Karşımda güçlü ve bir o kadarda kararlı duran adama baktım. Hayatın beyaz izlerini taşıyan fakat her şeye rağmen siyahın hakimiyeti altında olan saçları, zemininde beliren çizgilere inat parıldayan masmavi gözleri ile bana bir çok şeyi baştan hatırlatmıştı.Burada ne işimin olduğunu hatırlatmıştı...
Dikkatle beni izleyen mavi gözlerin içine baktım. Kendimde bulduğum ufak cesaret kırıntısını bir mıknatıs gibi çekmişti adeta. Boğazınımın kurulduğunu ve konuşmayacak hale geldiğimi hissettim. Ne istemişti ki benden?
"Anlayamadım?"
Dedim zayıf çıkan sesimle. Belki de verecek bir cevabım olmadığı için saklanmıştım bu basit sorunun ardına.
"Beni, kız kardeşinin mezarına götür."
Gelen ani soruyla hafifçe öksürdüm ve öksürüğün kalıntılarını konuşarak durdurmaya çalıştım.
"Bu-"
Cümleye başlar başlamaz tekrar gelen öksürük krizini bir şekilde batırıp konuşmaya devam ettim.
"Bu, sizi neden bu kadar ilgilendiriyor?"
Bir kere daha sorduğum sorunun ardına gizlenme gereğinde bulunmuştum. Belki, belki pes edecek ve susacaktı. Bu tek umudumdu.
"Evlat, işin sonunda o kadar varlığın sana ait olacağı bir belgeyi imzalamam için, kız kardeşinin mezarını görmem gerekiyor."
Tok bir sesle söylenen bu cümleler yüreğime birer korku ve endişe olup oturuvermişti hemen. Bu adam, işimi zorlaştıracaktı.
"Teyzemin bile gelemediği bir mezara nasıl bir yabancıyı götürmemi bekliyorsunuz? Üstelik, kız kardeşimin vasiyeti varken... Bu bir saygısızlık Mithat bey!"
Kelimeleri üzerine basarak ve yüksek sesle telaffuz etmiştim. Derin sessizliği hissedince, bir parça kazandığımı anladım.
"Ben..."
Dedi adam, sonra sıkıntılı bir nefes aldı.
"Ben, bir yabancı değilim evlat. Sadece Ertuğrul'a verdiğim sözü tutabilmek için çalışan basit bir iş adamıyım."
Adam teyzeme baktı. Kısa bir bakıştı, bir o kadar da tuhaf. Anlamak için uğraşmadım. Aklım Ertuğrul kelimesinde kalakalmıştı. O güzel ismi duymayalı, üç koca yıl olmuştu...
"Yarın sabah, seni alması için birini göndereceğim evlat. Beni kız kardeşine götüreceksin. Gözlerimle göreceğim o mezarı. Sonra imzalayacağım belgeni ve bir daha hayatına girmeyeceğim, söz veriyorum."Büyük bir sükunet içerisinde söylemişti son sözlerini, sonra terk etmişti bahçeyi. Garip bir adamdı, girişi nasıl hararetli olduysa çıkışı da öyle olmuştu. Yarın sabah O'nu Eylem'in mezarına götürecektim. Sonra da Eylem'e ait ne kadar mal varlığı varsa teyzem ve emellerinden uzak olacaktı. Kim bilir?
Belki birgün o belgeyi, bir kapıya bırakır kaçardım.O gece, oldukça zor bir geceydi. Garsonların içecekleri karıştırıp getirdikleri ağır kokteyllerin insanları birbirine düşürmesi, bununla beraber davetin gece saat üç buçuğa kadar sürmesi ve boğazımı sıkan papyon sınırlarımı zorlamıştı.
Ama en zor olan şey gecenin sonunda teyzem ile yaptığım konuşmaydı.
Boynumdan çıkardığım papyonu yere fırlattım ve deri koltuğa başımı gömüp tavanı izledim. Bir müddet sonra gözlerimi kapatıp geceye ait ne varsa beynimde tekrar ettim. İnce topukluların sesi zeminde yankılandığını duyduğumda tepki vermedim. Zira göz kapaklarım bana olduğundan daha ağır gelmeye başlamıştı.
"Sen..."
Dedi kadın. Sonra yanıma oturduğunu ve başını benim gibi koltuğa gömdüğünü hissettim.
"Hâlâ burada mısın?"
Dudağımın kenarı, belli belirsiz bir şekilde kıvrıldı.
"Hadi teyze, bundan daha fazla misafirperver olabilirdin."
Ona alayla karışık bir şekilde cevap verdiğimi duyunca sakinliği, yerini hiddete bırakmıştı. Koltuğa gömdüğünü kafasını kaldırdı ve eliyle beni sarstı.
"Ne misafir perverliğinden bahsediyorsun?!"
Ayağındaki topukluları çıkarıp gümüş sehpanın yanına fırlattığında zemin şiddetli bir sesle inlemişti. Fakat O, bunu umursamayacak kadar sinirliydi.
"Durumun ciddiyetini hâlâ kavrayamadın değil mi?!"
Sorduğu soruya olan tepkim, kafamı deri koltuğa iyice yerleştirmek olmuştu. Ayaklarımı sehpanın üzerine koydum.
"Sen neden bahsediyorsun? Sadece biraz eğlendik."
"Sen, sen düşündüğümden daha ahmaksın. Bu işin sonunda, alacağın darbeler canını çok fazla yakacak!"
Gözlerimi açıp dikkatimi kadına yoğunlaştırdım ve seri bir şekilde ayağa kalktım.
"Canım cehenneme!"
Sesim büyük salonda bir şimşek misali çakıvermişti. Bu ses, benim için bile fazla yabancıydı. Teyzeme döndüğümde, onun şaşkınlık içerisinde olduğunu gördüm. Onun evinde böyle bir kavganın yaşanmasını istemiyordum. Parmaklarımla şakaklarımı ovmaya başladım. Biraz kendimi toparladığımda en uygun kelimeleri seçerek konuşmaya devam ettim.
"Yarın bana sahte bir kimlik çıkar. Eymen Soylu, bu benim yeni ismim. Bana bu şekilde hitap et ve beni insanlara bu şekilde tanıt."
Teyzem tuhaf bakışlarını üzerimde gezdirmeye devam etti. Onu takmadım ve koltuğa yeniden oturup başımı yerleştirip cümlelerin devamını söyledim.
"Birde şu işe gelince... Mezarla ben ilgileneceğim. Çok uzak değil, dedemin yanıbaşında. Merak ediyorsun diye söylüyorum, bugün burada kalacağım. Doğrusu gecenin bir vakti bir yere gidesim pek yok."
Yere fırlattığı ayakkabılarını almak için eğildi ve sonra elini mutfağa doğru salladı. Gelen genç hizmetçiye sakin bir şekilde isteğini bildirdi.
"Elif kızım, yukarıda ki misafir odalarından birini temizle ve Eymen Bey'i oraya götür. O, bir süreliğine bizimle kalacak."
Hizmetçi koşarak yukarıya çıkmıştı. Koca salonda bir kere daha yalnızdık. Çok sürmedi bu sefer. Kadın huzursuzca ayakkabılarını eline aldı ve yüzüme bile bakmadan merdivenlere yöneldi. İçimden gelen dürtüye engel olamadım yine. Yine çenemi tutamamıştım. Ona doğru döndüm ve içimde sakladığım birkaç paslı soruyu sordum.
"Neden benden bu kadar nefret ediyorsun? Sana ne zararım dokundu da acısını benden çıkartıyorsun?"
Acıyla dudaklarımdan dökülen sorular, mantıklı bir cevaba sarılabilmek için O'na koştular.
Merdivende tam beşinci basamağın üzerinde durdu kadın, yüzüne avizenin gölgesi vuruyordu."Çünkü sen, nefreti ve kini sonuna kadar hakeden birisin. Sen benim için, her şeye sahip olan bir hiçsin sevgili kızım."
Ve koşan sorular, bir bir yere döküldüler, kimi boğuldu, kimi parçalandı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AZRAİL GELENE KADAR
Teen Fiction"Bizler mi? Bizler ölümü dört gözle bekleyen fakat haketmeyen, toprakla karışmak için can atacak bir canı bile olmamış Çürük bedenleriz. Sadece ruhlarımız güzeldir bizim. .."