(Bu bölümde Alistar ve Fox'tan değil sadece geçmişten bahsedeceğim)
İlk insanlar, son insanlar kadar gelişmiş bir toplum değildi. İnsanı geliştiren ve farklılaştıran şey ya bazı şeylerin fazla oluşu ya da eksik oluşuydu.
Alistar ve Fox'un atalarından I. Taladon gerçekten de son insanlar kadar gelişmiş bir yapıya ve zihne sahipti. Onu farklı kılan şey bir şeylerinin olmayışıydı; duygularının... Taladon gençlik yıllarında babası öldükten sonra ağabeyiyle taht mücadelesine girmiş ancak kaybetmişti. kaybetmesinin nedeni arenada abisini mağlup edecekken kılıcını boğazına dayaması ancak ağabeyinin boğazını kesmeyip ona acımasıydı. Abisinin merhametle bağıran gözleri onda acıma duygusu uyandırmıştı. Kılıcını, kumlarla kaplı arenanın en köşesine fırlattı. Bütün seyircilerin ağzı açık kaldı.
Taladon kardeşini yerden kaldırıp ona baktı:
-"Kardeş kanı akıtmam Taleris, kutsal kitapta kardeş kavgası gazapla sonuçlanır. Yapmayalım, tahtı paylaşalım."
-"Sevgili kardeşim, her zaman duygularının esiri oldun bu yüzden seni hep bir aptalmış gibi gördüm. Keşke bana acımadan boğazımı kesebilseydin, ancak ben sana acımayacağım, iyi savaştın seninle gurur duyuyorum..." dedi, bileğinde gizlediği hançeri çıkarıp Taladon'un bacağına sapladı. Taleris belkide o bıçağı saplayarak hayatının hatasını yaptı çünkü bıçak Taladon'un damarı yerine sadece etine gelmişti. Ufak bir el kayması ve biraz şansla Taladon kurtulmuştu.
Oracıkta yere bayılan Taladon'u arenanın alt katındaki cesetleri koydukları yere taşıdılar. Kokuşmuş cesetlerin arasından geçirilen Taladon birden uyandı ve bacağını tutarak bağırmaya başladı. Bunu gören uşaklar, Taladon'un lanetli olduğunu düşünüp can havliyle kaçtılar. Bağırtıyı duyan iki keşiş Taladon'un yanına koştu. Keşişler oldukça akıllı adamlardı, Kalradya'da eğitmenlik, doktorluk, büyücülük ve gök bilimcilik yaparlardı.
Taladon'un halinden anlayan keşişler onu bayıltıp arenadan çıkardı ve kimsenin görmemesi için üzerini örttüler. Arenadan az mesafede olan bir çadırın içine yerleştirdiler. Bacağındaki bıçağı dikkatlice çıkarıp pansuman yaptıktan sonra ona şifalı bitkiler ile bir çorba yapıp içirdiler.
Taladon uyandığında eli hemen bacağına gitti bacağında tek bir iz bile yoktu. Yattığı çadırın içi bomboştu. Çadırın kumaşı eskiydi içerisi ise tozla kaplı ve hafif sisliydi. Tavana asılmış tılsımlar ve büyü sözleri vardı. Taladon etrafına bakındı ancak hiç kılıç göremedi. Etrafta hep sağlık malzemeleri, bir kaç su testisi ve ahşap bir sandalye vardı.
Taladon dışarıdan gelen sert bir kokuyu içine çekti. Bu tütün kokusuydu. Tütün o zamanlar yeni bulunan bir şeydi ve şifa için kullanılıyordu. Taladon ayağa kalktı ve küçük çadırın içinde bir tur attı. Bacağında çok hafif bir sekmeden başka hiçbir şey yoktu, izi bile kalmamıştı. Ayağını hareket ettirip durdu, sonunda içine ağır tütün kokusunu iyice çekti. Sandalyeye oturarak ağrıyan başını ovaladı, gözlerini kırpıştırdı. Sandalyeden kalktı ve yanında duran su testisini kafasına dikerek kana kana suyunu içti. Suyu eline ve yüzüne döktü. Yüzünü iyice temizledikten sonra küçük masanın üzerinde, sağlık malzemelerinin üzerinde duran kirli aynayı alıp yüzüne baktı. Bu Taladon'un yüzü değildi sanki...
Yüzünde sakallar çıkmış hatta saçı ile upuzun olmuştu. 3 yılda ancak bu kadar saçı uzayabilirdi sanki... Çadırın kapısı aralandı, içeriye siyah cübbeli bir adam girdi. Kukuletası yüzünü örtüyor içeriye giren kum taneleri Taladon'un gözünün kırpılmasına neden oluyor ve siyah cübbeli adamı gizemli bir hale getiriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇELİK ŞEYTAN
FantasyDünya bizden yıllar sonra bir pislik yuvası haline geldi, insanlar değer bilmez ve vurdumduymaz bir hale gelince Kara Cuma yaşandı. Kuzey'de sert rüzgarlar ve karlar medeniyeti yok etti sonrasında gelen fırtınaysa arkasında tek bir iz bile bırakmadı...