ESKİDEN

37 4 0
                                    

Bundan 20 Yıl Önce Hulusi Mahallesi...

AZİZE
Oğullarım Sinan ve Samet sokakta oynuyorlardı. Bende kocamı benimle 'Görevimiz Tehlike' izlemeye ikna etmiştim. Pazar günü olduğundan ikimiz de çalışmıyorduk. Film boyunca Kinyas her zamanki sakinliğini korumuştu. Bense adrenalinle dolup vazolardan birine uçan tekme atmıştım. Daha doğrusu vazoyu yanlışlıkla düşürüp üzerine basmıştım. Çocuklara bakmak için sokağa çıktım. Kaan, Lemi, Samet, Sinan ve Fulya top oynuyorlardı. O sırada yanlarına Ülkü'nün oğlu Zeki geldi.

LEMİ: Zeki, hadi sende katıl. Futbol oynuyoruz.

FULYA: Yine mi sen...

SAMET: Oynarsa kaleci olur. Bıktım valla, hep beni kaleci yapıyorsunuz. Ebelemecede ebe, don ateşte don, evcilikte hizmetçi... Bi' yakantopta top yapmadığınız kaldı. Pis işleri hep bana kakalıyorsunuz.

ZEKİ: Bir dakika durun. Evdeyken aklıma fazla muhteşem bir fikir geldi. Bir 'Ölmeden Önce Yapılacaklar Listesi' hazırladım. Oraya fazla imkansız görevler yazıp gerçekleştirmeye çalışıyorum.

SAMET: Ben dediğinden pek bir şey anlamadım. Bence futbola devam edelim, kaleci olmaya razıyım.

SİNAN: İmkansız... Ben öyle iyi bir görev bulamadım.

LEMİ: Bir düşüneyim. Ne olabilir ki? Kinyas Amca'yı kızdır.

ZEKİ: Yok ya daha farklı bir şey olsun. Fulya senin bir fikrin var mı?

FULYA: Olsa da sana söylemem.

KAAN: Fulya, Zeki'yi sevip iyi davranmak bu kadar zor mu?

FULYA: Benim için zor değil imkansız, Zeki ile iyi anlaşma gibi bir ihtimalimiz yok. Bence o kaleci olsun.

ZEKİ: Fulya, beni sevmen imkansız mı?

FULYA: Evet.

ZEKİ: O zaman benimle sevgili olman fazla imkansız olur. Yeni bir görev buldum!

BEN (AZİZE): Bacak kadar boyunla ne sevgilisi? Önce büyü, zaten büyüyünce bu kızı istemezsin.

HAMDİ
Bu mahalleye yeni taşınmıştım. 30'lu yaşlardaydım. Oltamı ve balıkçı teknemi Ankara'da bırakıp İstanbul'a taşınmıştım. Sonuçta İstanbul'da bir Eymir bir Gölbaşı yoktu. İstanbul'da sadece bir kez balık tutmuştum. Şansıma tuttuğum balık fazla ukala çıkıp bana sırıtmıştı. Bende elimdeki az bir miktar parayla balığa dava açtım. Ankaralı Balıkçı'yı küçümsemenin cezasını çekmeliydi. Fakat davayı kaybedip 2 yıl içerde yattım. Nihayet özgürlüğüme kavuştuğumda param ancak eski bir mahalleye taşınmama yetti.

Ben güçlü bir adamdım. Bir sürü zorluğa göğüs germiş. Nice balıklarla savaşmıştım, hapislerde sürünmüştüm. Ama hiçbiri beni Hulusi Mahallesi'ne hazırlayamamıştı. Hulusililer farklı insanlardı aralarına öyle herkes katılamıyordu. Sanki ayrı bir dünya gibiydi bu mahalle. Ben de kısa bir sürede onlardan olmuştum. Çünkü daha önce fark etmemiş olsam de aslında benim içimde de bir Hulusili ruhu vardı.

Serap Teyze, Ramazan, Ercüment Abi, Cemile... Mahalleye sonradan gelmiş ancak bir türlü mahallenin bir parçası olamayan insanlardı. Zaten sonra da taşınmışlardı. Bizim mahalledekiler balığın kılçığı gibiydi. Kılçıklar hep ayıklanır, istenmezdi. Bizim mahalleyi de hep kılçık gibi görmüş, ayıklamaya çalışmışlardı. Biz olmadan balık daha temiz olabilirdi. Ama balık oltaya o kılçıklar sayesinde yüzerdi. İnsan balıkçı olunca betimlemeyi de ona göre yapıyor.

KAAN
Eve gidip çizgi film izlemeye başladım Sinan bana hep fazla çizgi film izlediğim için psikolojimin bozulacağını söylüyordu. Ben daha onun ne olduğunu bile bilmediğimden bozulacağını pek zannetmiyordum, hem gerekirse tamir ederdim. Tom ve Jerry en sevdiğim çizgi filmlerden biriydi. Film bitince televizyonu kapatıp çikolata almak için mutfağa gittim. Çikolata buz dolabının en üst rafındaydı. İki sandalyeyi üst üste koyup üzerlerine çıktım. En sevdiğim çikolata Tren'di. Bağri Market Metro'nun çakması Tren'i satıyordu.

Elimle bir şeye uzandım. Kesin çikolataydı. Tuttum ve baktım. Yumurtaymış. Yumurtayı dokunarak çikolata sanmak da ayrı bir beceriydi. Ile yaramaz diye elimdekini arkaya doğru fırlattım. Çatırt. Doğru, yumurtalar kırılırdı. Aramaya devam ettim. Üzerime bir tencere dolusu kuru fasulye döküp mutfağı savaş Alanına çevirdikten sonra çikolatayı buldum. Annem içeri girdi. "Oğlum, telefon şurada." Annem bana telefonu gösterdi. Bana kızmamış mıydı? Ben anlamayarak "Neden telefonu gösteriyorsun?" Annemse "Ambulansı ara bu manzaraya kalbimin daha fazla dayanacağını sanmıyorum." dedi.

KESTANCİ KAMİL
20 yaşında genç bir kestaneciydim. Babam 'eve para getirme zamanın geldi' dediğinde kesinlikle kestaneci olacağımı tahmin etmemiştim. Başlarda hiç para kazanamadığım için babam beni evden kovdu bende geze geze kestane satmaya başladım. Gezdiğim onca yer arasında Hulusi Mahallesi gibi bir yer daha yoktu. Bende oraya taşınmaya karar verdim. Hem fiyatlar da ucuzdu. Hatta alkolik marketçi bana bazı ürünleri kestane karşılığında vermeye bile razı oldu.

Yine kestane satmak için dışarı çıktım. Timur Abi'ye 'Dün benden kestane alacağını söylemiştin' diyerek kestane sattım. Ne? Bütün Hulusililer Timur Abi'yi kandırıyordu. Zaten adam kestanenin tanesine 1 kuruş ödediği için 10 kestaneyi 10 kuruşa alarak beni kaşla göz arasında kazıkladı.

Timur Abi'den sonra Lemi geldi ve bana "Ayşe için özel bir şey yapmak istiyorum. Kestanelerden gül buketi yapar mısın Kamil Abi?" diye sordu. 11- 12 yaşlarında minik bir çocuk olduğundan aklı sıra Ayşe'ye evlenme teklifi edecekti. Ayşe de 10 yaşında falandı herhalde. Ben bir sanatçıydım, kestaneler de benim sanat eserlerimdi. Kestanelerden tekinin kabuğunu soyup bıçakla kestaneye gül şekli verdim. "Yüzük de ister misin?" Bilmiş bilmiş yanıtladı. "Gerek yok ben ona tek taş aldım zaten." Ve cebinden bir taş çıkardı. Bana konuşma Fırsatı vermeden tek taş ve gülle oradan ayrıldı.

HULUSİ MAHALLESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin