Multimedia Asya :)
Asya’dan :
Gecenin ardından mutlu bir sabaha uyanmak güzeldi.Bunu yaşamış olmam daha da güzel.Bunu bana yaşatan insan daha da güzel.Ağzının kulaklarına varması deyimini yaşıyordum tam anlamıyla.Yüzümde bir sırıtmayla yatağımda bir sağa bir sola dönüyordum.İçinde kelebekler uçuyor diyenlere inanmadığım için kendime kızıyordum bir yandan.Yaşayan anlıyormuş,anladım.Karşımda onu görünce içimde hareket eden şeylerin başka bir açıklamasının olması mümkün değildi yoksa.Oraya gidene kadar kafamın içinde benim onunla olamayacağımı tasarladığım bin türlü bahanelerin bir an yok olup gitmesi de onun büyüsüne dahil miydi? Elini şıklattığı an başımdan aşağı güller dökülürken aslında kafamdan aşağı sıcak sular dökülüyormuş gibi hissetmiş olmam saçma gelmemeliydi.Düşündüğüm kişinin düşündüğü kişi olmam o kadar mutluluk vericiydi ki.Konuşması, bakışı hele yürüyüşü her şeyiyle muhteşem bir insan olabilir miydi sahi? Olmuştu, Allahın özenerek yarattığı kullarındandı o. Kusursuz demek istemem ama o gerçekten kusursuzdu.Ertan’ın bana o kitapların altını çizdiğini söylediği zaman inanmamam bir yerlerde hala onun olmasını istemem kalbin kalbe karşı olduğunun bir işaretiydi bence.O şanstı bunca yıldır başımda olan şanssızlığın mucizesiyle bana gelmişti.Bir süper kahraman gibi.Kahramanım olup gelmişti.Yatağımdan döndüğüm de komidinin üzerinde bana gülümseyen kolyeyi elime alıp hayranca izledim.Kitaba olan sevgimi biliyordu, kim olduğumu, neleri sevdiğimi ve galiba her şeyimi..
Yüzümden silinmeyen gülümsemeyle kolyeye bakmaya devam ederken zilin çalmasıyla kolyeyi bir kenara bıraktım.Kapıyı açmak için yatağımdan çıkacakken Şevval’in bağırmasıyla duraksadım:
‘’Ben bakıyorum.’’
‘’Tamam.’’ Diyerek ona karşılık verdim.Tam yatacakken Şevval’in çığlığı ile yerimden kalktım.
‘’Ne oldu Şevval? Kim geldi, biri bir şey mi yaptı,kepçe getiriyim mi?’’
‘’Saçmalama Asya.Şu çiçeklere bakar mısın? Senin romantik hala iş başında, ah çok tatlılar baksana.’’
Mutlulukla ellerinden çiçeklerimi –hemen sahiplendiğim çiçekleri- elinden çekip aldım.Gerçekten güzellerdi, güzel kokuyorlardı.Etrafını incelerken bir nota rastladım.Klişe olabilirdi ama olsundu.Düşünmesi bile yeterliydi.Kağıdı kapalı olduğu zarfın içinden aldım:
‘’ Her eylül bir başlangıç, seç bir eylül gel sıra sende..’’
Gel sıra sende.Bu söz beynimin odak noktası olmuştu.O bana gelmişti ve notunda olduğu gibi sıra bendeydi.Anlattığına göre o beni hep beklemişti. Bir insan bir insanı hep bekler miydi? Aşk gerçekten bunu mu gerektirirdi ya da buna aşk mı diyorlardı? Aşkı anlat deseler ne diyeceğimi bile bilemiyorken başkaları için her ne kadar başkası değilsem bile kendim için yorum yapabilecek durumda olmadığım farkındaydım evet ama şu içinde bulunduğum tatlı tatsız durumun içinden nasıl çıkacağımı bilinmezlikler içindeydi.Gerçekten karmaşanın içerisindeydim ve dönüp durduruğum labirent içinde yönümü bulmam gerekiyordu.Ormanda kaybolup, dönüp dolaşıp aynı ağacı görüyormuş gibiydim.İçimdeki canlıların hareket etmesini sağlayan birine karşılık vermem gerekiyordu en azından bunun bilincindeydim.Ama ona gelene kadar bir erkekle nasıl konuşacağımı bile bilmiyordum.Bazı şeyler farkında olmadan gelişmişti ve benim dönen çarkı durdurmaya bile zamanım kalmamıştı.Şimdi çark durmuştu ve gelen seçeneğe uymak zorunda kalmıştım.Hep öyle olurdu kabul ama dünya bu kadar herkesleşmişken insanlar nasıl farkındalık yaratabilirlerdi ki? Farklılık yoktu, tüm zenginler nasıl birbirine benziyorsa tüm fakirlerde aynı şekilde aynı yaşama mahkum oluyordu.Aşklarda böyleydi.İhanet edenlerin kaderi nasılsa, ilk kez karşılaşan iki insanın utancı hep varsa, her lise aşkında olduğu gibi aşk (!) onlarda da nasıl sonsuz olmuyorsa kendini farklı sayanlar çıksın ortaya.22 yaşındaydım ve üniversiteden mezun olmama az kalmıştı.Hayatımı artık planlamam gereken son 5-6 ayım daha kalmıştı.Sonrası özürlüktü.Bağlı ama özgür bir birey olacaktım.Belki bir iş kadını olarak anılacaktım.Doğru her zaman yalnız olamazdım.İlla ki hayatıma biri girecekti evet. Yoksa bu kadar kötü niyetli insanların,topluluğun içinde yaşarken bir de evde kalmış sözlerini işitmeyi kim isterdi ki değil mi? Öyle bir dünya öyle bir ülke ki kendi hayatını kendin yaşamana izin vermeyen insandan saydığımız varlıklar dolu.Sevdiğine bile karışan kişiler.Sanki birini sevdiğin için en büyük günahı, en büyüğünü de bırakın dünyada tek günahı sen işlemişsin gibi gözünün içine en küçümseyici bakışları atanların gözlerine bakıyor olmak gibi bir duygu yaşatıyorlar bize.Sarılsan sarılamazsın, elini tutsan ateşe dokunuyorsun sanki, yan yana gelmeye bile razı olmayanlar varken kim aşık olmak isterdi ki? Bende öyle yapmıştım.İnsanların ağızlarından çıkan her dedikoduya maruz kalmamak için kendimi sosyal hayattan soyutlaştırmıştım.Önceliği kitaplarıma vermiş yaşamam gerekip yaşayamadığım hayatı onlarda bulmuştum.Ama şimdi farklıydı.Hayatıma en umulmadık zamanda biri girmişti ve gözleri gözlerime değdiği andan itibaren onu hayatımdan kovmak mümkün olmamıştı.Ah! Mümkün olmasını istediğimi söyleyemezdim gerçi. Görünmez olan varlığım birden gün yüzüne çıkmıştı ve bir hayalet gerçek insana nasıl dönüşüyorsa öye dönmüştü.Nasıl ki bir bebek doğduğu ilk anda anne karnındaki hayatını ister ama bir süre sonra dünyadaki varlığına alışır bende onu yaşıyordum.Kitabı elimden alıp gittiği gün dünyaya gelmiştim ve o gün o gece kalbimde oluşan çırpınış ile birlikte o çırpınışların dinmesini ve eski halime geri dönmek istemiştim, önüme bir hediye gibi sunulan en güzel kitapların en güzel sözlerini okuduğum an bu isteğimden vazgeçmiştim.Çünkü alışmıştım. Büyülü sözlerin her harfini tek tek hafızama kazımak istemiştim.Neşeli olmama yardım eden birini kaybetmemek istemiştim.Aynı her gece annemin benden gitmemesi için ettiğim dualar gibi. Kaybetme korkusunu ailemden başka biri için yaşamıştım.Belki de ailemden sayacağım biri için.Kim bilir belki artık sevmek zamanıdır.Başkalarını düşünmeden yaşamam gereken bir zamandır.Güz’ün de dediği gibi Eylül bir başlangıçtır bizim için.Gizliden gizliye bir başlangıç.Sonu hiç gelmeyecek bir başlangıç..
Ertan’dan:
Hayır değildi.Bu yaşadığım takıntılık değildi.Sadece öfkeydi.Aylardır biriken bir öfke.Onun bana ait olması gerekliyken başkasının onu alıp gitmesine göz yummamam gerektiğini bildiğim halde hiçbir şey yapmamam yapmayacağım anlamında değildi.Aşık değildim ya da sevmiyordum en küçük hoşlantı kırpıntısı dahi yoktu.Benimkisi arsızlıktı kabul biraz da şımarıklıktı.Ama bu hayat içinde isteyipte yapamadığım bir şey yokken bir ilkin olması iğrençti.O çocuğun o kızı gözetleyip her anını takip edişini gördüğümden itibaren başlamıştı bu his.Bir kütüphane herkesin kitap okuması gerekliyken bir kişinin kitap yerine onu okuyormuş gibi bakışlarını gördüğümde kafamı baktığı yere döndürmemle kızı görmüştüm.Güzeldi.Güzel olan her şeye sahip olmak gerekirdi.İtin sapın gözleriyle bitireceği bir kıza benzemiyordu.Biraz kullanılması gerekiyordu.Saç rengini tam olarak kavrayamamıştım, onu bir şekilde kandırdığımda yanına yaklaştığım an daha belirgin olan yüz hatları onun benim olması için bana yalvarıyorlar gibiydi.Gözleri parlıyordu, dudaklarından bahsetmek bile istemiyordum.İstediğim ona karşı yaşayacağım bir hayranlık değildi sadece onun güzelliğinin ilk bende tadılmasıydı.Düne kadar.O herif tüm planları yerle bir etmişti.Nasıl yaptığını bilmediğim bir çabayla Asya’yı kendine inandırmıştı ve o kız tek bir sorgulama göstermemişti.Ben ona beklediği kişi olduğumu söylediğimde parlayan gözleri bile sönmüştü.Ama dün o adamı karşısında göründüğünde gözlerinde oluşan ışığı görmüştüm.Onların birbirlerine bakışlarına şahit olmuştum.Mutluluklarına şahit olmuştum.Hayranlardı birbirlerine.Bir fanın bir ünlüye bağlanması gibi.Yok olup gitmiştim orada.Birkaç hafta uğraştığım tüm planlar uçup gitmişti ve bunu kimse umursamamıştı.Ama ben hala inadına umursuyordum.Bunun bu şekilde bitmeyeceğini onlara göstermem gerekecekti.Şimdi zaman bunun için bir şeyler yapma zamanıydı.Kavuşma saatlerinin zamanı dolmuştu.Artık intikam saatiydi.Birilerinin Ertan Gümüş’ün varlığından haberdar olması gerekiyordu ve buna göre hareket etmesi gerekiyordu.
‘’Yapma Ertan, saçma sapan olaylar için insanların canını yakacaksın.Her defasında bunu yapan sensin ve biliyorsun ki her defasında başarısız çıkan sensin.’’
‘’Saçmalama Selim, arada birkaç hata çıktı diye her işi yüzüme bulaştırmış değilim.’’
‘’Bulaştırmış değil misin? Her güzel senin olacak diye restaurantta gördüğün kızı günlerce takip eden sendin ve işin sonunda kızın en belalı gruplardan birinin yakını olduğunu öğrenince ayakların götüne vura vura kaçanda sendin.Hah, hatta bir defasında yine böyle saplantı yaşadığın bir kadının evli olduğunu öğrenmiştin hatırlıyor musun? Bunlardan yüzlerce daha sayabilirim sana.Hiçbir şekilde bu konularda başarı yaşayamadığın halde devam edebilmene şaşıyorum.Bu sefer ki nasıl evli mi,nişanlı mı, sözlü mü,çok mu güzel,sana yüz vermedi mi, yoksa küçük bir kız çocuğu mu?’’
‘’Doğru konuş lan.Sen bana beceriksiz mi diyorsun şimdi?Sana benimle böyle konuşma hakkını kimin verdiğini söyle bana.Senin karşında Ertan Gümüş var.Arkadaşım olman her bokuma karışmanı gerektirmediği gibi beni sorgulamanı o ses tonunu benim yüzüme karşı yükselmen gerektiğini gerektirmediğini bilmen gerekli.’’
‘’Siktir git Ertan.İnsanların canını yakmaktan vazgeçtiğin gün tekrar dost oluruz.Tabi sen dost olarak görürsen.Her işi bulaştırdığın gibi bunu da her yerine bulaştırırsın umarım.Karşına seni benzetecek biri çıkar.Kendini biraz olsun adamdan sayarsın.’’
Sıktığım dişlerimi Selim’in kapıyı vurarak çıkıp gitmesiyle serbest bıraktım.Bu adam kardeşimmiş gibi her işime müdahale ediyordu.Bana beceriksiz dedi herife bak.Kendini ne sanıyorsa şerefsiz.Ama şu işi halledeyim.Asya’yı o şerefsizin elinden alıp işimi göreyim.O adama da Selim’e de günlerini gösterecektim.Birkaç hafta, yalnızca birkaç hafta sonra kız benimdi.Benim olacaktı.Bu sefer herkes benim gücüme şahit olacaktı.Saat intikam saatiydi.Kronometre başlatılmıştı ve ben bu maratondan birinci çıkacak kişi olacaktım.