Kral bir defa ıslık çaldı ve arkasına geri yaslandı. Biraz önce yeğeni ve çocuğu odadan çıkmıştı. elinde kalemi duruyordu hala baltası ise kucağındaydı. Göz bandını geri çıkartmıştı gittiklerinde. Çalınan ıslığa ses gelmeyince bir kez daha çaldı.
Odaya kapı muhafızı girdi. Üzerinde hafif bir zırh ve miğfer vardı. Zırhı parlak metal renkliydi, miğferi ise sert deriyle yapılmıştı, miğferinden yüzü gözükebiliyordu. Bir eli kınına oturtulmuş kılıcında diğer eli ise boyundan biraz büyük baltalı mızrağında bekliyordu.Önce Kral Areas'ın karşısında durdu sonraysa belini eğerek diz çöktü, suratı işlenmiş halıya bakıyordu, 10 saniye böyle bekledikten sonra geri ayağa kalktı. Areas onu umursamadan bir eli tüy kaleminde bir mektup yazıyordu. Mürekkebi tükenmek üzereyken tüy kalemin ucunu mürekkep dolu cam şişeye daldırıp çıkartıyordu.
Muhafız sert ancak saygılı bir ses tonuyla sessizliği bozdu:
-"Emredin kralım!" Kral elinde tuttuğu kalemi masaya koydu ve tek gözüyle muhafıza baktı. Bir iç çektikten sonra:
-"Nöbetleri değiştiniz mi?" dedi.
-"Değiştik kralım."
-"O halde o muhafızı şehre atayın pazara baksın, kapımın önünde aptallar olmamalı."
-"Emredersiniz kralım!" Muhafız tam arkasını dönüp dışarı çıkacakken kral yine konuştu:
-"Diyeceklerimi bitirmedim asker! Sadece birkaç dakika şu sandalyede otur." dedi masasının önündeki sandalyeyi göstererek "Bu mektubu bitirdiğimde kraliçeye götüreceksin. Söyle o da saray aşçısından istediklerimi ona söylesin." Muhafız onaylarcasına başını eğip kralın gösterdiği masanın önündeki sandalyeye oturdu. Oturduğu gibi disiplinli bir pozisyon aldı, elindeki mızrağı hala bırakmamıştı. Etrafa değil sadece önüne bakıyordu. Disiplinli ve iyi eğitilmiş bir asker olduğu kralın gözünden kaçmıyordu.
Kral mektubunu yazmaya bıraktığı yerden devam etti. Bitirdiğinde kağıdı katladı. Masasının kenarında şamdanın üstünde yanan kırmızı mumu kağıdın ortasına doğru akıtmaya başladı. İşi bittiğinde mumu masanın köşesine; şamdana geri soktu. Ardından bir telaşla armayı çıkartıp kurumakta olan sıvı mum yağına bastırdı. Ortaya çıkan iz; bir bir gemi demirinin hemen yanında uluyan kurt simgesiydi. Bu simge kuzey krallıklarının mührüydü.
Mektup üzerine akıtılan sıvı kuruduktan sonra kral eline alıp sandalyede oturan muhafıza uzattı. Muhafız kılıcının sapında tutuğu elini kılıçtan çekip kralın uzattığı mektuba götürdü. Mektubu alıp elinde tuttu. Ayağa kalkıp kapalı kapıya doğru uzandı. Başkası olsa mektubun içinde ne yazdığını merak edip mektubu okumaya kalkışırdı ancak bu muhafızın aklı sorumluluğundaydı, mektupta yazanı merak etmiyor açıp okumak istemiyordu. Kapıya doğru yönelirken kral bir kez daha konuştu:
-"Muhafız!"
Muhafız arkasını dönüp krala bakarken kral elinde tuttuğu bir talyon altınını muhafızın tutabileceği şekilde fırlattı. İki elinde de bir nesne taşıyan muhafız ona doğru fırlatılan altını almak zorundaydı, sonuçta bunu kral istemişti. Elinde tuttuğu mektubu havaya fırlatıp havada asılı kalırken altın parayı tuttu, düşen mektubu ise avucunda ki altın parayı tutarken yakaladı.
Kral sadece eğlenmek istemişti oysaki... Eli birbirine karışıp eşyaları yere düşürecek ve kral katıla katıla gülecekti. Böyle olmasına şaşırmış bir vaziyette muhafıza sordu:
-"Adın ne senin asker?" Muhafız soğuk kanlılığını bozmayarak:
-"Tens oğlu Adzantes kralım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇELİK ŞEYTAN
FantasyDünya bizden yıllar sonra bir pislik yuvası haline geldi, insanlar değer bilmez ve vurdumduymaz bir hale gelince Kara Cuma yaşandı. Kuzey'de sert rüzgarlar ve karlar medeniyeti yok etti sonrasında gelen fırtınaysa arkasında tek bir iz bile bırakmadı...