Şevval'den :
Erken uyumayı neden sevdiğimin cevabını her sabah almak ne de güzel bir şeydi.Hergün erken uyuyordum haliyle sabah erken kalkabiliyordum.Bunun yanında hep enerjiktim de.Tabi arkadaşımın bana katılmaması canımı sıksa da onu güzel sesimle kendime uydurabiliyordum.Hemen yan tarafımda olan odaya doğru ayaklarımı sürte sürte yürümeye başladım.Bundan bir üç yıl önce Asya'nın bir ev arkadaşı daha bulma fikrine inatla karşı çıkmakta ne kadar doğru bir karar verdiğimi şu zamanlar daha iyi kavrıyordum.Güzeller güzeli sesim ile canım arkadaşımı uyandırma zevkine başkasını ortak etmeği istemeyişimdendi bu. Ah! Ne kıskanması canım (!) Her neyse. Odaya vardığımda yüzünde bir sırıtış ile uyuyan Asya'yı izledim bir süre; Güz'ün ona bu kadar iyi gelmiş olmasını sevmiştim.Şu sıralar onun için beni aksatsada arkadaşımı yalnızca onunla paylaşabiliyordum.Bazı şeylerde fedakarlık etmem gerektiğinin farkındaydım.Asya böyleydi, her zaman mutluluğun peşindeydi ve ne zaman ona bir bakışınız denk gelse yüzünde hep bir gülümseme olduğunu görürdünüz.Kendi dünyası içinde bunca ilgi çekişi de bundandır sanırım.Tabi bunu uyku sırasında yapması bazen de ona kıyamam konusuyla alakalıydı.Tam anlamıyla bir uykucuydu.Koca dört yıl da, ev içi konularda en çok bundan dolayı bir tartışma çıkıyordu.Kazanan hep bendim, çünkü Asya uyanınca uyuyamayanlardandı.Bu avantajı sonuna kadar kullanmak hakkımdı nasılsa. Günlük ritüelimi uygulamaya koyma vakti ; 3-2-1
-Asya, Asyaaa,Asyaaaaaaa! Tabi ki hemen uyanmadı.Ama ne derim bilir: ''Uyanmazsan, uyandırırlar gülüm'' adlı şarkımı ona sunuyor bulunmaktaydım.Bu onun üzerinde en etkili yöntemimdi.
+Uyandırmaya çalıştığınız kişiye şuan da ulaşılamıyor.Lütfen üç beş saat sonra tekrar deneyiniz.Şayet yine uyanmazsa bırakıp gidiniz.
-Gözlerimi devirmemi istiyor musun gerçekten?
+Hayır, sabah kabusları tercihim değildir.Tıpkı uyandırılmak gibi.Demem o ki : Kapıyı kapat sessizce,rahatsız ettin yeterince...
-Sen bana düello mu teklif ediyorsun?Şarkıya, şarkıyla karşılık vermeler falan.Halin bu kadar iyiyse, malum yerlerinden sevgiyle bahseder ve on saniye içinde oradan kalkmanızı temenni ederim.
+Zaten ne zaman bıraktın da uyuyabildim ki Şevval? Şu gurbetlik hayatımda anne hasretimi uyandırma tarzınla dindirebiliyorsun ya gerçekten teşekkür ederim.
-O güzel uykulu gözlerini bana doğru baydırmadan önce hayatına ne kadar güzel anlamlar kattığıma dön bir bak isterim Asyacığım.Bugün çay koyma hakkını ben devralıyorum.Bu sefer ki son ama gerçekten son.Elinden adam akıllı kahvaltı yiyemeden,güzel çaylar içemeden mezun oluyoruz canım.
+Öyle mi? Şimdi böyle mi olduk Şevvalciğim.Ütüyü açacaksan şuyumu da ütüle,bulaşık yıkayacaksan bardağımı da al,kahvaltıyı da bugün ben hazırladım toplarsın artık diye diye ellerimi çatlattın.Bırakta bir zahmet mezun olabilelim.
Asya arkamdan bağırırken konuyu kapatma kararı aldım.Açıkcası sabah sabah canıma susayacak kadar çılgın değildim.Güzel bir şarkı mırıldanarak, çay suyunu koyma görevimi tamamlamaya doğru mutfağa geçtim.
Asya'dan :
İnsan her sabah aynı çileyle uyandırılmak zorunda mıydı?Onca saat çalışmanın yorgunluğunu üstümden tam olarak atamamıştım.Bedenen,zihinen,her şekilen yorgundum.Ama kıramıyordum işte.Söz konusu her kim olursa olsundu.Bu yaşımca yaptığım hataların çoğu bundandı.Bu özellik sevdiğim kişiler için iyi anlamlar taşıyor olsa bile, kimi zaman kötü sonuçlar açtığı fazlasıyla ortalardaydı.Şevval odaya damlamadan yataktan kalktım. Uykucu olabilirdim fakat dağınık asla.Böyle yetişmemiş olmamın yanında, aileden uzak bir yaşam da buna mecbur kalıyordu insan.Sabah kalktığım an yatağımı düzeltmek bunların arasından yalnızca biriydi.Yatak toplama işlemini bitirdikten sonra duşumu bile almıştım.Bugün dersim üçteydi ve gerçekten zaman ayırmamın vakti geldiği bir arkadaşım vardı.Bir de günaydın mesajı atmayı unuttuğum sevgilim.Aklıma geldiği an telefonu elime çoktan almış ve mesajımı iletmiştim.Çayın hazır olduğunu bağıran Şevval'in sesiyle mutfağa gittim.
+Ellerine sağlık canımın içi.
-Sonunda canının bir içi olduğunu hatırlaman ne hoş.
+Tatlım,sakinleş. Bugün üçe kadar seninim, rahat ol.
-Aman,zevzek sen de.
Ortaya birer kahkaha patlatarak kahvaltımızı etmiştik.Nisan ayındaydık ve hava tam da olmasını istediğim gibiydi.Bu şehri seviyordum.Havasını,suyunu,toprağını...İlk üniversite tercih zamanını hatılıyorum da, bu şehrin garantisi için sınır noktasında olan bölümleri dahi yazmıştım.Bu şehre ve insanlarına alıştım ve bir ay sonra hayatımın nasıl olacağı,nerede devam edeceği konusunda düşünmeyi istemiyordum.Ne zaman isteyeceğim de meçhuldu zaten.Arkamdan koşa koşa gelip, koluma girmiş olan Şevval'e baktım.O burada olan ailemdi.Zamanında öz ailemden nasıl ayrılmakta zorlandıysam,yıllar sonra aynısı yine gerçekleşme ihtimalindeydi.Düşüncelerimden sıyrılaraktan kendimi bu güzel havaya ve Şevval'e bıraktım.
+Eee ne yapacağız? Bugün değerli zamanımı neler için çaldıracağım bakalım?
-Meşhur yere gidelim diyorum.Beş saate her şeyi sığdırırız.Biraz mağaza gezmeler,biraz takılmacalar, çok az da eğlence şeysi.Ne dersin.
+Dedim ya; bugün seninim.Ne dersen.
-Anlat bakalım.Erhan Bey'den ne haber.Güz Bey ile nasıl gidiyor.
+Açma şom ağzını Şevval.Bir belaya bulaştım, gitmek bilmedi.Sesi soluğu kesildi şu sıralar.Umarım hiç açılmaz.
-Eğer tekrar rahatsız etmeye başlarsa ve buna devam ederse polise gideriz, olur mu?Dünyada bunca pislik varken şu sıralar neler olabileceği ortada nasılsa.En azından bir önlem almış oluruz.Ne kadar etkili olur bilinmez ama başka bir seçenek şuan yok gibi..
+Aman, bırak.Benden uzak Allah'a yakın olsun.Gitsin başka yerde arasın belasını.Şurada mezun olmaya ne kaldı.Hiçbir sorun olmadan bitirelim.
-Neyse, moral bozmayalım.Seni bulmuşken tadını çıkaralım.Gel şuradaki kafeye girelim.Tatlıları güzeldi.Takip et beni.
Şevval'in önerisi üzerine geldiğimiz kafede siparişimizin gelmesini bekliyorduk.Son zamanlarda olanlar hakkında sohbet ediyorduk.O koskoca okulun içinde neler olup bittiğini nasıl bilebiliyordu, şaşırıyordum.Şevval'in hararetli konuşmasını dinlerken, dışarıdan gelen gürültülerle konuşmalar kesildi ve çoktan herkes kapıya varmıştı bile.