Emre Aydın - Alıştım Susmaya
Alkım
Adımlarımı hızlandırıp eve doğru yürürken yüzümde soğuk bir ifade vardı. Gecenin kaçı olduğu umurumda bile değildi. Olanların hesabını ona sormalıydım. Bu kadar ileriye gitmeye hakkı yoktu. Onu bu kadar korkutmaya...
Kafamı iki yana sallayıp sinirimi taze tutmaya çalıştım. Şu an beni korkutucu gösteren tek şey sinirimdi, bu yüzden aklımı beni sakinleştiren detaylardan uzak tutuyordum.
"Alkım Bey? Geleceğinizi haber vermiş miydiniz?"
Kapının önündeki güvenliğe düz bir şekilde baktım ve adımlarımı kısa bir süreliğine durdurdum. "Hayır, acil bir durum söz konusu."
"Pekala, ben haber vereyim o halde." Telefonunu çıkardığında elimle onu durdurup konuşmaya devam ettim. "Hiç gerek yok. Çok kalmayacağım zaten."
"Ama-..."
Herhangi bir şekilde itiraz etmesine izin vermeyip evin içine girdiğimde onun her zamanki yerinde, çalışma odasında olacağını biliyordum. Bu yüzden adımlarımı direkt o tarafa yöneltmiş, kapıyı çalmadan içeriye dalmıştım.
"Bu neydi şimdi?" Bodoslama bir şekilde konuya daldığımda elindeki kağıtları toparlayıp masasına bıraktı ve başını kaldırıp gözlerime baktı. Yüzünde ufak bir tebessüm oluşurken konuşmuştu.
"Hoş geldin, Alkım." dedikten sonra arkasına yaslandı. "Bu güzel ziyareti neye borçluyuz?"
Ben henüz cevap veremeden odanın kapısı açılmış, az evvel kapıdaki güvenlik içeriye başını uzatmıştı. Mahcup bir ses tonuyla konuştu.
"Kusura bakmayın, Melih Bey. Engel olamadım."
"Önemli değil. Alkım istediği zaman gelebilir. Şimdi, çıkabilirsin. Belli ki benimle konuşacakları var."
Adam, tekrardan mahcup bir şekilde özür dileyip kapıyı kapattığında sinirim hâlâ geçmemişti. Gözlerimden okunan öfkenin farkındaydım. Zaten istediğim de buydu. Yaptıklarından sonra güle oynaya yanına gelip 'aferin, iyi yapmışsın' dememi mi bekliyordu?
"Evet, Alkım. Seni dinliyorum."
"Dur anlatayım. Beni arayıp Hira'nın peşinden gitmemi söylüyorsun ve oraya gittiğimde senin adamlarının ona saldırdığını görüyorum. Bana bunu açıklar mısın acaba?"
"Adamları tanıdığını Hira'ya belli ettin mi?"
Nereye varacağını bilmesem de kafamı 'hayır' anlamında iki yana salladım. Melih Bey, gülümseyerek oturduğu sandalyeden kalktı ve masanın önüne kadar yürüdü. "Peki," dedikten sonra arkasına aldığı masaya yaslanmış, kollarını göğsünde birleştirmişti. "Kızı kurtardın mı?"
"Evet?"
"Gördüğüm kadarıyla biraz da yaralanmışsın." dedikten sonra çenesiyle karnımı işaret etmişti. Eve hiç uğramadan direkt buraya gelmiştim. Dolayısıyla üzerimdeki kazakta kan lekesi vardı.
"Nereye varacaksın çok merak ediyorum cidden."
"Tebrikler, Alkım. Kahraman oldun." Ellerini birbirine çarpıp kısa bir kahkaha attığında kaşlarımı çattım. Melih Bey, yüz ifademin yumuşamadığını fark ettiğinde nefesini bezgince dışarıya üfledi.
"Hira'nın babasının sana güvenmediğini, senden devamlı şüphelendiğini söylemiştin. Hatırlıyor musun bilmem."
"Kızın babası bana güvensin diye onu kurtaracağım bir saldırı mı düzenledin yani?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖKKUŞAĞI
Novela JuvenilAlkım, kardeşini şüpheli bir araba kazasında kaybetmiştir ve bunun bir kaza olmadığına, cinayet olduğuna emindir. Kardeşinin ölümünün ardından tek gayesi onun canına kıyan insanları bulup hak ettikleri yere göndermektir. Bunun için de kaza günü kard...