Bütün çöpleri topladıktan sonra eve döndüm. Annem kapıyı açtı ama beni içeri almadı. "Koku alma duyum babanın osuruklarından dolayı zedelenmiş olabilir ama burnuma daha fazla işkence edemeyeceğim." Annemin bu lafı üzerine "Önce 'Git çalış eve öyle gel.' diyorsun. Çalışıp gelince eve almıyorsun." dedim. "Lan seninki iş mi? Herhalde siz karnımdayken yediklerim hep ikizine gitti, ondan böyle oldu." Bende bu lafın üzerine anlamayarak "Yok ana ben Sinan'dan daha şişmanım." dedim. "Evet, senin beynin dışında diğer her yerin maşallah deve kadar oldu. Normal insanlarda göz bebeği hiçbir zaman büyümez, hep sabit kalırmış. Aynı olay senin beyninde gerçekleşti."
Beni evden kovunca o geceyi sokakta geçirmeye karar verdim. Bizim mahallenin evsizi Satılmış'tı. Satılmış mahallemizin kuytu yerlerinde yaşardı. Ama ilginç bir şekilde kolunda Rolex elinde, IPhone 6, belinde Diesel kemer vardı. Sorsan 'Üç kuruşum yok.' Hayır, o kadar zengin şeysini nereden buluyor, onu da bilmiyoruz. Satılmış'ın yanına gidip altıma bir battaniye serdikten sonra kaldırıma yattım. Satılmış çekirdek dolu poşetini çıkardı ve başladı çitlemeye.
O sırada sokaktan Sadık Amca geçiyordu. Satılmış "Karısıyla kavga etmiş yine. Kadın bayağı sinirlenmiş, yakasına yapışmış. Daha kötülerini de görmüştük, geç..." dedi ve devam etti. "Saat iyice geç oldu birazdan Fehmi de uyanır. Ahan da Ayşe. Ardından da onu gizlice takip eden Lemi gelir kesin." Aynen dediği gibi Ayşe ve arkasından Lemi geçti önümüzden. Satılmış Abi dizi gibi mahalleliyi izliyordu resmen. "Ayşe hadi kızım arkanı dön, birkaç tane patlat şu çocuğa da hareketlilik olsun biraz." diye yorum yaptı 'oda arkadaşım'.
"Yaa en heyecanlı yerinde kestiler." dedi sokak boşalıp da herkes yatmaya gittiğinde. "Yalnız ben başını kaçırdığım için olayları pek anlayamadım, tekrarı falan yok mu bunun?" diye sordum. "Bak ben kaç yıllık evsizim her şeyi gördüm ama Hulusi Mahallesi'nde aynı şeyi iki defa göremedim. Tekrarı mekrarı yok. Her gün ayrı bir olay. Senarist iyi yazmış, oyuncu kadrosu da iyi. Bence tutar bu dizi."
Sabah tutuk bir belle uyandım. Uyandığımda Satılmış ortalarda gözükmüyordu. Bu ilginçti çünkü o kaldırıma kök salmıştı resmen. Adam bütün gün aynı yerde otururdu. Ve şimdi yoktu. Kaldırımdaki göçüğü farkettim. Satılmış kıçıyla yolu çökertmişti. Tam nerede bu derken yerdeki paket dikkatimi çekti. Büyük bir istisnayla siyah bakkal poşetine sarılmıştı. Poşetin içinden çıkan kağıda baktım. Yazı kırmızıydı.
BİZ VİSKONSİN MAFYASIYIZ. SATILMIŞ BİZE YAMUK YAPTI. ONU CANLI İSTİYORSANIZ 10 GÜN İÇİNDE BİZE SİPSİ'Yİ GETİRİN. BUNU YAZARKEN DE SATILMIŞ'IN KANINI KULLANDIK. YANİ DAHA FAZLA KAN AKSIN İSTEMİYORSANIZ İKİNCİ NOTU BEKLEMEYİN.
Peçete vişne suyu kokuyordu. Vişne suyunu kan diye yutturmaya çalışan mafyayı ciddiye almak da zordu aslında. Satılmış'ı kurtarmalıydım. Hani eğer paketi görmemiş olsam Satılmış'ın yerini bulmakla falan uğraşmazdım ama artık çok geçti. Mahalleliyi bu işin içine dahil edemezdim çünkü her şeyi iki kat zorlaştırıp olayı daha da karmaşıklaştırmaktan başka bir işe yaramazdı bu. Hem Viskonsin Mafyası'nın Türk şubesi falan mı vardı? Nasıl iş buralara kadar gelebilmişti? Satılmış da artık nasıl işlere bulaşmışsa... Ve benim acilen Sipsi'yi bulmam gerekiyordu. Sipsi bir müzik aletiydi ama burada bahsedilen muhtemelen müzik aleti olan değildi. Her neyse inşallah bu işin sonunda ölmem.
Sipsi'nin ne veya kim olduğunu öğrenmek için araştırma yapmalıydım. O yüzden bilgi toplamak adına kahvehaneye gittim. Kimisi 'düğünlerde çalınan enstrüman değilmiydi' kimisi de 'diyet Pepsi diye biliyorum ben' dedi. Bende çok tehlikeli bir yolculuğa çıkarak Prestij Otel'e gittim. Bu 5 yıldızlı son derece kazık bir oteldi. Ve buraya gelmek için sonunda bir bahanem vardı, Sipsi. Yanımda para getirmemiştim ama yine de cebimi yokladım. 5 lira ışıl ışıl parlıyordu. Cebinde para bulmak öyle bir histir ki tarif edilmez yaşanır.
"Beyfendi otelimizin kafesinde oturmak ister miydiniz?"
"Şu an duygusal bir an yaşıyorum, lütfen." Dedim elimdeki parayla bakışırken. Ve ardından otel görevlisinin gösterdiği yere oturdum. Menü geldi. Fiyatları görünce şaşırmamam gerekirdi ama 10 liraya çay mı olurdu. Kafedeki garsonlardan biri gelip ne istediğimi sordu. Bende "Su ne kadar?" diye sordum.
"5 lira."
Çüş
Deve
Oha
Yuh
Ayı
Lan su ne zaman bu kadar değerli oldu?
,
"Tadımlık su alabiliyor muyuz acaba?" diye sorunca güvenliği çağırdı da o ana kadar işler iyi gidiyordu,. Bu otelden kovulmuş olabilirdim ama bu beni durdurmayacaktı. Sipsi, seni bulacağım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HULUSİ MAHALLESİ
HumorBurası sorunların baklavayla çözüldüğü, kendilerine gülmeyi bilen insanlarla dolu, merakın bulaşıcı olduğu, her daim samimi ve sıcak bir havaya sahip, geleneklerini yaşatan, her çeşit insanı içinde barındırmaktan çekinmeyen Hulusi Mahallesi. Ne diye...