Apar topar merdivenlerden tırmandım. Tırmandım dediğime bakmayın bir basamak çıkıp kendime bir dinlenme molası verdim. Yaşlılıktan falan değil, herkes yorulur. Ne yaşlanması kız sen daha gençliğinin baharındasın. Üst kata çıkmaktan vazgeçerek ayakkabılarımı almadan terliklerimle dışarı çıktım. Sporumu hiç aksatmazdım. Evin önüne çıkıp sabah sporuna başladım. Beni gören Samet merakla "Neden sokağın önünde esniyorsun ana? Uykun varsa geç içeri uyu." dedi. Ah oğlum ah bir ikizi Sinan gibi olamadı. "Uykum falan gelmedi, spora başlamadan esneme hareketi yapın diyorlar o yüzden esniyorum." Samet kafasını sallayıp "Benim neden böyle olduğum belli, ana tarafına çekmişim." dedi. "Evet bir de baba tarafına çeksen ne olurdun onu düşün." Samet'e ağzının payını verip eve döndüm. Esneme hareketi yorucu bir egzersizdi.
Televizyonu açıp MTV izlemeye başladım. Odaya bangır bangır bir ses yayılırken kulağımın yerinde olup olmadığını kontrol ettim. AB/CD her ne zımbırtıysa bana göre değildi. Kanalları değiştirip bir aksiyon filminde karar kıldım. Maceracı ruhum asla eskimiyordu. Filmdeki bir çatışma sırasında bende ellerimle tabanca yaparak tüküre tüküre çıkardığım ses efektleri ile ateş ettim. Ben ağzımla ses efekti yapacağım derken takma dişim yere düştü. Bu halimle muhtemelen filmdeki zombileri andırıyordum. Sonuçta zombiler hiç yaşlanmaz. O sırada mutfaktan büyük bir gürültü koptu. Kanepede doğrulmaya çalıştım ama baklavalar benim midemdeydi karnımın üzerinde değil o yüzden birkaç denemenin ardından pes ederek kendimi yere attım. Yerden, masanın da yardımıyla ayağa kalktım ve mutfağa yöneldim.
Zeki karşımda duruyordu. 30'lu yaşlarda olmasına rağmen mahalle yöneticimiz seçilmişti. Gerçi bunun sebebi tek adayın kendisi olmasıydı da neyse. Aynı zamanda da çilingirdi. Mutfağın camını kırıp içeri girmişti. Gürültüyü kocam olacak o meymenetsiz de duymuş olacak ki yanımda bitivermişti. "Oğlum ne oldu yine?" diye sordu kocam Kinyas. Ne sakin herif, insan azıcık da olsa sinirlenir çocuk resmen mutfağımıza camı parçalayarak girdi. Adam bu kadar sakin olunca karşısınındakinin de enerjisi düşüyor valla. Zeki cevap olarak "Birinin evine zorla girmek...Tamam." dedi. Bu çocuğu gördükçe oğullarım Sinan ve Samet'in kıymetini biliyordum. Nasıl ben bu yaşlı bedene sıkışmış bir gençsem onun da içinde yaramaz bir çocuk yatıyordu. Yatsa yine iyi bu resmen Zeki'nin içinde halay çekiyordu. Ölmeden önce yapılacaklar diye bir zımbırtı hazırlamıştı Zeki. Ve teker teker orada yazan maddeleri gerçekleştiriyordu. Kinyas "Oğlum sen çilingir değil misin? Niye zorla kapının kilidini açıp girmek yerine pencereyi kırdın?" diye sordu. Zeki biraz düşündükten sonra "İyi fikir bir dahakine öyle yaparım." dedi. Çocuğa tezgahta bulduğum havluyla vururken "Oğlum bence annem senin ismini koyarken bir hata yapmış." dedim. Karşı evden başını uzatan Nurcan "Bence esas hatayı bunu doğururken yapmış. Bir türlü beni zeka patlaması Nurcan Teyze'ni örnek alamadın." diye lafa atladı. Mahallede herkes Zeki'den payına düştüğü kadar çekmişti. Gerçi Fulya payına düşenden çok daha fazlasını çekmişti de neyse. Ama ne kadar çoğumuz ona sinir olsak da onsuz bir Hulusi Mahallesi olamayacağını da biliyorduk. Mahalledeki her türlü sorunu Zeki çözüyordu.
Mahallenin adı zamanla unutulduğundan buranın en büyüğü olan 104,5 yaşındaki Hulusi Dede'nin adını almıştı. Hulusi Dede'nin gözümüzde ayrı bir yeri vardı. Bu mahalleye daha çocukken taşınmıştı. Yani Hulusi Dede en az mahallemiz kadar eskiydi.
Kinyas Zeki'ye üzerindeki cam kırıklarını temizlemesi için bir bez verdi. Yahu bu adam beni çıldırtacak. İnsan bir sinirlenir, sopayla falan kovalar bizimki neredeyse camın parasını almayıp üzerine para ödeyecek. Neredeyse dediğime bakmayın cidden öyle yaptı. Çoçuğa hayallerinin peşinden koştuğu için harçlık verdi. Zeki'yi kovaladıktan sonra zavallı mutfak camımın ruhuna bir El Fatiha okudum ve işe koyuldum. Yüz maskesi tarifinde yazan malzemelere baktım. "Bir adet Boynuzlu Kavun, 1kg Jabuticaba, yarım Ekmek Meyvesi, üç yumurta ve bir bardak süt." Bunlar BİM'de var mıdır acaba?
BİM'e gitmeye üşenip bizim mahallenin marketi Bağri Market'e gittim. Marketin sahibi Bahri 50'lerinde boğazına son derece düşkün bir adamdı. Markette gittiğimde elindeki bira şişesiyle koltukta sızmıştı. Evet, bir de ayyaşın tekiydi. Kuruyemişler her tarafına dökülmüştü. Onun bu haline alışmıştık artık o yüzden markete gelen yanında bir kova su getirirdi. İçine biraz da tuz kattığım suyu Bahri'nin kafasına boşalttım. "Gözlerimmmmmmm..! Ülen hangi pi- Sen miydin Azize Abla az kalsın ağzımdan kötü bir laf çıkacaktı." Gözlerimi sinirle kısarak "Ben şimdi göstercem sana kötü lafı! Bana şu listedekilerden lazım." dedim ve listeyi eline tutuşturdum. Bahri mahalleyi bile yiyebilecek kapasiteye ve isteğe sahip olmasına rağmen kilolu değildi. Artık yedikleri nereye gidiyorsa... Kare suratında pala bıyıkları ve kafasında da saç mı yoksa yemek artığı mı diye düşüneceğiniz türden az ve seyrek saçları vardı. Bu nedenle hafif yaşlı gösteriyordu.
Listeme bakıp "Hangi dilde yazdın sen bunları abla?" dedi. "Çince yazdım hatta o yüzden daha Türkçe'yi bile doğru düzgün konuşamayan bakkalımıza getirdim. Benim tepemi attırma, ver şu listedeki şeyleri!" O sırada içeri Hamdi girdi. Hamdi namıdiğer Ankaralı Balıkçıydı. Balıkçılığa merak sarmış ama Ankara'da yaşadığı için Eymir'de, Gölbaşı'nda balık tutmuş. Emekli olduktan sonra da İstanbul'a bizim Mahalleye taşındı. "Azize buna bağırmana bile değmez. Tuvalet kağıdının bile çakmasını satıyor." Hamdi'nin bu sözünün üzerine Bahri kendisini savunmaya geçerek "Görende kıçını ipek mendille siliyor sanacak." dedi. Bir anda içeri giren Nurcan "Görenin bunları söyleyecek kadar yaşayacağını sanmıyorum. Yani ben yaşarım ama ben Nurcan'ım, bir istisnayım." dedi. Nurcan ve Hamdi 60'larındaydı. Nurcan kendini beğenmiş değildi, resmen kendine sırılsıklam aşık olmuştu. Ve bu aşk nasılsa yaşlandıkça alevlenmişti.
Listemdeki malzemeleri Bağri Market'te bulamayacağımı Bahri Ekmek Meyvesi diye ekmek ve meyve verince anlamıştım. Bahri markete kendi adını vermek istemişti ve kendi adını yanlış yazan bir adamdan bekleneceği şekilde bunu başarmıştı. Mahallelinin bir kısmı baktıkça gülmek için Bahri'ye hatasını söylememişti bir kısmı da Bahri isminin Bağri şeklinde yazıldığına karar kılmıştı. Bu durum bir keresinde mahalleye bir kriz bile yaşatmıştı. Bahri diyenlere karşı Bağri diyenler, mahallede okuma yazması olmayanların da olduğu düşünülürse bütün mahallenin bu tartışmaya katılması biraz tuhaftı. Neyse ki en sonunda Zeki bütün mahalleye baklava ısmarlayınca olay tatlıya bağlanmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HULUSİ MAHALLESİ
ComédieBurası sorunların baklavayla çözüldüğü, kendilerine gülmeyi bilen insanlarla dolu, merakın bulaşıcı olduğu, her daim samimi ve sıcak bir havaya sahip, geleneklerini yaşatan, her çeşit insanı içinde barındırmaktan çekinmeyen Hulusi Mahallesi. Ne diye...