Kafamda, işte tam ense kökümdeydi o şiddetli ağrı. Ne zaman biraz ovalasam yavaş yavaş yayılıyor ve omuzlarıma kadar iniyordu.
Belki biraz eksikti vücudum. Belki yarım olmuştu artık...
Belki bugün gözlerim daha bir donuktu, kalan saçlarım daha bir siyah.
Belki dudaklarım daha bir çatlak olmuştu...
Ah göz pınarlarım...
Ah onlarda mı kurmuşlardı?
Rüzgar bir Kasım soğuğu ile gelmişti bu sefer. Dalgalandıracak saçlar bulamıyordu kendine. Omuzlarımı okşuyordu sadece.
Rüzgar bile pesedecek bir daha gelmeyecekti bana. Ne acıydı ki bana bir gelen bir daha uğramazdı.
Çünkü ben bile bazen...
Ben bile kendimden vazgeçer çeker giderdim.
Dört katlı eski apartman görünmüştü ufukta. Şişman kapıcı çıkmış yine söyleniyor, yine kapının önünü temizliyordu. Yüzü hiç gülmeyen sarışın yine çamaşır seriyordu balkona. Üst komşunun ikizleri yine bilye kavgası yapıyorlardı bahçede.
Herkes hayatını yinelerle yeniliyor, ve yine yanılıyorlardı...
Gözlerimi devirdim sadece. Ve apartmandan içeri girdim.
Biraz uyku ve ardından uzun bir duş ile kendime gelecek ve yeni hayat sloganımı oluşturacaktım. Belki bunu oluşturmak zaman alacaktı fakat sonunda olacaktı. Zaten hep sonunda olmaz mıydı?
Sabun kokulu merdivenleri çıktım teker teker. Ne de güçsüz düşmüştü bacaklarım. Bedenimi yine taşıyamıyorlardı. Cilalı kahve kapının önüne gelmiştim.
Anahtarı ceketimin cebinden çıkardım ve yavaşça açtım kapıyı. Ev herzamankinden daha karışık değildi. Ama temiz olmadığı kesindi. En kısa zamanda halıları yıkama firmasına verecek ve temizlik için bir kadın tutacaktım. Aksi taktirde böyle giderse kendi pisliğimde boğularak ölebilirdim. Bunun hiç de hoş olacağını sanmıyorum. Zira herkes onurlu bir ölümü hakederdi. Hiçbirşeyi hakedenlerde öyle...Ceketimi fırlatıp salona geçmiştim. Ne kadar da yorgundum böyle. Ne büyük bir acı sarmıştı kafamı. Yoksa yas mı ilan etmişti bedenim ölen saçlarıma. Yoksa o da mı şimdiden özlemişti onu. Kafamda dönen sorular, ense kökümde ki acı, omuzlarımda bir eksiklik...
Kafama inen ağır düşünceler ve ağzımdaki ağır alkol kokusu...
Evin rutubetli duvarlarına baktım teker teker. Sararmış rutubetli duvarlar ne de üzgünüdü bu kadar. Yoksa onlarda mı yitirmişlerdi kendilerini kendi içlerinde?
Gözlerimi tavana sabitledim yine. Ve sonra istemsizce ayağa kalktım. Üzerimdeki kazağı çıkarıp attım odanın bir köşesine. Içi rengarenk şişeler ile dolu olan küçük dolaba doğru ilerlemiştim. Bir tanesini aldım elime.
Ne kadar ayık olmazsam o kadar daha az düşünecektim.
Ne kadar az düşünürsem o kadar az üzülecektim...
Belki buda bir zayıflık, bu da ayıplıktı. Belki kaçacak bir yeri olmayan ben, kendi beynimi uyuşturarak yaşamaktan vazgeçmeliydim. Belki biraz normal olmalıydım...
Ama ben...
Kendi zayıflıklarının ardına saklanan korkak ben, yine içecektim. Dudaklarıma götürdüm şişeyi.
"İçmek için erken, kenara bırak onu." Ani bir şekilde etrafa bakmıştım.Sesin geldiği tarafa doğru çevirdim yüzümü. Doğrusu görmeyi beklediğim bir sima değildi karşımdaki. Yıldan yıla gördüğüm Gül, her zamanki biçimli kaşlarını biraz daha çatarak oturuyordu karşımdaki tekli koltukta. Elinden düşmeyen sigarası yine yerli yerindeydi. Ince parmaklarının arasında tüten bir meşale gibiydi adeta. Kutsal bir görüntü oluşturuyordu.
Kuruyan boğazımı bir kaç öksürük ile temizleyip bardağa boşalttım içkimi. Onun beni gerçekten düşündüğüne inanacak bir aptal değildim. Zira O, son insan yanını üç yıl önce bir seher vakti teslim etmişti. Şimdi kendinden başkasını düşünmeyen sert tavırları ile tanıyordu onu herkes. Bende öyle tanıyordum. Çatlayan dudaklarım acı ile gerildi. Belki istediğim küçük bir tebessümdü. Ama öyle ki o bile bana acıdan başka birşey getirmemişti...
"Seni burada görmek ne büyük bir şeref Gül hanım."
Neşeden uzak kahkahası şampanya renkli duvarlarda yankılanmıştı. Ne profesyonel bir duygu saklayandı. Ve aniden yüzü eski haline dönmüş kahkahalar sona ermişti.
Gözlerimi kapatıp iç çektim.
"Hadi ama. Bu fare yuvasına kolay kolay gelmeyeceğini biliyorum. Derdini söyle ve defol git." Dedim sessizce. Konuşacak gücüm yoktu. Ona bakacak gücüm de yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AZRAİL GELENE KADAR
Teen Fiction"Bizler mi? Bizler ölümü dört gözle bekleyen fakat haketmeyen, toprakla karışmak için can atacak bir canı bile olmamış Çürük bedenleriz. Sadece ruhlarımız güzeldir bizim. .."