Bölüm 10

64 3 0
                                    

***
"Henry yapma diyorum sana! Rahat bırak daha yapacak çok işim var" dayanamayıp bağırmıştım. Bu Henry'i defalarca uyarmamın yetersiz kaldığı içindi. Öyle ki hazırlıklar için mutfağa girdiğimden beri arkamda dolanıyordu. Yine omzumdaki başından kurtulabilmek için çırpınmıştım. Yaptığım kurabiyeleri fırına yerleştirirken zaferle sırıttım. O ise somurtarak beni izliyordu. Onu kırdığım için bende üzgündüm ama gelmelerine sadece birkaç saat kalmıştı. Tek istediğim her şeyin yolunda gitmesiydi. En iyi ve tek arkadaşımı ona yakışır bir şekilde karşılamak istiyordum. Tüm kalbimle...
 Aklıma pastanın sosunu hazırlamadığım geldi. Bir yandan son olarak yapacağım işe odaklanırken bir yandan Henry'i kontrol ediyordum. Onu bıraktığım yerde göremezsem bu -Ayıptır söylemesi- kıçımın tehlikede olduğu anlamına geliyordu. Tencereye pasta sosu için gerekli malzemeleri koyarken dolaba yapıştırmış olduğum not kağıdına göz attım. Poğaçalar, börekler, kurabiyeler ve pasta... Sanırım çeşitleri bira abartmıştım. Ya da çok abartmıştım. Neyse...
 Aslında bir yanım Henry'nin bana tekrar sarılmasını istiyordu. Bu yanımın her zaman tetikte olduğunu biliyordum. Ah! Sapık Claire görünüşe göre yine uyumuyordu. Zaten o yanımdayken bu imkansızdı. Hala sırtını buzdolabına yaslamış beni izliyordu. Sanırım bağırmam işe yaramıştı. Bir an onun bu kadar söz dinlemesine içerledim.  Gözlerimi alt bölgesine yerleştiği zaman zafer ışığıyla parladım. Bugün her savaşı zaferle kazanan bir komutan gibiydim. Boğazımı temizledim ve fazla istekli görünmemeyi umdum.
"- Henry arkadaşımın karşısına o şişlikle çıkmayı düşünmüyorsun değil mi?" sosun kaynamasına çok az kaldığını koyulaşmasından anlamıştım ve karnıma yerleşen o yoğunluktan...
" -Sevgilim, bende onu diyorum ya işte! Şu an canım o kadar yanıyor ki!!!" Yüzünde gerçekten acı çeker gibi bir ifade vardı ve fazlasıyla canımı acıttı. Elini yavaşça şişliğin üzerinde gezdirmeye başladı. Ben ise titreyen ellerimle sosa odaklanmaya çalıştım. Teselli verir gibi çıkan yumuşacık ve cezbedici sesini dinledim. 
" -Ufaklık, annen şu an seninle ilgilenmiyor. Ne üzücü!" 
Gülmemek için yanağımı ısırmak zorunda kalmıştım ama bu canımı acıtmıştı.  Amacıma ulaşmak için gazi olmaktan kaçmamalıydım!
" - Üzgünüm ufaklık ama teyzen gidene kadar beklemek zorundasın." 
Ben bunu söylerken Henry arkamdaki yerini çoktan almıştı. Kollarını karnıma dolayıp başını omzuma yasladı ve nefesi kulaklarıma değerek bütün vücudumu ele geçirmişti. O esnada kaynayan sosun ateşini kapatıp Henry'e döndüm. Sırada sevgilimin ateşini söndürmek vardı.
" -Ama biz o zamana kadar bekleyemeyiz." söylerken dudaklarıma değen dudakları huylanmamı sağladı. Öpmüyor sadece değdiriyordu. Yavaşça uzandım dudaklarına, karşılık vermeye anında başlamıştı. Benim yeterince masum başlattığım öpücük giderek şiddetlenirken sağ eli kadınlığıma doğru yola çıkmıştı bile. Sol eliyle belimden tutarak tezgaha kaldırdı. Onun gücü hakkında düşünmeye pek vaktim olmayacak gibiydi. Kadınlığımı bulunca okşamaya başladı. Zaten her daim ıslaktım onun için. Parmağını içime gönderdiğinde bunu beklemediğim için başımı arkaya atmıştım ve vücudum bu ani haz ile hiç olmadığı kadar titremeye başlamıştı. Parmakları içimde dolaşıyordu ve ben buna henüz alışamamışken oraya bir de dudakları eklenmişti. Aldığım zevk yüzünden ellerimi koyacak yer arıyordum. Bunun sonucu olarak tezgahın üzerindekiler büyük bir gürültüyle yere saçıldı. Ben mi? Tanrım şu an gözlerim kararmıştı ve Henry'nin saçını tutup yalnızca kendime biraz daha çekiyordum. Bu yaptığı şeyle cennete gitmeme sağlamıştı bile. Titremekten yorulmuştum ama bunu umursayacak durumda değildim.  Hızlı ve yoğun bir şekilde boşalırken dilini son kez daha gezdirdi menilerimle ıslanmış kadınlığımda. Son birkaç haftadır yaşadıklarımı hak edecek ne yapmıştım? Onun sevgisini hak edecek ne yapmıştım? 
 Elimi güç bela ona uzattım. Düğmesini ve fermuarını açmaya zorladım kendimi. Başarıyla pantolonun yer ile buluşmasını izledim. Gözlerim yarı açıktı ama zaferle parıl parıl olduğundan emindim. "- Onu bana ver Henry! Seni hissetmeme izin ver!" 
"- Zevkle prensesim." 
--
Kucağına aldığı yorgun ve kırılgan bedeni usulca tezgahtan kaldırdı. Ellerini kalçasının altına koyarak okşamaya başladı. Tezgahta titrediği için acımış olabilirdi. Onun canını acıttığı düşüncesi bile kalbimi acıtmaya yetiyordu. 
Claire yorgun gözlerini kapamamak için verdiği savaşı kaybetmek üzereydi. Henry omzunu kaşındıran saçları öperek konuştu. 
 "- Uyumamalısın sevgilim. Arkadaşların birazdan gelir.Yıkanıp hazırlanmalıyız."
 "- Beni sen yıkamalısın Henry. Bu kadar yorgun olmamın suçlusu sensin. Cezanı çek." 
" -Sevgilim, seni yıkamak bana ceza mı olur sanıyorsun?" 
Odanın kapısını açarak banyoya ilerledi. Claire'in üzerindeki mutfak önlüğünü çıkarırken bunun içindeyken bile nasıl bu kadar baştan çıkarıcı olabilirdi? 


HENRY
Küvete yerleştirdiğim bedeni tıpkı onun gibi pamuk dokunuşlarla okşuyordum. O da tıpkı bunu istiyormuş gibi başını geriye atarak bana daha fazla yer açtı ve bütün vücudunu parmak uçlarımla okşamaya devam ettim.  Onu yıkamıyordum adeta okşuyordum. Üzerimize akan ılık su yalnızca onu ıslak hale getirip beni daha çok tahrik etmeye yarıyordu.
" - Sevgilim, sen böyle meleksi bir şekilde benim önümde durursan ben tekrar ve tekrar sertleşmek zorundayım. O yüzden ikimiz içinde en iyisi senin banyodan çıkıp giyinmen ve benimde ufaklıkla yalnız başıma ilgilenmem gerekiyor" Son derece samimi ve gerçekçiydim. Onu odaya göndermeyi hiç istemesem de mecburdum.

 O benim için panzehir olmuştu. Hayatın zehri tüm hücrelerime yayılarak beni kirlettiği, kapkara bir çukura atarken bir anda hayatıma girmiş ve o karanlıkta bana ışık olmuştu. Bir neden olmuştu bana. Neden yaşamalı insan? Neden hayal kurar insan? İnsanlar neden bu kadar aptallaşır? Neden lanet bir aşka tutulur ki insan? Tüm bu nedenlerin cevabı olmuştu ve her saniye aynı cevabı verir olmuştum. Bir sürü soru tek bir cevap.

" - Sevince kaderi güzel gelir insana, geçmişi güzel gelir. Her şeyi kabul eder insan. Tek bir insan için her şeyi kabul etmeye ve affetmeye hazırdım!" İçimden tüm bunlar geçerken vücudumu ıslatan ılık su sıcaklaşmaya başlamıştı. Bir süre sonra o sıcaklığın sudan değil gözümden geldiğini anladım. Yıllardan ağlamayan ben, şimdi Claire'i düşünerek ağlıyordum. Tanrı'ya şükrederken ağlıyordum. Annem arkasına bakmadan giderken, elimden kimse tutmazken, para için vücudumu kirletirken ağlamıyordum. Şimdi ise bütün bunlara nasıl sahip olduğumu düşünürken ağlıyordum.
" - Bu kadar geç hatırlamışken beni. Sakın! Sakın bana tekrar tekme atmaya kalkma. Onu benden almaya kalkma! " Tehdit edercesine konuşurken duvara sert bir şekilde yumruk atmıştım. İçimdeki düşüncelerin bu denli yoğunluğu ve ağlıyor olmamın şaşkınlığı ile tek yapabileceğim şey buydu. Hırsımı başka türlü alamayacaktım. Claire'i kimsenin benden alamayacağı gibi.
Banyodan çıkınca Claire'i odada hazırlanmış bana bakıyordu. Gözlerindeki merak beni şüphelendirirken 

"- Ne oldu?" diye sordum.

" -Banyodan gelen o ses neydi? Düşmeyeceğini biliyorum. Yalan söyleme. "
" Dü-" Ne olursa olsun inkar etmeliydim. Duvarı yumrukladım diyemezdim değil mi? O kadar da değil!!

 Beni bu zor durumdan kurtaran zil çalmaya başladı. Tanrım tekrar teşekkürler! Bu sıralar seninle çok iyi anlaşıyoruz! Zaten hazırlanmam uzun sürmemişti ve Claire'in omzuna destek vererek merdivenlerden inmeye başladım. Onun heyecandan tir tir titreyen vücudunu hissettiğimde nasıl bu kadar masum olabilir diye düşünmeden edemedim. İlk defa evine gelen arkadaşını karşılamak için titriyordu. Minik sevgilim benim. Şu nam-ı diğer Linda'nın kocasını da çok merak ediyordum doğrusu. Kapıyı açarken yalnızca onu izledim. Sonra açılan kapıyla eş zamanlı olarak ağzımda açılmıştı.

 JACK? LANET Jack'in benim kapımda ne işi vardı?

El ele olduğu kişinin Linda'nın olduğunu anlamam uzun sürmedi ve bunun kabus olduğunu anlamam da öyle!!
Bakışlarım Jack'in üzerinde sabit kalırken Claire ile -Linda olduğunu düşündüğüm- esmer kadın içeri geçmişti bile. Calire'in kolumdan tutup çekmesiyle kapının önünden çekilmiş oldum. Jack içeri girer girmez yüzündeki o sırıtışı yok etmek adına suratını parçalamaya razıydım!
LANET OLSUN!
" -Görüşmeyeli nasılsın dostum?"
" - Seni görmeyene kadar çok iyiydim lanet olası!!." 

--

Claire ile Linda ise şaşkın bakışları arasında oluşan bu garip diyaloğu anlamamanın sıkıntısını yaşıyorlardı.


Selaaaaam canlarımm!!

Verdiğim sözü tutabilmiş miyim bilmiyorum ama umarım beğenirsiniz...

y-Yine en sevdiğim ostlardan biriyle karşınızdayım. Şarkıyla beraber okursanız benim hissettiklerimi hissedersiniz belkiii:)

Neyse lafı fazla uzatmıyorum. Gelecek bölümde görüşmek üzereee ;)

Jack'ten kocaman öpücüklerleeee :3

NightlyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin