyanın en büyük adasına bakarken kısık gözleri birden fal taşı gibi açıldı. Temizlemekte olduğu piposunu bir kenara fırlatıp gözlerini yeni açmakta olan Taladon'u sarstı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇELİK ŞEYTAN
FantasyDünya bizden yıllar sonra bir pislik yuvası haline geldi, insanlar değer bilmez ve vurdumduymaz bir hale gelince Kara Cuma yaşandı. Kuzey'de sert rüzgarlar ve karlar medeniyeti yok etti sonrasında gelen fırtınaysa arkasında tek bir iz bile bırakmadı...