Bölüm 2

117 4 0
                                    

//Henry//

Gözlerim neden bu kadar ağır ve ben neden bu kadar yorgun hissediyorum? Yavaşça açtım gözlerimi, görmek isteyeceğim son şey rutubetle kaplı bir tavandı. Burası da neresi?

En son nerede olduğumu hatırlamaya çalıştım. Yine birini beceriyordum tabikide. Hatırladığım son görüntü ise elinde şarap dolu kadehle bana doğru yaklaşan çıplak bir beden... Siktir!

- Neden bu lanet yerdeyim ben! Beni buraya nasıl getirdiniz! Orada bir piçin olduğunu biliyorum! Bana cevap VER!"

Sona doğru sesim oldukça yükselmişti. Zorlukla açtığım gözlerimden sonra bağırdıgım içinde susuzluktan kuruyan boğazım acımıştı. Hafifçe doğruldum, yumuşacık yatağımdan(!) daha rahatsız olan bu yerden kalkmak istiyordum. Parklardaki banklarda yattığım halde bu kadar ağrımıyordu belim. Bel ağrısı mı? Tabi, bir tek o eksikti şuan.

Ne zamandır uyuduğumu bile bilmiyordum. Her yerim tutulmuş. Daha fazla düşünceyi kaldıramayacak olan başımda daha şiddetli ağrımaya başlamıştı. Ne güzel bir sabaha uyanmıştım böyle. Belki dışarıda da kıyamet kopuyordur?

- Lanet olsun! Lanet biri bana cevap versin!"

Düşünemeyecek kadar bitkindim şu anda.

Henry sonunda ona doğru yaklaşan ayak seslerini duydu. Kuru boğazını temizlemeye çalıştı. Birazdan o piçi güzelce becerecekti. Erkekler ilgi alanına girmese de bunu ona zevkle yapacaktı.

"- Bakın! Uyuyan güzelimiz uyanmış. Nasıl hissediyorsun fahişe! Bana doğruyu söyle, burada kimin altında inlemeyi tercih edersin?"

Diğerleri ona katılıp gülerken, parmaklıklarla kaplı odada sinirden köpüren Henry elini yumruk haline getirmiş sıkıyordu. Tırnakları avuç içini kanatana kadar buna devam etti.

- "Sen kimsin lan! Kim oluyorsun da beni burada tutuyorsun?"

- "Senin sahibinim genç adam. Sakinleş, biraz su ister misin?" Elinde tuttuğu suyu ona doğru uzattı. Ne dediğini anlamaya çalışırken aynı zamanda suya odaklanmıştı. İhtiyacı vardı. Mecburdu. Lanet olsun! Suyu kel adamın elinden alıp içmeye başladı. İyi hissettirmişti. Bir dakika. Az önce sahibinim mi demişti? Sahip?

- "Sen neden bahsediyorsun bunak! Ne sahibi? Sanırım kafayı yemişsin ya da birazdan benim penisimi yemek üzeresin! Aşağılık piç!" Neden bu kadar kızdığını bilmiyordu. Birkaç küfür daha ettikten sonra sırıtan adamın suratına baktı.

- "Ne sandın ya, seni burada beslemek için tuttuğumu falan mı? Birazdan açık arttırmaya çıkacaksın, Soyun!"

- "Bana bak bunak! Bütün bunlar ne şim-" 

Daha fazla şey söylemek istiyordu ancak sözü kesilmişti. Ve sanki yer ayaklarının altından kayıyordu. O görmeden bu adamlar nasıl içeri girebilmişti. Biri ona iğne yapmayı ne zaman başarmıştı? İğneden de korkuyordu üstelik. Lanet olsun, kolunu bile hareket ettiremiyordu! Uyuşmuştu ve içeri girenlerin kahkahalarını duyuyor, onu soyan ellerini hissediyor ancak hiçbir şekilde karşı koyamıyordu. Bu ne sikim işti böyle ?!

AÇIK ARTTIRMA - P.S

İçeri girdiği zaman burnunu sigara ve içki kokuları esir almıştı. Kesinlikle geri dönmeyi şu ana kadar düşünmemişti. Şu ana kadar. İçeride anlamadığı bir koku daha vardı ve "buraya ait değilsin" bakışlarını iki metre öteden algılıyordu. ! 'Tamam buraya ait değilim ancak burada bana ait olan kişiyi almaya geldim' dedi kendi kendine. Geniş, siyah ve kırmızının hakim oldugu salona doğru ilerledi. Sahne olarak düşündüğü yerde bir masa vardı. Üzerinde kemerler ve kelepçeler.

Ona gösterilen sandalyeye oturdu. Kendisi gibi bekleyen onlarca insan vardı. Bunların bir çoğu erkekti. Midesinin bulanmaması için büyük çaba harcıyordu. Bu yaptığı gerçekten çok saçmaydı. Babası bunu bilse onu kesinlikle affetmezdi. Derin bir iç çekti ve sahnedeki perdenin aralanıp çırılçıplak bedenin ortaya serilişini izledi. Gördüğü şey gerçekten onu ağlatacaktı. Ufacık bir çocuk karşısındaydı ve alt dudağı titriyordu. Morluk içinde olan vücuduna bakamamıştı.

Aklına Linda'nın dedikleri geldi. "Ne görürsen gör, hiçbir şey yapma. Çünkü elinden bir şey gelmez. Senin olanı al ve oradan çık." demişti. Bunu kendi kendine tekrarlamaya başladı. Gözlerini tavana ve çevresine dikti. Bu esnada çocuğu biri almıştı bile. Sırayla sahneye çıkan yaralı vücutlardan hiçbirine ilgi duyamamıştı ya da diğer bir deyişle kalbi istediği gibi atmamıştı. Ümidini kaybetmişti Claire en başından burada olmaması gerekiyordu. Bu duyulursa mahvolurdu. Şimdi giderek azalan umudunun yerini çığ gibi büyüyen korku almıştı ve tabiki pişmanlık...

Ancak kürsüdeki şişman ve kel adam tükürükler saçarak konuşmaya başladı.

- "Şimdi sıradaki parça sergimizin en değerlisi. Bu yüzden onu en sona sakladık ve onu sizinle paylaşmaktan onur duyarım, Henry!"

Claire bu coşkulu davetten sonra iki kişinin zorlukla taşıdığı bedene baktı, tamamen çıplak olmasına rağmen bakmaktan hiç sıkılmayacağını anladığı tek yer gözleriydi. Orman yeşili gözleri...

Claire o ormanda kaybolmak istedi. O karanlık ve sisli orman belki kendi masumluğunu da içine çekecekti ama razıydı. Sadece o gözlere sahip olmak istiyordu.

Bu isteğin damarlarından fışkırıp, dışarı taştığına şahit olmuştu. Bir anda kendini ayakta ve işaret parmağıyla sahnedeki bedeni işaret ederken buldu. Tamam, utanması gereken bir durumdu ama karşısındaki beden bunu ertelemesi için geçerli bir nedendi.

- "O-onu istiyorum!" dedi yüksek sesle ve salondakiler tamamen ona döndü. Bir anda ilgi odağı olunca ertelediği utanma duygusu yanaklarından onu esir almaya başlamıştı bile. Yavaşça yerine oturdu ve boğazını temizledi. Bacak bacak üstüne atarak otorite kurmayı denedi. Kürsüdeki çirkin adam, kahkahasını gizlememişti. Lanet olsun! Yeterince utanmıştı.

- "Peki, genç bayan bu kadar istekli olduğuna göre fiyatı sen öner ve açık arttırma başlasın." Ellerini çırptıktan sonra iğrenç sırıtışına devam etti. Claire o çocuğu alacağından emindi. Kendinden emin bir tavırla gülümsedi.

- "250bin!"

Salondakilerin bu kadar şaşırmasını beklemiyordu. Herkes birbirine bakmaya başladı. Olayı idrak edememiş gibiydiler. Sahnedeki beden bile gözlerini şaşkınlıkla açıp, Claire'in gözlerine bakmıştı. Karnımdaki kelebeklerde tamam, diye geçirdi içinden Claire. Bu bakıştan cesaret almıştı.

- "Az mı geldi acaba, 500bin!"

Tamam, zaten aklındaki fiyat buydu ancak kürsüdeki adamın elleri titremeye başlamıştı. Claire içine dolan mutlulukla, salonun girişinde onu bekleyen adamını işaret etti ve ona doğru yaklaşmasını bekledi. Korumasının tuttuğu çantayı alarak sahneye doğru ilerledi. Adamı Henry'nin bir kolunu tutarak ayakta durmasına yardımcı oldu.

Hala vücudu uyuşuk olan Henry ise olanları izlemekten ve götürüldüğü yere gitmekten başka çaresi olmadığını biliyordu. Ki zaten az önceki deli kızın kahverengi gözlerine dalınca, gitmesinin hiç iyi bir fikir olmayacağını öğrenmişti.

Çantayı Claire'n elinden alan adam ise kekelemeye başlamıştı bile.

- "İ-içi para dolu lan bunun! O piçe daha iyi davranmalıydık!"

Claire ve adamı Henry ile salondan çıkarken etraflarına hiç bakmadılar ancak onlar salondan çıkana dek izlendiklerinin farkındaydılar.

NightlyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin