on altıncı sessizlik

193 34 20
                                    

"Koskocaman bir ormanda çırılçıplak hissediyorum. Yalnızlıkla baş başa değilim. Öyle olsa çok daha kolay olurdu. Kafamdaki sesler var sadece. Çığlıklar, haykırışlar. Onları duyuyorum. Ayağıma batan dallar kesiyor, kanatıyor. Tıpkı ruhumdan akan kana benziyor ama bu kırmızı. Ondan akan siyah. Ayağımı dallar kesiyor, ruhumu ise anılar. Anılar oluk oluk kan akıtıyor. Zihnime hükmediyor acı. Sanki bir lider. Zihnimden dilime kelimeler ulaşamıyor. Ne zaman konuşacak olsam sadece çığlık atabiliyorum. Kontrolüm dışında kendime ceza veriyorum. Ellerime baktığımda tek gördüğüm şey kan ve nefeslerimde acı çığlıklar."

Kız kağıtta yazanları okuduktan sonra elleri titredi ve kağıt yere düştü. Gözyaşları düşmeye hazırlanırken daha fazla dayanamadı ve "Benim senden pek farkım yok." dedi.

"Yardım eli uzatamayacak ve hiçbir yardım eli kabul edemeyecek bir zavallı gibi. Çaresiz. Pişman. Gerçek bir deli zihni barındırmak isteyen. Beyni çöplerle dolu. Kokusu buram buram alınan..." Sözlerini kesen çocuğun ona çok yakın olan bedeniydi. Yağmur çocuğa gözlerini dikti ve Kayra baş parmağıyla kızın yanağına bir çizgi çekti. Bu o kadar yumuşaktı ki, Yağmur bundan büyük bir şaşkınlık duydu. Kendini bir resim gibi hissetti. Ressamının dokunuşlarını ölümsüz kılmak, sürekli çizilmek istedi. Çizgilerde dans etmek, onların arkasına saklanmak. Bir süre sonra onlar olmak istedi. Çünkü bu dokunuş huzurun ta kendisiydi.

Kızın bir eli çocuğun yanağını kavradı.

"Keşke normal iki genç olarak tanışsaydık. Benim hastalıklı zihnimle tanışmasaydın hiç. Senin ruhunun çığlıkları yerine ses tellerinle birleşmiş kelimelerini duysaydım..." diye konuştu çocuğun dudaklarına bakarak.

Çocuk elleriyle "O zaman Yağmur ve Kayra olmamızın bir anlamı kalmazdı." yazar yazmaz Yağmur gülümsedi.

"Belki." diye mırıldandı.

"Yine de seninle tanıştığım için memnunum. Hatta dokunaklı bir şiir yazmış gibi hissediyorum. Benim en dokunaklı, sonsuz ve unutulmayacak şiirim olur musun? İçinde acıdan doğan mutluluk barındıran, huzur barındıran. Gerçeklik, sıradanlık barındırmayan, en dokunaklı ve mürekkebimin onu yazarken hiç kurumayacağı, kelimelerin en anlamlı olacağı şiirim olur musun?"

Kayra gözlerini kırpıştırdı. Kalp atışları hızlandı ve yanakları kızardı. Yağmur'a daha çok yaklaştı. Ve bir anda ondan uzaklaşıp bir kağıt aldı.

"Sen ben farketmeden güzel çehrenle süsledin bile resimlerimi. Sen ben farketmeden fırçamdan çıkan en güzel darbe oldun. Sen ben farketmen sürekli dokunmak istediğim ve üzerinde çizgilerin en anlamlısını bırakmak istediğim resmim oldun. Sen benim ressamlığıma anlam kattın. Sanat oldun bana. Şimdi söyle bana sence olmaz mıyım?" diye yazdı.

Bu sefer Yağmur yaklaştı. Kayra bir şeyler yazıyordu.

"Beni, kalbimin sessiz çığlıklarını duyuyor musun? Ben sessiz bir çığlığım. İçinde kelime dünyası barındıran. Beni duyuyor musun Yağmur?"

"Seni duyuyorum." diye fısıldadı kız çocuğun dudaklarına uzanmadan önce. "Seni duyuyorum. Ruhunun sessizliğini duyuyorum. Benim için sessizce atan kalbini hissediyorum. Şimdi de benim için hiç açmadığın dudaklarının tadına bakacağım, ses tellerine dokunmak için."

Yağmur'un Kayra'nın dudaklarının tadına ilk bakışı ve ses tellerine ilk dokunuşu. Bu mest oluşun en büyüğüydü. Sessizliğin iki ruh arasında dans edilişiydi. Bu duyulan en güzel sessizlikti. Defalarca yaşanacak ve her defasında böylesine güçlü bir ebediyet verecek bir şeydi. Tanımlanması güç ve her şeyi yıkıp, yok edecek bir daimi güçtü. En azından bu dudaklar birleştikçe bu, böyle olacaktı.

Geç Kalınmış KelimelerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin