Sessizliğin rengi olsaydı, tüm renkler olurdu. Sessizlik her renge bürünebilirdi çünkü içinde kelimeler saklıydı. Hüzün dolu haykırışlar, çığlıklar, mutluluk ezgileri... Siyah, mavi, yeşil, kırmızı, pembe ve daha niceleri. Her ne kadar siyaha tapan bir kişilik olsa da kız, içten içe rengarenk olduğunu biliyordu. Sessiz biri olmasa da, olmak isterdi. Her ne kadar içindeki renkleri sunmasa da fazla konuşurdu ve bu huyundan hoşlanmıyordu.
Mutlu olmak isterdi. Üzgün olmak da. Şu anlık içinde mutluluk kırıntıları yoktu. Çünkü yanında bunu sağlayabilecek bir kişi yoktu. Hüzün de yoktu aksine her ne kadar bunu sağlayabilecek bir sürü kişi bulunsa da yanında. Sadece ama sadece hissizliği hissediyordu.
İçinde kalan tek şey, şiirdi. Şiir, onun her şeyiydi. Tüm benliğiyle, ruhuyla teslim olduğu tek şeydi. Okuması, yazması... Şiir gibi kızdı fakat onun şiiri karanlıktı. Şiir defterini açıp içine bir şeyler karaladı. Sonra rehabilitasyon merkezinin odasındaki saatine baktı. Yemek saatiydi.
Yemekhaneye inerken koridordaki hastalara baktı. O, onlar gibi değildi. Hiçbir sorunu yoktu. İnsanlar yine yapacağını yapmış sorun yaratmışlardı. Ve kız sıkılıyordu. Buradan her ne kadar kurtulmak istese de, burası ona huzur veriyordu.
Yemeğini alıp masaya oturduğunda iştahı hiç yoktu. Çünkü cidden bu yemekler mide bulandırıcıydı. Kendi kendine güldü. İnsanlar harbiden acımasızdı. Ne vardı güzel yemekler yapsalardı? Bunları haketmiyorlar mıydı? Bu kadar mı insanlar birbirine değer vermiyordu?
Tam müzik çalarını çıkaracakken masaya birinin çarpmasıyla gürültü koptu ve kız çığlık atmamak için kendini zor tuttu. Kafasını kaldırdığında gördüğü manzara hiç hoş değildi. "İnsanlar..." diye geçirdi içinden. İki tane ruh hastası, bir çocuğu kızın masasına yatırmış ağzını açmaya çalışıyorlardı. Kız şaşkın bir şekilde ne yapmaya çalıştıklarını çözmeye çalışıyordu.
"Göster bakayım dilini. Gerçekten dilsiz misin bir görelim. Seni ucube."
"Aç ağzını, hadi ama! Bir kelime bile mi söyleyemiyorsun? Yazık."
Kız ayağa kalkıp "Ne yaptığınızı sanıyorsunuz?" diye sakince sormaya çalıştı. Ama sesinden endişe akıyordu. Çocuğu tanımasa da içi cız etmişti. Kimin olsa, bu manzaraya ederdi. En sonunda olay kavgaya dönüşünce kız çığlık çığlığa görevli çağırmış ve onları ayırmıştı. Çocuğun yerde öksüren bedenine baktı ve tepsisinden su alıp yanına eğildi. Suyu açıp çocuğu içirmek istedi fakat çocuk kafa sallayarak reddetti.
"Hadi ama..." diye mırıldandı ve çocuğa zorla su içirdi. Revire gittiklerinde kız kapıda bekliyordu. Yardım etmeden duramamıştı. Revire girdiğinde çocuk sedyenin üstünde uzanıyordu.
"Bir yerin acıyor mu?" diye sordu kız. Ama cevap alamamıştı.
"Gerçekten dilsiz misin?" diye konuşunca dilini ısırdı ve kendine küfretti. Çocuğun başı ona döndü ve çocuk sırıttı. Çocuk omuz silkince kız "Özür dilerim. Kaba bir tabir kullanmak istememiştim." diye mırıldandı. Utanmıştı.
Çocuk kalkınca eline bir kağıt ve kalem aldı. Hızla bir şeyler yazarken kız onu izliyordu. "Tanışıyor muyuz?" Yazıyordu kağıtta.
"Hayır." dedi kız. "Ama tanışmak isterim. Ayrıca dilsiz değilsen seni konuşturmak benim için eğlenceli olabilir." Yaptığı şey hiç hoş değildi. Fakat bazen bunu farkedemiyordu kız. Oldukça patavatsızdı. Çocuk kaşlarını çatıp kağıda bir şeyler yazdı.
"Birincisi dilsiz değilim. İkincisi ben senin eğlenmek için kullanabileceğin bir oyuncak değilim. Yaptığın her şey için teşekkürler. Ama bu kadar. Benimle uğraşma."
Sonra da hızla oradan ayrıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geç Kalınmış Kelimeler
Teen Fictionkız ondan gitti çocuk ona sesini bahşetti bilseydi sesini duyacağını daha önce feda ederdi kendini "seni duyuyorum." diye fısıldadı kız çocuğun dudaklarına uzanmadan önce. "seni duyuyorum. ruhunun sessizliğini duyuyorum. benim için sessizce atan ka...