üçüncü sayfa

2.2K 181 31
                                    

iyi okumalar.

*** 

Yattığım yerden yavaşça doğruldum. Kapanan duvarların ardından Newt beni adı Çiftlik Evi olan bir yere getirmişti. Beni bir odaya götürmüş ve dinlenmem gerektiğini söylemişti.

Ben ise ilk bir saat yamuk pencereden Kayran'ı izlemiş, kalan saatlerde ise düşünmüş veya uyumuştum. Şu anda hava karanlıktı. Akşam olmuştu. Odanın kapısına ilerledim. Çiftlik Evi'nin gıcırdayan merdivenlerini düşme korkusuyla indim ve dışarı çıktım. Şu anda burada bir kız olmasını diledim. Bir kız olmasını ve onunla dertleşebilmeyi diledim. Ona kim olduğumu hatırlamadığını söylemek istedim ama burada erkekten başka bir şey yoktu. Belki de hiç olmayacaktı.

Yürümeye başladım. Çiftlik Evi'nin tam tersi yönde bir kulübeye yürüdüm. Kapıyı iterek içeri girdim ve etrafı dolaşmaya başladım. 

Etrafta bıçaklar ve kurumuş kana benzer şeyler vardı. Yüzümü buruşturarak yürümeye devam ettim. Bir kapı gördüm ve ona yaklaşarak açtım. Burası birçok hayvanın olduğu bir yere açılıyordu. Keçiler, kuzular, domuzlar, tavuklar, civcivler vardı. Ve bir adet köpek. Köpek Golden türüydü. Bir an bunu nereden bildiğimi düşündüm. Köpek cinslerini bile biliyordum ama kimin öğrettiğini bilmiyordum.

Ofladım ve yatmakta olan köpeğe yaklaştım.

Uykulu gözlerini açtı ve bana baktı. Hemen yerinden kalktı ve koşmaya başladı. Kaçıyor muydu? Onu korkutmuş muydum yoksa sadece oyun mu istiyordu? Kıkırdadım. Buraya geldiğimden beri ilk kez güldüğümü fark ettim ve peşinden koşmaya başladım. Köpek ormana girince durdum ve derin bir nefes aldım. Koşmaya devam ettim. Akşam olmuştu ama ormana girince parlayan ay bu sefer hiç görünmüyordu.

Etraf kapkaranlıktı ve bu beni ürkütmüştü. Geldiğim yöne yürümeye başladım fakat hesapta olmayan şey etraf zifiri karanlık ve önümü bile göremiyor olduğum gerçeğiydi.

Olduğum yerde durdum ve derin bir nefes aldım. Adımlarımı küçük ve temkinli atmaya özen gösteriyordum. Karanlıkta parlayan bir şey dikkatimi çekti. Kırmızı iki küçük ışık karanlığa inat cıvıl cıvıl kızıllıklar saçıyordu. Ona doğru yaklaştım ve dokunmak istedim. Parmaklarımı kırmızı küçük ışığa uzattım. Neredeyse dokunacağım sırada bir el bileğimi kavradı ve beni hızla kendine çevirdi. Korkuyla dudaklarımdan küçük bir çığlık çıktı fakat ellerin sahibi boştaki eliyle ağzımı kapattı. Sırtım sert bir şeye çarpınca onun ağaç olduğunu anladım. 

Geçen birkaç saniyenin ardından tanıdık ses kulaklarımı doldurdu. 

"Ağzını açacağım ama bağırmayacaksın," Kafamı salladım."Tanrım! Senin derdin ne, Newt?! Az daha altıma yapıyordum." dedim hızla.

Yüzünü göremiyordum ama nefesini çok yakında hissediyordum. Bana doğru eğilmişti. Karanlığa iyice alışan gözlerim Newt'in gözlerini seçebildi. "Altına lülelemek için pek iyi bir zaman değil, Çaylak." dedi.

"Lülelemek de ne demek? Ayrıca söylemiştim. Adım Venüs. zor değil. Ve-nüs. İki hece, beş harf." 

"Kusura bakma, Çaylak." Gülümsediğini hissettim.

"Artık bileğimdeki elini çeker misin? Sanırım morarmak üzere..." dedim. Ne yaptığını fark etmiş olacak ki elimi hızla bıraktı. Ama bana hala aynı yakınlıkta duruyordu. Bir kolunu ağaca yasladı. "O dokunmaya kalktığın şeylerden uzak dur. Yoksa burada elin olmadan yaşarsın." dedi.

"Ne yani beni tehdit mi ediyorsun?" dedim hayretle. Gözlerini devirdiğini hissettim. "Hayır, seni budala. O şeylere biz Bıçak Böcek diyoruz. Dokunmadığın sürece sana bir şey yapmazlar ama dokunursan eğer," dedi ve boştaki eliyle bileğimi tutup parmaklarıyla keser gibi tüm bileğimde dolaştırdı. "Bu narin bileğin devamında kullanabileceğin bir el olmaz." 

v for venus | themazerunner.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin