"Hayır, hayır. Lütfen... Altan!"
Sabahtan beri beynimde aynı cümleler dönüp duruyordu. Yanan bir araba, çaresiz feryadım ve kalbimdeki yoğun acı. Başka bir şey düşünemiyordum bile. Sanki her şey yeniden oluyormuş gibi acıtıyordu. Hoş, benim için her şey yeniden oluyordu zaten. 3 yıl önce olanların acısını şimdi çekiyordum.
Gözlerimi kapattığımda yanan arabanın görüntüsü, gözlerimi açtığımda beynimde yankılanan feryatlarım... Bundan bir türlü kurtuluşum olmamıştı. Ne konuşuyordum ne de yemek yiyebiliyordum. Uyumak, her şeyi böylece atlatmak istiyordum. Bu acı geçip gidene kadar uykuya dalmak istiyordum. Ancak bu da mümkün değildi.
"Biraz daha iyi misin?" Alkım'ın önüme bıraktığı suya baktım. Biraz içsem gerçekten iyi olacaktı ancak elimi kaldıracak mecali bulamıyordum kendimde. Yine de kafamı 'evet' anlamında sallamıştım. İyi değildim ama o da iyi olup olmadığımı sormamıştı zaten. Biraz daha iyi durumdaydım.
"Sormayacak mısın?" diye konuştum neredeyse fısıltı halinde çıkan sesimle. Alkım, karşımdaki sandalyeye oturmuştu. "Neyi soracağım?"
"Neyi hatırladığımı?"
"Paylaşmak ister misin?" Yüzüne şaşkınca baktım. Bu bizim ortak amacımız değil miydi zaten? Ben 3 yıl önce olanları hatırlayacak ve Alkım'a kardeşinin katilinin kim olduğunu söyleyecektim. Paylaşmak isteyip istemememin bir anlamı var mıydı ki?
"Ne hatırladığını az çok tahmin edebiliyorum. Altan yanan bir arabanın içinde kaldı. Sadece şunu merak ediyorum." Yutkundu, konuşmakta zorluk çekiyordu. Tekrardan yutkunup gözlerini kucağındaki ellerine çevirdi. "Canlı mıydı o anda?"
"Ne?"
"Canlı canlı mı yandı?"
Sorduğu soru, ses tonu gözlerimin sulanmasına neden olmuştu. Gözlerimi kapatıp tekrardan o görüntüyü gözümün önüne getirdim. Beni arkadan tutan ve o arabaya koşmamı engelleyen biri vardı, bundan emindim. Ancak Altan'ın canlı canlı yandığına dair hiçbir detay yoktu aklımda.
"Bilmiyorum, sadece yanan arabayı gördüm. Gri bir arabaydı, değil mi?"
"Evet."
"Elektrik direğine çarpmış haldeydi. O anda yanmaya başladı."
"Kaza süsü verdiler."
"Ayrıca beni arkadan tutan birisi vardı. Çırpındığımı hatırlıyorum. Ama yalnızca bu kadar. Yüzünü hatırlamıyorum."
Alkım, dalgınca başını salladığında önüme koyduğu sudan bir yudum aldım. Odamın camlarının indirilmesi ve odamın ortasında başlayan yangının ardından elbette ki o evden çıkmıştık. İfade vermek için karakola gelmiştim. Pek fazla söyleyecek şeyim yoktu, annemle babam içeride uğraşıyorlardı. Ben o kapalı alanda daha fazla kalamadığım için dışarıya çıkmıştım.
Alkım her saniye benimleydi. Hatta beni dışarıya çıkaran, oturup biraz su içmek için uygun bir yer bulan oydu. Beni oturtup su almaya gitmişti. Kendimi nasıl hissediyordum bilmiyordum. Şoku atlatmış sayılırdım ancak sürekli aklımda tekrarlanan görüntülerden mutlu değildim.
Hafızamın kayıp kısmının toz pembe şeyler olmadığının farkındaydım. Altan'ın öldüğü günü unutmuştum, Alkım onun benim gözümün önünde öldüğünü söylemişti. Bunun travmatik olabileceğini biliyordum ancak... Bu kadarını tahmin bile edememiştim.
"Gerçekten yaklaştık." diye mırıldandığında usulca başımı salladım. Sonuca cidden yaklaşmıştık. Ama biz o sonuca vardığımızda ne olacaktı? Ben Altan'ın katilini hatırladıktan sonra her şey yoluna girecek miydi? Onu öldüren kişi cezasını alacak mıydı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖKKUŞAĞI
Fiksi RemajaAlkım, kardeşini şüpheli bir araba kazasında kaybetmiştir ve bunun bir kaza olmadığına, cinayet olduğuna emindir. Kardeşinin ölümünün ardından tek gayesi onun canına kıyan insanları bulup hak ettikleri yere göndermektir. Bunun için de kaza günü kard...