Yeni doğan güneş, denizin parıltısıyla Taş-kano'yu aydınlatıyordu. Tayfa daha uykuda ve yeni doğan güneşten habersiz rüyalarda geziniyorlardı... Alistar o gece daha önce uyuyamadığı kadar güzel uyudu, adadan önce her seferinde kabuslar görür uyumaya korkardı, şimdiyse yastığını kucağına almış serin kamaradaki ranzanın üstünde horultularla rüyalardan rüyalara geçiyordu.
Fox'u ise uyku tutmamıştı, zaten Alistar'ın gürültüsünden uyuyacak gibi değildi. Gözü kapalı hayallerden hayallere geçerken aklına geçmişi takılıyor kendine küfrediyordu, o da herkes gibi geçmişinden kaçıp, soyut varlığından utanç duyuyordu. Aklında; şehirde herkese kılıcını göstererek hava atmayı, o kılıçla katılacağı düelloları, hocası Ariel'in kılıcı görünce ona neler diyeceği geçiyordu...
Çocukluğundan beri Fox, Ariel Estefan'a hep ilgi duymuştu, ne de olsa Sör Ariel bir kılıç ustası ve oldukça onurlu bir adamdı, hayat tecrübesiyle asil duruşuyla ve itaatkar tavrıyla çocukluklarında Alistar ve Fox'u büyüleyen bu adam kralın şampiyonuydu, ayrıca soylu kanından gelen bir şövalyeydi, ancak yaşlanınca saraydaki çocuklara yaşı gelince kılıç dersleri vermeye başlamıştı. Ne kadar yaşlanıp şövalyelik yaşı geçse de arada bir arenaya çıkar bir düello ile hevesini alıp işine geri dönerdi.
Ariel, Areas'ın yakın bir dostuydu, çocuklukları birlikte geçmişti, savaşlarda ve isyanlarda birlikte savaşmış hep dost olmuşlardı. Şimdiyse birisi kral diğeriyse bir kılıç hocası... Fox doğduktan birkaç gün sonra annesini, sonraki yıllardaysa babasını kaybetmişti, süt anneleriyle amcasının yanında büyüyüp yetişmişti, Alistar'ı ve Ariel'i ailesi olarak sayardı, küçüklüğünden beri aile sevgisine hasret kalmıştı ancak küçük bir miktar bile olsa bu ilgiyi o ikisinden almıştı.
Fox sonunda kollarını başının üzerinden çekip iri vücudunu sağa döndürüp duvara döndü. Uyumak için gözlerini sıkıca kapadı, "gözlerim kapalı kalsın, nasıl olsa uyurum" diye düşündü. Aklından birkaç şey geçirip gülümsedi, huzurluydu, gerginlik ve zor kısım geçmişti, yoksa yeni mi başlıyordu?
Öğlene geldiğinde iki kuzen de tayfanın şarkılarıyla uykusundan kalktı, ilk kalkan Alistar'dı. Önce yüzünü yatağın yanındaki kovada yıkadı sonraysa kapının koluna asılmış beze sildi, ayakları çıplaktı, üzerinde bir şey yoktu sadece altına kısa bir pantolon giymişti. Fox hala uyuyordu, yakınlardan balıkçı tekneleri ve martı sesleri geliyordu. Aniden kapı iki defa çaldı, gelen kişi kaptanın ta kendisiydi, önce Alistar'a sonraysa Fox'a baktı. Yüzünü geri Alistar'a dönerek:
-"Arkadaşını uyandır prens, şehre geldik. Bundan sonrasını sizi kıyıda bekleyen adamlar karşılayacak."
-"Peki kaptan 15 dakika içerisinde hazır oluruz." dedi, kaptan başını bir kere eğdikten sonra dışarı çıkıp kapıyı kapadı. Alistar Fox'u uyandırmalıydı, ayağıyla Fox'u itti, uyanmadı. Bir daha itti, sonuç değişmedi. Sonra bir kere daha ancak değişen hiç bir şey yoktu. Alistar umudunu kesip dolaptan gömleğini çıkartıp giydi, gömlek her zamankinden genişti. Fox'un gömleğini giydiğini anlayınca üzerinden çıkartıp diğer gömleği giydi, üzeri hala salya kokuyordu. aşağıya eğilip ayaklarını teker teker sildi sonrada deri çizmelerini ayağına geçirdi. Fox hala uyuyordu. Alistar ceketini gömleğinin üstüne giyerek teker teker düğmelerini ilikledi. Pelerinini çıkartıp ceketine bağladıktan sonra kılıcını yatağın askısından çekip kemerine soktu. Kılıcın sapı göğsüne kadar uzanıyordu. Kılıçta ince sayılmazdı, büyük bir kını vardı. Cellat kılıçları gibi gözüküyordu ancak tüy kadar hafifti.
Alistar yine Fox'a baktı. Hala uyuduğunu görünce iyice sinirlenip sert bir tekme indirdi, Fox'un ağzı durduğu yerde açıldı:
-"Eğer bir kez daha böyle bir tekme atarsan o ayağını farklı yerlerde bulursun"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇELİK ŞEYTAN
FantasyDünya bizden yıllar sonra bir pislik yuvası haline geldi, insanlar değer bilmez ve vurdumduymaz bir hale gelince Kara Cuma yaşandı. Kuzey'de sert rüzgarlar ve karlar medeniyeti yok etti sonrasında gelen fırtınaysa arkasında tek bir iz bile bırakmadı...