-B 5-

127 35 12
                                    


Bacaklarımı karın hizama çekmiş, Gözlerimi odanın tavanına dikmiştim.
Benim en yakın dostum ve bu dünyada beni yansıtan tek ayna!
Bembeyaz...
Buz gibi beyaz, kar gibi beyaz, Ayaz kadar beyaz...
Gece yarısı çöken siz kadar beyaz!
Kaybolacağınız kadar beyaz!
Siz hiç kendi içinizde kayboldunuz mu!
Siz hiç kendi içinizde kaybolup birinin sizi kurtarması için yalvardınız mı?
Yapmadınız!
Ben beyazın içinde kaybolan herhangi bir beyaz noktaydım!
Ben bembeyaz bir insandım. Benim beynimin içi kutuptu. Benim kalbim bir parça buzdu. Benim gözlerim kalbimin soğuğunu yansıtan bir aynaydı.
Beynimin içindeki buzdan odalar kadar soğuktu.
Ve ben kutuptum, beni donduranlara lanet eden...

Göz kapaklarım kapandıkça lanetler savuruyordum. Çünkü biriken su damlacıkları bu anı kolluyordu serbest kalabilmek için.
Yüzümü okşayarak delen ıslaklıkları elimin tersiyle silip yüzümü Bacaklarımın arasına gömdüm.
Bu yüz hep orada kalmalıydı.

Bu yüz ışığı hak etmeyecek kadar siyahtı ve siyahı haketmeyecek kadar beyaz..

Ne kadardır ağlıyordum bilmiyorum fakat gözlerimin ağrıdığını fazlasıyla hissediyordum.
Belki şuan hissetmek istediğim tek duygu acıydı. Gerisi bana uğrayarak hata yapardı.

Ben duyguları acıyla olgunlaşmış kırık bir insandım. Ve kırık insanlar hayatlarının her saniyesi ölüme hazırlarlardı kendilerini.
Ölüm bir maratondu hayat ise uyku onlar için.
Ve ben yine ölümün çanlarını çalmış kaçmıştım biri için.
Hayır! Bu yılbaşı gecesi sevgilinizle el ele tutuşup komşularınızın kapılarını teker teker çalıp kaçmak kadar masum değildi.
Bu bir vicdan savaşıydı. Ve o buzları bile delerdi.

Dakikalardır önümde yüzü koyun yerde bütünleşen adama baktım.
Onu gördükçe göz çağlayanlarım durmak biliyordu.
Ölüm kokusunu bilirmisiniz?
Bir katilin nasırlı parmaklarının arasında kaybolan silah kadar yoğundur kokusu.
Bir aslanın avına diktiği gözleri kadar keskindir.
Ruhunuzu ferahlatacak kadar da güzel. ..

O kadar sessizdi ki ölüm gibi kokuyordu oda.
Ve ben o kokuyu Nerede duysam tanırdım.
Çünkü benim gölgelerimdi ölüm.

Biliyor musunuz?
Dedemde öyle kokuyordu.
Lanet olsun ki hayatımda güvenebileceğim tek erkek te bir parça ölmüştü.

Boğazımı acıtacak kadar bağırarak ağlamaya başladım.

Yırt Boğazımı! Kopar ses tellerimi!
Elini boğazımdan içeri şok ve oradaki düğümü çöz.
Gel ve çöz düğümlerimi...

Parmaklarımı saçlarımı arasına geçirdim ve köklerini çektim kıyamadığım saçlarımın.

Koparıp atmak istedim!

Siz anlamazsınız bunu!
Eğer çıplak tenize bir parça ölüm değmediyse anlayamazsınız!
Siz beyaz bir odada bembeyaz vücudunuza al değmediyse anlayamayacaksınız!

Dönen başımı elimle sıkıp duvardan destek alarak ayağa kalktım.
Yüzüme su çarpmadan kendime asla gelmeyecek baygın gibi dolanacaktım.
Çarpık Adımlarımı banyoya gitmesi konusunda zorluyordum.
Her an düşecekmiş gibiydi Bacaklarım.
Birbirine dolaşıyor beni yere çekiyordu.
Aldırmadım!
Banyoya doğru yürüdüm. Su bana iyi gelecekti.
Eğer yıllardır içinizdeki öfke ve kinle beslenen
Asla sönmeyeceğine and içmiş bir aleviniz varsa tek çare dinginlik veren sudur.
Elimi soğuk banyo kapısının koluna doğru ittirdim. Su iyi gelecekti!
Kapıya baskı uygulamamla birlikte hafif bir gıcırtı eşliğinde araladı kapı.
Bu gün yaşadığım onca şeyden sonra bu gıcırtı kulaklarımın çınlama sesiyle karışıp garip bir senfoni yaratıyordu beynimde. Olayın gidişatına göre hızlanır ve yavaşlardı.
Kendi içimde beslediğim Mozart daima bir kaç sesi karıştırır ve ortaya inanılmaz derecede sinir bozan, midemdeki kelebek sürüsünü kışkırtan bir ses yaratırdı. Yıllardır bu sesler içimi kemirmiş kulaklarımı tırmalamıştı.
Bir zamanlar garip sakallı kocaman gözlükleri olan aksi bir doktorum vardı. O bana bunun psikolojik olduğunu veya kullandığım ilaçların ağırlığından kaynaklanan bir problem olduğunu söylemişti.
Ama Biliyormusunuz başta ufak çınlama eşliğinde kulaklarımı tırmalayan Mozart, şimdi senfonilerle kanatıyor kulaklarımı.
Şikayetçi miyim?
Asla. Bu ses olayların ağırlığını örten bir çarşaf oluyor bana. Sanki bastırıyor benliğimi ve ben dizlerini karnına gömen binlerce hıçkırığı yutan o zavallı oluyorum. Ve bu camları ellerinde parçalayan o vahşiye rakip oluyor, hep onu altta tutuyor.
Eğer o vahşi bir gün uyanmaya karar verirse işte o zaman olan Eylem ' den başkasına olmayacak. Belkide vahşi ve zavallının savaşı Eylem'i tamamen bitirecek.
Bunu zamanla göreceğiz.
Aklım sürekli saçma sapan şeylere dalıyor ve beni oyalıyordu. Yıllar önce geçen bir konuşma, dün yediğim yemek ve bir kaç yıl önce okuduğum kitaptan bir anektot. ..
Hepsi beynimin bir başka kısmında ayrı bir ses tarafından duyuruluyor.
Gözlerimi yumup tamamen herşeyi silip atmak istedim. Öyleki kocaman bir zımbayı elime alıp kıstırmak istedim göz kapaklarımı.
Akan kanlardan yeniden çizmek istedim dünyayı kocaman bir duvara. ..
Ekran simsiyah , bellek katran saçıyor, hayaller ise binbir renk cümbüşü. ..
Elini yanaklarına sür ve çiz hayallerini kıpkırmızı parmaklarınla istediğin duvara...
Bir gün yapacaktım.
Banyoya girdim ve küveti suya boğdum bana yataklık yapsın diye. Birkaç merdiven ötede ölü bir adam, birkaç kilometre ötede ölümle pençeleşen dedem ve bir kaç il ötede toprak olmuş bir ana ve bir baba...
Hayat asla Adalet Sarayı olmayacaktı!
Hayat bir Ahlak Dersi hiç olmayacaktı Bilakis hayat ahlaksız bir oyundu!
Yine düşüncelerle kaynayan, fokurtusunu rahatça duyabildiğim kafam küvetin haznesinin dolduğunu işaret eden su sesiyle dikkatini küvete yoğunlaştırdı.
Ilık bir duş ardından taze fikirler.
Sadece üzerimdeki kanlı elbise bile bana bir külfet olurken nasıl düsünebilirdim ki?
Bende bir çırpıda çıkardım onu üzerimden.
Ben bugün sadece birazcık Hanımefendi olacaktım. Gül ile Izmir'de gezecektik gecelere kadar...
Bugün sırf onun için giyecektim şu bacaksız tülü. Nereden biliriz ki biz. Biz sadece bize gösterileni bile anlamazken, biz gören Körler olarak dünyada belirgin bir kitleyi kaplarken nereden bilebiliriz!
Elimi suya daldırdım ve halkalar çizmeye başladım kirli parmaklarımla. Olanları düşünmemek ve beynimin katranını suya olabildiğince akıtmak istedim.
Fakat biz insanlar hammademize bile süremediğimiz kötü duygularımızı, nasıl bir avuç şeffafa verebilirdik ki?
Belki vücudun ateşini söndürürdü fakat hafızanıza erişemezdi.
Bacaklarımı küvetin içine daldırdım ve suyun taşmasına aldırmadan içine oturdum.
Elbisemin altına geçirdiğim beyaz kısa tayt ıslanmış ve vücuduma yapışmıştı.
Önemli değildi. Istediği kadar islanabilirdi.
Başımı küvetin arka tarafına yasladım ve suyu soğuk olacak derecede ayarladım. Kirli düşüncelerle dolu olan bir kafanız varsa sıcak su bulandırmaktan başka bir fayda sağlamaz. Fakat soğuk birkaç saniyede olsa eriyen buzlarınızı toparlar ve eskisinden daha buz kılar.
Tam ihtiyacım olan şeydi soğuk. Başımdan aşağıya doğru akan ve küvetin içerisindeki ılık suyu donduran, beynimi de dondur olur mu?
Birazcık da olsa toparla beni. Üzerimdeki kasveti de dondur! Zehirlerimi akıt küvete!
Bedenimi kaskatı bir kadavra gibi uyuştur!

AZRAİL GELENE KADARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin