Okuldaki bütün öğrenciler uyanmış, kahvaltı sırasına girmişti bile. Bunların içine Ician, Roda ve Eay'da dahildi. Herkes birbiriyle konuşuyor ve gülüşüyorlardı. Havada uçuşan kelimeler birbiri içerisine girmiş, ahenkli bir şekilde ortama ayak uyduruyordu. "Hey?! Sen iyi misin?" diye sordu Roda, Ician'a.
"İyiyim, bir şeyim yok."
"Yüzünden düşen bin parça." dedi.
Fakat yüzünden düşebilecek tek bir parçası dahi kalmamıştı.
Tekrar iyiyim dercesine yüzüne sahte bir gülümseme takındı ve kafasını hafifçe salladı. Üstüne çirkin tanınmayacak kadar iğrenç bir kişiliğe sahip olan yemekhanecinin bile ona pis pis bakışına aldırış etmemişti ilk defa. Tezgahın bir tarafında yemeği andıran görüntüler, diğer tarafında ise üzerine tükürülmüş kirli tabaklar duruyordu. At gibi aç olan birisinin bile iştahını kaçırmaya yetecek kadar berbat bir görüntüydü bu. Yeterince duygudan yoksun görünen yemekhaneci bile Ician'ın yüzündeki ifadesizliği farketmiş olsa gerek ki ağzını şapurdatarak konuştu. "Neyin var beyaz göt?"
"Çok düşüncelisin amca bey."
"Çok derin düşünürüm, çocuk." dedi ağzında kalmış tek tük dişlerini göstererek.
Ician'ın yüzü istemsizce, yeni limon yemiş gibi ir ifadeye bürünmüştü. Cevap vermemeyi tercih ederek yemek tablasını aldı ve sıradan çıktı. Saçlarını havaya dikmiş, uçlarını turuncuya boyamış değişik bir kız tiplemesinin yanından geçti ve üzerine dikilen gözlere aldırış etmeden her zamanki masasına oturmayı başarmıştı. Çok geçmeden akrobatik hareketlerle, adeta havadaki görünmeyen mikroplarla alay eden Eay geldi. "Roda nerede?" diye sordu Ician. "Geliyor. Yemekhanecinin olağanüstü çekiciliğine kapılmış olabilir gerçi, bilemiyorum." Kafasını biblo köpekler gibi sallayarak konuşuyordu, kaşlarının sabit kalmasınaa izin vermek istemiyor gibi bir hali vardı sanki. Yemekhanede konser veriyormuşçasına birbiriyle konuşan öğrencilerin sesi, Ician'ın düşüncelerinin arkasında duyduğu bir fon müzik gibi geliyordu. Sanki oturduğu masanın etrafına görünmez bir kalkan çekmiş, orada olan bütün insanlardan ayırmıştı kendini. "Aaah şu yemekhaneci yok mu? Beni benden alıyor." diyerek masaya oturdu Roda.
Ician, Roda'nın geldiğini farketmemiş olsa gerek ki yemeğini yememeye, kaşığını kullanarak pilavının tanecikleriyle desen yapıyormuş gibi tabağının kenarına dizmeye devam ediyordu. "Bu lalenin nesi var?" diye sordu Roda. Ician'ın yüzüne bakıyordu fakat soruyu Eay'a yöneltmişti aslında. Masadaki çok kısa süren bir sessizlikten sonra "Bana mı soruyorsun?" diye atıldı Eay. İlk önce Roda'ya daha sonra Ician'a hızlı bir bakış atarak ''Hey?!'' diye masanın ortasına harfleri fırlattı. Roda kaşığın kenarıyla Ician'ın kafasına vurdu. Metal bir kaşığın bir saça vurulması pek ses çıkarmamıştı fakat dikkat çekmek için oldukça iyi bir yöntem sayılırdı. Ician, neye uğradığına şaşırmış bir halde elini kafasına götürdü. Dudakları elinde olmadan büzüşük bir hale gelmişti ve o şekilde bön bön Roda'nın sıfatına bakıyordu. Kendini silkeledi ve "Ne sikim yaptığını sanıyorsun?!" diye çıkıştı. Kaşlarını hiç olmadığı kadar çatmıştı ve burnunun üzerinden geçen ince damar tekrar belirgin bir hal almıştı. Eay ve Roda kıs kıs gülerken Ician, hiçbir karşılık vermeden masadan kalktı. Aniden elinden bıraktığı kaşık, metal tablaya çarpınca dişleri kaşındıran bir ses çıkarmıştı. Herkesin ona baktığını farketmiş olsa gerek ki yemekhaneyi hızla terk edip biraz sonra başlayacak dersin olduğu sınıfa doğru yürümeye başladı. Gözlerini hızla kırpıştırıyordu ve normalinden daha hızlı nefes almaya başlamıştı. Rüya içerisinde yaşadıklarından sonra dün gece duyduğu ses onu sonu gelmez düşüncelerin arasına itiyordu. ''Kendi gölgenden kaçamazsın... Kendi gölgenden kaçamazsın...'' Kafasında onlarca şey kurup hepsini teker teker yıkıyordu ve kendini yine en başta buluyordu. Tavana kadar yükselmiş, devasa sütünların yanından geçti. Merdivenlerin üzerinde oturmuş, arkadaşlarıyla sohbet eden Ateş'in ona yan yan baktığını farkettiği halde umursamaz bir tavır takınarak yürümeye devam etti. Kafasını eğmiş, sanki yerdeki anlamsız desenleri çözmeye çalışıyormuş gibi bir hali vardı. Beyaz saçının arasındaki siyah renkli kısım tek gözünü kapatacak kadar yüzüne düşmüştü. Eliyle saçını geriye doğru ittirecekti ki birisi aniden kolunu tuttu. Dün konuşmak için fırsat bulamayan Blumdblow, Ician'ı yerde ararken yine yerde bulmuştu. ''Aslında saçındaki o siyah kısım... Hoş duruyor.'' diyerek konuşmaya samimi bir giriş yaptı. Ician, kolunu Blumdblow'un elinden kurtarıp saçını düzeltti. ''Yanınıza gelecektim fakat olanlar yüzünden kendimi konuşacak kadar iyi hissetmiyordum.'' dedi Ician.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEVALÜE: BELİRSİZ
FantasiaKara büyücüler, mavi büyücüler ve beyaz cadılar arasında olan Dokunulmazlık Antlaşması; kara büyücülerin, mavi büyücüleri ve beyaz cadıları kendi amaçları uğruna köleleştirmesiyle tekrar alev almıştı. Kara büyücüler, gittikleri her yere ölüm ve kork...