onuncu sayfa

1.4K 127 15
                                    

Şaşkınlık bedenimi kanatları altına almıştı. Bir kadın neden beni koruması gerektiğini söylemişti ki? Hele ki Newt'e.

N

eden Newt?

"İyi misin?" Newt'in kadifemsi sesini duyunca kendime geldim. Kafamı onaylarcasına salladım. Sakince ayağa kalktım ve odamdan çıktım. Biraz düşünmem gerekiyordu, son zamanlarda çok garip şeyler yaşanıyordu ve ben ne yapmam gerektiğini bilmiyordum.

Çiftlik Evi'nin gıcırdayan merdivenlerinin seslerini ilk kez görmezden geldim. Ölü Kafalar'a yürümeye başladım. O çocukla tanıştığım yere gelince durdum. Adı neydi ki? Mike olması gerekiyordu.

Onunla tanıştığım yere oturdum ve yerdeki kopardığım papatya yapraklarını görünce ofladım. Kafamı büyük ağacın gövdesine yasladım.

Burası cehennemdi.

Sanki burası cehennemin en ücra köşesiydi, biz ise suçlulardık.

Tutsaktık.

Biz cehennemin tutsaklarıydık.

Neden hiçbir şey hatırlamadan uyanıyordum? Neden 60 çocuğun arasındaki tek kızdım? Neden bir Labirent vardı? Neden kimse bizi kurtarmıyordu?

Ailem beni unutmuş muydu? Bir insan nasıl çocuğunu unutabilirsiniz ki...

Bir insan nasıl çocuğunun hafızasını silip, onu ölüme yollayabilirdi? Bir anda gözyaşlarım gözlerime hücum etti. Birkaç damla aktı usulca. Sessizliğim kendini yok etmişti. Hıçkırarak ağlamaya başladım. Kafamı dizlerime dayadım. Kollarımı bacaklarıma sardım ve ağlamaya devam ettim.

Ben bu hayatı hak etmiyordum. Biz bunu hak etmiyorduk.

Normal gençler gibi olmak istiyordum ama normal gençler nasıl olur, onu bile bilmiyordum.

Lanet olası beynim tüm anılarını silmişti. Sadece bilgiler. Sadece bilgiler kalmıştı, onları da kim öğretti bilmiyordum.

Haykırdım. Nefret, özlem, acı dolu bir haykırıştı. Ayak sesleri duydum ama umursamadan ağlamaya devam ettim. Birinin önüme geldiğini hissediyordum. Saçımda bir el hissettim. "Venüs.." Erkeksi bir ses kulaklarımı doldurdu. Yanıma oturduğunu hissettim. Kafamdan tuttu ve göğsüne yasladı. "Ağlama." dedi.

"Biz bunu hak edecek ne yaptık, Newt?" dedim mırıltıyla.

Kafamın üstüne minik bir öpücük kondurduğunu hissettim. Boğazımdaki büyük yumruğu hissedebiliyordum. "Hiçbir şey. Hiçbir şey yapmadık. Ağlama artık."

-

GÖZETİM NOKTASI:

"Neden ağlıyor?" dedi soğuk bir şekilde kadın. Görevli hemen kızın kontrol alanına girdi. "Efendim, duygu patlaması gibi bir durum. Bütün duygular eşit oranlı. Nefret, üzüntü, mutluluk, şaşkınlık, korku. Tüm duyguları aynı anda yaşıyor. Bir nevi sinir krizi diyebiliriz." dedi.

Bayan Vivian, nazik bir şekilde kafasını salladı. Giydiği kalem eteğin uçlarını tuttu ve arkasını dönerek yürümeye başladı. Odasına gelince hızla içeri girdi ve sandalyesine oturdu. Kafasını ellerinin arasına aldı ve titrek bir nefes aldı. Gözlerini kapattı ve içinden 10'a kadar saydı.

Geçecek.

İçinden sürekli bunu tekrarlıyordu. Bayan Vivian her zaman realist bir insan olmuştu. Her şeyin bir gün biteceğini biliyordu. Hiçbir şey sonsuza kadar sürmezdi, bunun bilincindeydi.

Kızını öyle bir yere göndermek istemezdi ama mecburdu. Dünyayı kurtarabilirdi, kızı dünyayı kurtarabilirdi. Tüm bu acılara son verebilirdi. Hep bunu düşünüyordu.
Sürekli kızını izliyordu.

Damon'un dikkatini çekmişti. Zaten o lanet herifin dikkatini çekmeyen bir şey yoktu ki. Lanet olası dikkatli pislik.
Damon'a karşı tek bir duygu vardı içinde. O da nefretti. O adam Lydia'nın canını sıkmaktan başka bir şey yapmıyordu.

Kapısının çalındığını duyduğunda kendini toparladı. Eliyle saçını kontrol etti ve giydiği beyaz gömleğe baktı. Her şeyin iyi olduğuma karar verdikten sonra, "Girin." diye seslendi.
Kapısı açıldı ve içeri Damon'un sekreteri girdi. Sara iyi bir kızdı. Tek kötü yönü adamın için çalışmasıydı.
"Bir şey mi oldu?" dedi Lydia nazikçe.

Sara tebessüm etti. "Bay Green sizi odasında bekliyor." dedi.

Lydia gözlerini devirmeden için kendini zor tuttu. "Birazdan geleceğim öyleyse." dedi.

Sara kafasını salladı ve gülümseyerek odadan çıktı. Lydia, Sara odadan çıkar çıkmaz derin bir nefes alıp gözlerini devirdi. Suratına kondurduğu sahte gülücüğü kaldırdı. Masasının üstündeki dosyaları düzenlemeye başladı. O adamı hemen görmek istemiyordu. Düzenlemesi bitince homurdandı. Ayağa kalktı ve mavi kapısına ilerledi. Odasından çıkınca adımlarını Damon'un odasına yöneltti.

Kim bilir ne saçmalayacak, diye düşünürken kapının önüne gelmişti. Geldiğini belirtmek adına kapıyı üç kere tıklattı. İçerden komutu durunca yavaşça kapıyı açtı.

Damon sandalyesine oturmuş elinde kahvesi ile Lydia'ya bakıyordu.
"Bayan Vivian! Buyurun oturun lütfen." dedi. Lydia kapıyı kapattı ve mavi koltuğa oturdu. Gözlerini Damon'a dikti.

"Bir sorun mu var?"

"Sanırım." dedi Damon'a gözlerini Lydia'dan ayırmadan.

"Ne çeşit bir sorun bu peki?" dedi Lydia. Damon yavaşça ayağa kalktı. Elindeki fincanı masasına koydu. Gözlerini Lydia'dan ayırmadan masanın etrafını dolandı ve kadının önündeki koltuğa oturdu.
"Sadede gel artık, Damon." dedi Lydia sabırsız bir şekilde.

"Pekala." dedi Damon ve derin bir nefes aldı. "Ava'nın dikkatini çektin. Sürekli Venüs ile ilgilenmen, günlük bilgilerini kontrol etmen... Her şeyinle Ava'nın dikkatini çektin."

Bayan Vivian, oturduğu koltukta dikleşti. "Ava Paige uzun zamandır burada değil." dedi kendinden emin bir şekilde.

"Burada olmaması burayla ilgilenmeyeceği anlamına gelmez. Ayrıca, geliyor. Birkaç gün sonra." dedi Damon.

"Peki beni neden çağırdın? Bunu Söylemek için olmadığını biliyorum Damon."

Damon ellerini birbirine vurdu. "Ava bir karar verdi."

"Ne kararı?"

"Kötü ve zor bir karar."

Lydia öfkeyle ayağa kalktı. "Daha açık konuş!" dedi.

Damon aynı Lydia gibi ayağa kalktı ve karşısına dikildi. "Venüs'ü Labirent'e sokacağız, Lydia. Venüs, Ava geldiği zaman Labirent'e girecek. Aksi bir hareket yaparsan, cezalandırılırsın. En kötü şekilde."

v for venus | themazerunner.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin