Ruhlar kalesinin kuzeyinde tamamen buzdan oluşmuş, daha doğrusu en iyi beyaz cadıların senelerce uğraşarak yaptığı devasa kule. Buz kule. Ruhlar kalesini kara büyücülerden korumak için yapılmış 5 kuleden birisi.Sadece ikisinde büyücü var, diğer üçü göz korkutmak için yapılmış küçük kuleler. En büyük ve içerisinde en çok büyücü yerleştirilmiş olan kule Buz Kule. Kuleyi baş cadı Niella yönetiyor. Niella'nın en iyi cadılarından olan kızıl cadı Eva, diğeri ise beyaz cadı olan Doanna. Sadece ikisi bile yüzlerce acemi kara büyücüye bedel. Bunların dışında onlarca büyücü bu kulede eğitim görüyor.
Biraz kızıl cadılardan bahsedelim.
FLASHBACK İÇERİR
Kızıl cadılar ne iyi nede kötüdür. Uzun yıllar boyunca iyi ile kötünün savaşından kaçmaya çalıştılar, kafalarına buyruk ve özgürlüğüne düşkün insanlardı. Fakat nihayetinde savaşın içine girmek zorunda olduklarının farkına vardılar. İyi veya kötü. Bazıları karanlığı takip etmek istiyorken bazıları ise ışığı takip etmek istiyordu. Hatta bazıları özgürlüklerinin her şeyden önemli olduğunu söyleyip kimseden emir almak istemediklerini, savaşırlarsada sadece kızıllar için savaşacaklarını söylüyordu. Fakat bunların hiçbirisi gerçekleşemedi. Kendilerini aniden savaşın ortasında buldular. Kızılların savaşa ortak olmak için hazırlandığını duyan kara büyücüler onlara seçenek sunmak istemiyordu. Yaşadıkları Dumbroge kalesine saldırdılar.
Kızıllar ya karanlığı seçecekti, yada ebedi karanlığı. Ölümü. Çoğu karanlık için hizmet etmeyi seçti. Aralarından çok azı ise onuru ve özgurlükleri için hayatını feda etti. Bu azınlığın arasında Eva'nın anne ve babasıda vardı. Eva'nın önünde ikisinide acımadan öldürdüler. Eva, 14 yaşında bir kızdı. Ailesi öldürülürken gözünden tek bir yaş gelmedi, gözünü dahi kırpmadı. Eğer zayıf olduğunu gösterirse ona acımayacaklarının farkındaydı. Çünkü sadece bir çocuktu. Sıra Eva'ya geldiğinde Eva'nında ölmeyi seçeceğini sanan büyücüler gülerek sordu: "Karanlık mı? Sonsuz karanlık mı?" Eva, biraz önce annesinin ve babasının gözleri önünde öldürüldüğü gerçeğini zihninin derinlerine sakladı. Soruyu soran büyücünün gözlerine baktı. Hiç tereddüt etmeden: "Karanlık." dedi. Büyücü kısa bir süre Eva'nın gözlerine bakmaktan alıkoyamadı kendini. Kan kırmızısı. Hatta kandan bile daha kırmızıydı gözleri. Saç rengi diğer kızıllardan farklı olarak siyahtı. Hatta bu yüzden diğer kızıllar tarafından "Morgmolus" diye çağırılırdı. -Morgmolus, şeytana itaat eden anlamına gelir.- Büyücü zihnini sallayıp Eva'yı kolundan tuttu ve kapıya doğru salladı. "Yürü!" diye bağırdı. Eva, biraz yerinde bekledikten sonra kendini düzeltti. Omuzlarını kaldırdı ve evinden çıktı. Karanlığı seçen bütün kızıllar gibi Karanlık Kale'ye götürülmek üzere bekliyorlardı. Çok geçmeden yola koyuldular. Karanlık Kale'ye vardıklarında kızılların hepsini bir köle gibi boğazlarından zincirle birbirlerine bağladılar ve eğitim alanına götürdüler. İşlerine yarayacaklarını düşündüklerini eğitime alıp diğerlerini, öldüreceklerdi. Fazlalığa ihtiyaçları yoktu, pekte misafirperver sayılmazlardı kara büyücüler. Vroka, kara büyücülerin eğitim lideri. Baştan başlayarak bütün kızılları süzdü. Pek hoşnut görünmüyordu karşısında gördüklerinden. Zincirin sonunda Eva duruyordu. Vroka, Eva'ya kadar geldiğinde Eva'nın yüzü yere dönüktü ve saçları yüzünün önüne geliyordu. Vroka: "Kafanı kaldır." dedi sakin bir sesle. Eva hareket etmedi. Vroka, bu sefer Eva'nın boynunu avuçları arasına aldı ve havaya kaldırdı. Kızın korkudan çığlıklar atmasını bekliyorken, Eva sadece karşı koyamadığı bir şekilde titriyordu. Ses çıkarmadı, yalvarmadı. Nefesi tükenmek üzereyken Vroka olduğu yerden Eva'yı serbest bıraktı. Eva dizleri üzerine düştü. Kısa bir süre orada kalıp nefesini düzene soktu. Daha sonra hiçbir şey olmamış gibi ayağa kalktı ve tekrar kafasını eğdi. Vroka, Eva'nın çenesinden tuttu ve kafasını kaldırdı. "Adın ne senin?" diye sordu yüzünde soğuk bir gülümsemeyle. Eva, gözlerini Vroka'nın gözlerine dikti. Vroka, Eva'nın gözlerinden kendini görebiliyordu, kendi yüzündeki donukluğu görebiliyordu. Eva, yavaşça dudaklarını oynatti ve cevap verdi: "Eva, benim adım Eva." dedi. Vroka yutkundu. Elini Eva'nın çenesinden çekti. Arkasında duran iki büyücüye bir kaç kişiyi gösterdi fakat Eva'yı işaret etmedi. Büyücülerden bir, Vroka'nın gösterdiği kızılların zincilerini çözdü ve takip etmelerini söyledi. Diğer büyücü ise zincirli kalan kızılları zamanı gelince öldürmek üzere Koridor Zindanı'na götürdü. Hepsini ayrı ayrı hücrelere kilitledi. Eva, yere çöktü. Kafasını dizleri arasına aldı ve kollarıyla dizlerini sardı. Öylece beklemeye başladı. Diğer kızıllar hayatlarınım bağışlanması için yalvarıyor, ağlıyorlardı. Eva, sadece bekliyordu. Çok geçmeden hücresinin kilidinin açıldığını duydu. Kafasını kaldırdı. Bir kara büyücü kilidini açmıştı ve Eva'ya onu takip etmesini söyledi. Eva, yerden destek alarak ayağa kalktı. Büyücü önde o arkada yürümeye başladılar. Zindan o kadar uzundu ki bitmek bilmiyordu. Bu yüzden zindanın adı Koridor Zindanı olmuştu. Bir süre sonra zindandan çıktılar. Eva'nın üzerindeki giysi yırtılmış ve toprak içerisindeydi. Yüzü, çamurlanmış ve kirliydi. Büyücü ona baktı ve: "İlk önce seni temizlememiz gerek." dedi. Eva'yı büyük bir salonun kapısına götürdü. Kapıyı açtı. "İçeride seni bekliyorlar." dedi ve çekildi. Eva, büyücünün yüzüne baktı ve sonra tekrar önüne döndü. Yavaş adımlarla salonun içerisine ilerlemeye başladı. Çok sıcak ve etrafta çok fazla buhar vardı. Salona girdi, yürürken etrafı izliyordu. Büyük havuzlar vardı. İçerisinden sıcak su buharları çıkıyordu. Kadınlar yıkanıyordu, içeri giren Eva'yı görünce hepsi ona bakarak yıkanmaya devam ediyorlardı. Sağ tarafında bir kadın Eva'ya işaret parmağıyla "Buraya gel küçük kız." diyordu. Garip olan bunu derken diliyle dudaklarını yalıyordu. Eva' o kadını izlerken önünde bir şeye çarptı. Yüzünü ona döndü. Yaşlı bir kadına çarpmıştı. Eva'ya: "Dikkatli olsan iyi olur, o kadına yem olmak istemezsin. Körpeleri çok sever." dedi gülümseyerek. "Ben Nawa, buranın bekçisiyim gibi bir şey. Senin yıkanmana yardım edeceğim." dedi ve arkasını döndü. Yürümeye başladı. Eva tekrar sağ tarafındaki kadına baktı, yutkundu ve buharlar arasınsa kaybolmak üzere olan Nawa'yı takip etmeye başladı. Salon çok büyüktü. Uzun bir koridor ve koridorun her iki tarafında çokça havuz vardı. Tam olarak göremiyordu çünkü buhar görüşünü engelliyordu. Salonu süsleyen uzun şeritler halinde üzerine şekil çizilmiş duvarlar vardı. Nawa, bir havuzun başında durdu. "Üzerindekiler çıkar." dedi Eva,ya. Eva, "Senin önünde mi?" dercesine Nawa'ya bir bakış attı. Nawa anlamış olsa gerek ki birdaha tekrarladı. Kafasını Eva'nın kafasının önüne getirerek: "Üzerindekiler çıkar küçük hanım." dedi ve gülümsedi. "Su tam kıvamında, seni temizlememiz gerek." Eva, Nawa'ya birkez daha baktı ve kafasını eğdi. Elbisesini omzundan aşağı attırdı. Omuzlarından tutarak bacaklarına kadar çekti. İç çamaşırı giymiyordu. Çırılçıplak bir şekilde duruyordu. Nawa, havuza girmesini söylemek yerine eliyle havuzu gösterdi. Eva, buharların yükseldiği havuza baktı. İlk önce ayağını sokarak suyun sıcaklığına baktı. Sokar sokmaz irkildi, su biraz fazla sıcaktı. Nawa: "Sıcak su seni rahatlatıcaktır. Hadi kızım." dedi. Eva, diğer ayağınıda havuzun içerisine attı ve yavaşça vücudunun tamamını suyun içerisine soktu. Vücuduna yayılan aşırı derecede rahatlatıcı bir şey hissetti. Orgazm olur gibi kafasını kaldırdı. Nefes alışverişi hızlandı. O sırada Nawa, bir bezle Eva'nın sırtını sıvazlıyordu. "Adın Eva, doğru mu?" diye sordu. Eva cevap vermedi. "Çok güzel bir isim." dedi gülümseyerek Nawa. Eva'nın sesi çıkmıyordu. Yıkandıktan sonra Nawa'nın yardımıyla havuzdan çıktı. Eva, yaşına göre oldukça uzun ve güzeldi. Nawa, giymesi için yeni bir elbise verdi Eva'ya. Elbise kırmızı renkli, sade ve uzundu. Tam Eva'ya göre. Eva elbiseyi giydi ve salonun çıkışına doğru yürümeye başladı. Nawa gidişini izliyordu. "Dikkatli ol, küçük kız." dedi arkasından. Eva, Nawa'yı duydu. Yürümeyi birkaç saniyeliğine bıraktı fakat arkasına dönmedi, cevap bile vermedi. Kafasını kaldırıp yürümeye devam etti. Kapıda onu bekleyen bir büyücü vardı. Takip etmesini söyledi Eva'ya. Beraber çok sayıda merdiveni çıktılar. Merdivenin sonunda simsiyah bir kapı vardı. Büyücü kapıya iki kere vurdu. Kapı yavaşça açılmaya başladı. Eva, ağır adımlarla içeri doğru yürümeye başladı. Devasa bir tahtta oturan çirkin yüzlü biri vardı. Yüzünün büyük bir bölümü yanmıştı ve yanıklar siyah renkliydi. "Yaklaş." dedi Eva'ya. Eva, tahtta oturan büyücünün yanında ayakta duran Vroka'yı farketti. Çirkin suratlı büyücü ağır ağır ayağa kalktı. Eva'nın yanına doğru yürümeye başladı. "Bahsettiğin kız, bu mu? diye sordu Vroka'ya. Vroka: "Evet, kara üstat." diye cevap verdi. Eva'nın boynuna doğru eğildi, içine çekerek kokladi. Kafasını aniden geri çekti. Tahtına doğru ilerledi ve tekrar oturdu. "Ne istiyorsan yapabilirsin." dedi Vroka'ya. Vroka, kafasını eğdi. Eva'yı da alıp salondan çıktı. O günden sonra kendisi için eğitmeye başladı. Büyüleri, savaş taktiklerini, atalarını her şeyi beraber yapıyordular. Eva, 18 yaşına geldiğinde güzelliği inanılmaz bir hal almıştı. Bütün Karanlık Kale ondan bahsediyordu. Umrunda değilmiş gibi davranan Vroka'da bu güzellikten etkilenmişti tabi ki. Eğitim sırasında sık sık Eva'yı izlerken bulurdu kendini, Eva ona baktığında ise gözlerini kaçırırdı. Çünkü asla birlikte olamayacaklarını biliyordular. Tutsak bir kızıl cadı ve Karanlık Kale'nin eğitim lideri Vroka. İmkansızdı. Eva, güzelliğinin farkındaydı. Vroka'yı etkilediğini biliyordu. Eva bu durumdan yararlanarak Vroka'ya yaklaştı. Bir nefes kadar yakındılar. Vroka'nın nefesi Eva'nın burnu değiyordu. Eva, Vroka'nın gözlerinin içine baktı. "Benimle gel." dedi. Vroka bir şey diyemedi. Sadece Eva'yı izliyordu. Daha önce hiç bu kadar yakınlaşmamıştılar, büyülenmişti. Kafasını onaylar gibi salladı. Eva: "Gün doğmadan benimle demir kapıda buluş, seni bekliyor olacağım." dedi. Vroka'yı yanına çekip daha sonra kara üstada her şeyi Vronka ayarlamış gibi gösterecekti. Ailesini öldürenleri içeriden yok edebileceğine inanıyordu. Ertesi gün doğmadan, Eva yanında sadece asasıyla birlikte kaldığı odasından çıktı. Üzerinde kırmızı, her yerini saran bir pelerin vardı. Demir kapıya gitti, beklemeye başladı. Bekledi, uzun süre bekledi. Sanki biraz sonra olacakları hissediyormuş gibi panik yapmaya başladı, nefes alış verişi hızlandı. Kalenin çanı bir kere çaldı durdu, daha sonrasında bir kez daha çaldı. Çanın iki kez çalması birilerinin kaçmaya çalıştığını gösteriyordu. Eva, sadece Vroka'yı beklerken Vroka yanında 4 büyücüyle birlikte geldi. Eva, kandırılmıştı. Kendi oyunu içinde ona oyun oynamıştı. Vroka: "Gerçekten zeki bir kadın olduğuna inanıyor musun? Cadı." dedi. Eva soğukkanlılığını koruyarak: "Beni sen eğittin üstat, unuttun mu?" dedikten hemen sonra pelerininin köşesinden tuttu, yüzüne doğru çekti ve kızıl şekilsiz bir dumana dönüştü. Gökyüzüne yükseldi, demirlerin arasından geçip kalenin dışına çıktı.Vroka yanındaki büyücülere "Gidin! Gidin ve onu bana getirin!" diye bağırdı.
Büyücülerde hızlıca siyah duman şekline bürünüp Eva'nın peşine düştüler. Fakat Eva kaçmıyordu, demir kapının önünde arkası dönük bir şekilde gelmelerini bekliyordu. Büyücüler yavaşça yere indiler. Eva hareket etmiyordu. Kara büyücülerden biri Drage, Eva'ya doğru bir adım daha attı. Korkuyordu. Eva hala hareketsiz, sadece bekliyordu. Saldırmalarını. Drage'ın ağzından kelimeler dökülmeye başladı, asasını Eva'ya doğru salladı: "Theriasse mhiora!" Gökyüzünden bir yıldırım Eva'nın başına doğru geliyordu, sadece bir kaç salise içinde Eva'nın vücüdünu tamamiyle yok edebilirdi. Eva, hiç zorlanmadan kül suretine büründü, küller kırmızı renkteydi. Yere saçıldılar. Drage ne olduğunu anlayamamış bir şekilde yere bakıyordu. Sadece Eva'nın yok olmadan önceki yere düşen küller duruyordu. Bir kaç saniye sonra Drage, ensesinde birinin nefesini hissetti. Eva. Hançerini çoktan Drage'ın sırtına saplamıştı. Diğer üç büyücü hiç beklemeden asalarını sallamaya başladı. Büyüler havada uçuşuyordu. "Xiakemus!" "Rhiontel'da miosa!" "Spelamiaus!" Eva'nın olduğu yerde siyah dumanlar çıkıyordu, her yer büyü kokuyordu. Dumanlar çekilmeye başladı fakat Eva orada yoktu. Ortalığı sessizlik bürüdü. Üç büyücü korkuya kapılmış bir şekilde büyü yaptıkları alana bakıyorlardı. Nasıl olabilirdi? Tam olduğu yere atmışlardı. Bir süre bir şey yapmadan beklediler. Ilık bir rüzgar esti yavaşça, Eva büyücülerden birinin arkasına iniyordu. Havadaydı, kızıl duman şeklinde. Büyücünün ensesinde kafası belirmeye başladı. Daha sonra duman kayboldukça bedeni yavaşça tamamlanmaya başladı. Büyücünün kulağına eğilip soğuk nefesini üfledi: "Merhaba."
Büyücünün ensesine işaret ve orta parmağını koydu: "Kreamus" dedi sessizce. Çok sakindi. Büyücü hareket edemedi, yere yığıldı. Diğer ikisi kaçmak için siyah bulut haline büründüler. Tam havalanıyorken Eva yüzüne bir gülümseme takındı ve "Bir yere mi gidiyorsunuz?" dedi. Asasını iyice kavradı. Kendine doğru çekti daha sonra kaçmaya çalışan büyücülere salladı: "Xiriansa!" Oldukça güçlü bir ses dalgası asasının havaya çarptığı yerden hızla ayrıldı. Siyah bulutlara çarpar çarpmaz insan haline bürünüp yere düştüler, kemikleri ufalanmış bir şekilde. Bütün bunlar olurken Vroka demir kapının önünde Eva'yı izliyordu. Her şey sona erince son kez Eva'ya baktı, arkasını döndü ve kaleye doğru yürümeye başladı. Eva'nın gitmesine izin vermişti. Eva, bir süre Vroka'nın gidişini izledi. Oynamaya çalıştığı oyun, işe yaramamıştı. Olduğu yerden geriye doğru yavaş adımlarla hareket etmeye başladı. Bir, iki, üç. Kızıl duman halinda ormanın karanlığına karıştı. kaderi onu Buz Kulede bekliyordu. En güçlü kızıl cadılardan biri olucaktı, oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEVALÜE: BELİRSİZ
FantasyKara büyücüler, mavi büyücüler ve beyaz cadılar arasında olan Dokunulmazlık Antlaşması; kara büyücülerin, mavi büyücüleri ve beyaz cadıları kendi amaçları uğruna köleleştirmesiyle tekrar alev almıştı. Kara büyücüler, gittikleri her yere ölüm ve kork...