Siyah arabanın arka koltuklarından birine sinmiştim. Burun kemiğimde hissettiğim inanılmaz sızı ile kafamı cama yaslayıp gözlerimi kapattım.
Kulaklarım yine uğulduyor, teyzemin sarfettiği cümleleri hatırladıkça içimdeki Mozart susmak bilmiyordu.
Ellerimi kulaklarıma bastırdım, belki bir nebze olsun sessizlik için...
Fakat üç yıldır susmak bilmeyen fısıltılar fısıltı olmaktan çıkmış adeta avaz avaz haykırıyordu kulaklarımda.
Takım elbiseli adam araç koltuğuna geçmiş aracı harekete geçirmişti.
Birkaç öksürük ile temizledim boğazımı ve ona yöneldim."Benden ne istiyor? "
Dedim tüm gücümle. Fakat sesim yine bir fısıltı gibi çıkmıştı. Bunu engelleyemiyordum.
"Endişe etme, senden birşey istediği yok. Çok sevdiği bir butik var. Sadece oraya götüreceğim seni. Bayan Isabel seninle ilgilenecek."
Içimde tuttuğum nefesimi sesli bir şekilde dışarıya bıraktım. Artık sıkılmıştım.
"Bayan Isabel kim? Neden beni oraya götürüyorsun? O neden bana bu eziyeti yaşatıyor?"
Dedim ard arda. Sorulacak bir sürü şey vardı. Fakat sormaya cesaret edemeyecek kadar korkaktım.
"Bayan Isabel onun en sevdiği butiğin sahibi. Ayrıca güzellik salonu gibi bir yer işletiyor. Oldukça varlıklı ve disiplinli bir kadın. Seni oraya götürmemin sebebini yavaş yavaş anladığını sanıyorum. Ayrıca Hanımefendinin işlerini sorgulamak bana düşmez. Vardır herhalde bir bildiği."
O kadar büyük bir rahatlıkla söylemişti ki son sözlerini ister istemez ağzım açık kalmıştı.
Ne yapıyordu bu kadın bunca adama? Büyü falan mı?
Yol boyunca tek kelime etmemiştim. Ne şu kalas kafalı adam benim dilimden anlayacaktı,
ne de ben onun...
Kısa bir süre sonra bayan Isabel'in butiğine gelmiştik. Kapımın açılmasıyla indim arabadan.
Ve daha ilk adımımı atmadan iki kadın koluma girmiş sürüklercesine butikten içeri sokmuşlardı beni."Acele etmelisiniz bayan. Vaktimiz sınırlı."
kadının bozuk bir aksanla söylediği cümle ortama komik bir hava katmıştı. Buradan yabancı olduğu anlaşılıyordu.
Uzun bir koridoru aşıp büyük bir salona gelmiştik. Mankenlerle dolu olan salon rengarenkti. Şık elbiselerden ütülü pantolonlara, takım elbiselerden topuklu ayakkabılara neredeyse herşey bu salondaydı. Bir depo gibiydi fakat depo olabilmek için biraz fazla lükstü.
Kolumu bırakan kadınlar koşuşturmaya başlamıştı bile.
Onların hızına yetişmek mümkün değildi. Sadece izlemiştim. Birkaç dakika sonra kadınlar beni yanlarına çağırınca onlara doğru yürümeye başladım. Yüzlerinde mahçup bir ifade vardı."Bayan Isabel sizinle ilgilenemeyecek. Üzgünüz. Fakat biz elimizden geldiğince size yardımcı olacağız. Şimdi söyleyin. Nelerden hoşlanırsınız. Ah şöyle geçelim biz"
Dediğini yapıp kadını takip etmiştim. Büyük salondan çıkıp bir asansöre binmiştik. Ne kadar büyük bir yerdi burası böyle.
Kadın eksi ikinci kata basınca şaşırmıştım. Doğrusu yerin altında da çeşitli aktiviteler yaptıklarını görmek şaşırtıyordu."Bayan Isabel size yakışabilecek bikaç elbise bıraktı fakat giymemekte özgür olduğunuzu belirtti. Hoşunuza giden bir parça görürseniz çekinmeden söyleyin."
Kadına ne cevap vereceğimi bilmiyordum. O nedenle sadece dinlemekle ve başımı olumlu anlamda sallamakla yetindim.
Ve asansörden apar topar inmiştik. Kadın acele etmemiz gerektiğini söylüyor ve sürekli çekiştiriyordu.
Haklıydı ve saat ilerliyordu.Bu sefer başka bir odaya gelmiştik. Oda, depoya nazaran fazlasıyla sade ve küçüktü.
Oldukça mütevazı bir şekilde döşenmişti ve kahve tonları hakimdi.Karşımda ki duvar boydan boya bir kitaplığa ev sahipliği yapıyordu. Belki yüzlerce kitap vardı fakat hiçbiri Türkçe değildi.
Sade bir masanın üzerinde birkaç tasarım duruyordu. Yarım kalmışlardı. Masanın hemen yan tarafında birkaç deri koltuk vardı ve koltukların üzerinde duran mavi bir elbise kendini tüm ihtişamıyla gözlere vuruyordu.
"Şimdiden elbisenizi izlediğinizi görüyorum ve bu beni mutlu ediyor."
Ani ses ile hafifçe irkilmiştim. Sesin sahibine doğru yöneldim. Bu yabancı aksanlı elemandı. Oldukça samimî bir şekilde gülümsüyordu.
"Bayan Isabel onu sizin için bırakmıştı. Ayakkabılarınız da burada. Anladığım kadarıyla boyunuz bir bayana göre uzun. Isterseniz daha kısa ayakkabılara da bakabiliriz."
Ne diyeceğimi bilemiyordum. Mavi elbiseye tekrar baktım ve elime aldım. Parmaklarım kumaşın üzerinde gidip geliyordu.
Beni üç yıl öncesine götürmüştü...
Ah pembe pileleri olan bir elbise ve kan kokusu.
Ben bu elbiseyi giymeyecektim. Ben söz vermiştim. Bir şafak vakti, tam da Gül'ün insanlığı azrailin ellerinde gökyüzüne çıkarken...
Tam o zaman söz vermiştim.Elbise mi?
Yüzünü şeytan görmeliydi.Elimdeki elbiseyi fırlattım. Ve odadan apar topar çıktım.
"Bir sorun mu var bayan? Neler oluyor? Beğenmediyseniz başka birine bakabiliriz. Lütfen beni bekleyin bayan! Durun!"
"Sana , beni buraya getiren adama ve Gül'e lanet olsun!"
Sesimin ne kadar yüksek çıktığının farkında değildim. Şuan tek düşündüğüm şey buradan çıkmak ve en kalitelisinden bir paket sigara bitirmekti.
Fakat daha akıllıca oynamalıydım. Madem beni bir oyuna sokmuştu ve kurallar onun elindeydi, o halde hile yapmak serbestti.Ani bir şekilde durdum. Arkamdan koşan kadın benimle birlikte durmuştu.
"Beni bayan Isabel'in bütün tasarimlarına götürün. Bütün tasarımlarının olduğu odaya.
Lütfen."Kadın derin bir nefes alarak başını sallamıştı.
"Tamam. Sadece artık koşmayın. Benimle birlikte yürüyün."
Kadının dediğini yapmıştım. Onunla birlikte büyük depoya doğru yürüdüm. Asansör ve bir hol daha. Ve artık depodaydık. Lüks depoda.
Kumaş, ip ve naylon kokusu içeriye farklı bir hava katıyordu. Havayı içime çektim ve elbiselerin önünden sırayla geçmeye başladım.
Ah Hayır sözümü bozmayacaktım. Aklımda daha farklı şeyler dönüyordu. Ve aklımda olanı karşımda görmüştüm. Tam orada durdum. Istemsiz bir şekilde gülümsüyordum.
"Bunu Istiyorum!"
Kadın ellerini Hayır anlamında salladı.
"Bu olmaz bayan. Farklı düşüncenizi kutluyorum fakat bu olmaz. Bu size göre değil."
"Ben bunu Istiyorum. Inan bana bundan daha güzel birşey bana uygun olamaz."
Evet bu bir smokindi. Siyah bir smokin. Beyaz gömleği ve siyah bir papyonu olan siyah bir smokin.
Ve hayatımda gördüğüm en güzel kıyafetti.
Elbiselerin ve eteklerin canı cehenneme.
Bu hepsine bin basardı.Kadın benim bedenime uygun bir smokini ellerime verdi.
"Acele et." Demişti bezgin bir ses tonuyla.
Acele edecektim. Hayatımda olmadığım kadar hızlı olacaktım.
Eylem ölmüştü fakat Eymen doğmuştu.
Kendi ellerimle gömdüğüm kızım için, üç yıl önce kaybettiğim dedem için bugün hiç olmadığım kadar Eymen olacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AZRAİL GELENE KADAR
Teen Fiction"Bizler mi? Bizler ölümü dört gözle bekleyen fakat haketmeyen, toprakla karışmak için can atacak bir canı bile olmamış Çürük bedenleriz. Sadece ruhlarımız güzeldir bizim. .."