Meyveli likörün boğazımı delip geçmesini hissettiğimde bu kaçıncı bardağım olduğunu bilmiyordum. Uzaklaşan bilincimi farkettiğimde ise durumumun pek parlak olduğu söylenemezdi. Buna rağmen elimde salladığım bardağın son yudumunu da içtim.Ah ben iflah olmazdım...
En azından eskisine göre daha rahat hissediyordum. Aradığım cesareti bir nebze olsun bulmuştum. İster istemez dudaklarımda oluşan tebessüme engel olamıyordum mesela. Eğer kendimi sıkmasam o tebessüm genişleyecek ve koca bir kahkaha olacaktı. Ve ben gülmek istemiyordum.
Dakikalardır masada sabitlediğim gözlerimi insanlara doğru çevirdim. Herkes mutluydu. Zengin iş adamlarının kaliteli espirileriyle masalarda kahkahalar eksik olmuyordu. Zaman ilerledikçe bir virüs gibi yayılıyordu o kahkahalar masadan masaya.
Eğer alkollü olmasam bunun rezaletten başka bir şey olmadığını düşünebilirdim. Fakat bilincim beni terkedeli neredeyse beş dakika olmuştu.Şimdi bu görüntü bana oldukça hoş geliyordu.
Umarım yarın sabah bu düşüncemi hatırlamazdım.
Başka masaları incelemek için gözlerimi kıstım.
Tam sağdaki masada güzel bir bayan, yaklaşık elli yaşlarında, parmağında ki yüzüğü arkadaşlarına tanıtıyordu. Bu durum onun için eğlenceli olmalıydı. Oldukça keyifli görünüyordu.
Onun yanında ki masada yeni tanıştığım ikizler ve onların aileleri vardı. Genç kız cep telefonunun ekranına kilitlenmiş gülümsüyordu. Sanırım daveti eğlenceli hale getirmenin yolunu bulmuştu. Genç adam ise onun aksine oldukça sakindi. Tek elini cebine atmıştı ve kokteylini yudumluyordu.
Kız kardeşi ondan daha ufak görünüyordu fakat yine de eşsiz benzerlikleri ile bir noktada buluşmuşlardı.Masalarında onlar dışında asil bir beyefendi onun hemen yanında genç ve güzel bir bayan ve bir adam daha vardı. Adam sürekli konuşuyor ve gülüyordu. Oldukça komik bir suratı vardı. Ve benim gerilmek için yer arayan dudaklarım bu mutlu aile tablosuna karşı bir kere daha gülümsedi.
Fakat bu sefer yakalanmıştım. Genç adam beni ve dikkatli bakışlarla izliyordu. Yüzümdeki tebessümü yutup kafamı başka tarafa çevirdim.
Ben gerçekten ya çok fazla sarhoş olmalıydım ya da bedenim yeni kimliğine kolay alışmıştı.
Kendime koca bir lanet savurup davetin sahibini aramak için hızlı adımlarla oradan uzaklaştım.Teyzemi...
Birkaç insana çarptım ve bazılarını da ittim. Pek umursamadım. Ve büyük evin girişinde ki o çekici kadını gördüm. Bu Gül'den başkası değildi.
Uzun saçlarını ensesinde alımlı bir topuz haline getirmişti. Boyunu meydana çıkaran elbisesi esen meltemle beraber dans ediyordu adeta.
Yaşına meydan okuyan bu kadın karşısında kendimi tekrar savunmasız hissetmiştim.O,
O gücü temsil ediyordu.
Ve benim uyuyan Mozart'ım beynimin içindeki kuyruklu piyanosunun başına geçmiş tüm gücüyle tuşlara yükleniyordu. Derken kadın başını bana doğru döndürdü. Bir ok gibi fırlattığı bakışların esiri olmuş, hareket kavramını bir kere daha unutmuştum. Kaskatı kesilen vücudumu dik durması konusunda zorladım.
Eğer, eğer biraz daha teyzemi izlersem onun gücü altında ezilecektim. Hafifçe aralanan dudaklarım düz bir çizgi halini aldı ve sonra biraz da benim ısrarım ile küçük bir tebessüm oluşturdu.
Ellerimi cebine atıp ona doğru yürüdüm. Yanında ki insanlar uzun bir konuşmanın kokusunu almış hemen içeriye geçmişlerdi. Bu tam istediğim şeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AZRAİL GELENE KADAR
Teen Fiction"Bizler mi? Bizler ölümü dört gözle bekleyen fakat haketmeyen, toprakla karışmak için can atacak bir canı bile olmamış Çürük bedenleriz. Sadece ruhlarımız güzeldir bizim. .."