Her şey yeniydi benim için. Bir ailenin olmayışı yada tek yaşamanın zorlukları gibi.
O felaket haberi aldığımın üzerinden 1 seneye yakın bir zaman geçti.
Ailemin ölüm haberini.
Bir Kasım günüydü. Yine okul çıkış saatim gelmişti ve bende vakit kaybetmeden eve gidip dinlenmek istiyordum. Çünkü bütün geceyi dönem ödevi yapmak için harcayınca uyuyamamış bu yüzden de bütün günümü ayakta uyuyarak geçirmiştim. Sonunda evime yaklaştığımda bir kalabalık gördüm bahçemize toplanmış. Ne olduğunu daha anlayamadan bahçeden girdiğim de insanların bana acıyan gözlerle baktığını fark etmemle hayatımın boka döndüğünü anlamıştım.
Hızlı adımlarla insan yığınını önemsemeden evimizin kapısından içeriye adımımı attım. Karşımda üniformalı bi' polis memurunu gördüğümde gözlerim annemle babamı aradı. Ne olduğunu bana açıklamalarını ister gibi.
Ama sonra fark ettim ki onlar ölen büyük babamın cenazesi için Seoul'dan bayağı uzak olan tarihi ile ünlü küçük kasabamız Gyeongju'ya gitmişlerdi.
Sonra bulunduğum ana döndüm ve karşımda dikilen polislere sorar gözlerle baktım.
Sonrası ise malum ailemin ölüm haberini almıştım. Yola çıktıkları gün dönüşte çok fazla yağmura yakalanmışlar ve görüş açıları daralmış bunun üzerine kayan bir tekerlekte eklenince babam direksiyonun hakimiyetini kaybedip bi' direğe çarpmış. Babam olay yerinde annem de hastaneye yetiştirilmeye çalışılırken yolda hayatını kaybetmişler.
Bu haberleri almam sonrasında cenazelerini onların istekleri üzere her şeyin başladığı yere Gyeongju'ya götürüp defin etmem ve hurdaya dönmüş aracımızdan onların eşyalarını almam çok hızlı olmuştu.
Seoul'a hemen ertesi gün dönmüş ve kendimi eve kapatmıştım. Lise 3. sınıf öğrencisi olmam ve derslerimde okul birincisi olmam da bundan etkilenmişti. Derslerim gün geçtikçe berbat oluyor ve arkadaşlık ilişkilerim dönülmez bir felakete yol alıyordu.
Zaman ilerledi ve en sonunda itekleye itekleye yıl sonuna gelmiştik. Karnelerimizi alıp hemen okuldan ayrılıp kendimi nefes aldığım yer olarak gördüğüm evime atmıştım.
O gece artık hiç bir şeyin böyle ilerlemeyeceğini anladım. Ve bi karara vardım.
Annem ve babamı kaybettiğimde elime tutuşturulmuş arabadan çıkan eşyaların arasından bir vasiyetname vardı. Tabi ki bu büyük babamın babama bıraktığı bir vasiyetnameydi.
Çok varlıklı olan büyük babam bütün gelirini en büyük oğluna -yani babama- bırakmıştı. Bu varlığın arasında birde Gyeongju'da ki çiftlik evi de dahildi.
İşte o gün uzunca düşünerek verdiğim karar ile naklimi Gyeongju'da olan çok fazla büyük sayılmayan bir liseye aldırmıştım. Yaz tatilimi son kez Seol'da geçirerek ve yapmam gereken daha doğrusu toparlamam gereken işlerimi toparlayarak tatilimin bitmesine son 1 hafta kala burada ki gerekli gördüğüm bütün eşyalarımı toplayarak yola çıkmıştım.
Hayatın bana neler getireceğini kesinlikle bilmiyordum ama yeni bi hayata başlamam gerektiğinin farkındaydım.
İşte benim hikayem böyle başladı. Bugün yeni hayatıma yaptığım yolculuk bana neler getirir bilmem ama her şeyden çok istediğim Ailemi getirmeyeceğini biliyorum.
Ben Xi Lu Han. 18 yaşında halen hayata karşı umut besleyen güçsüz geyik.
---*-*-*-*-*---
En sonunda Gyeongju'ya ulaştım. Burası eski tarihi ve küçük bi kasaba. Aslında zamanında dünyanın en büyük nüfusunu barındıran ama şuan küçük bi şehir durumunda. Şehrin kıyı kısmında olan kasabamıza yol aldım. Ve kasabaya vardığımda kıyıda şirin mi şirin olan çiftlik evimize geldim.
Gerçekten de burası çok güzel görünüyordu. Tarihi bi Hanok olarak tasarlanmış arka yüzü çiftliğin girişinde ki yola bakan ön yüzü yani girişi çiftliğin içinde yer alan kıyıya doğru çevrili bi evdi. Kesinlikle tek yaşayacak birisi olarak burası bana çok büyük gelecekti.
Eve girdiğim de her yerin toz içinde olduğunu fark ettim. Hemen işe koyuldum ve etrafı temizlemeye başladım. Salonla arada sadece bir yerden dolap ile ayrılmış mutfağı, sağ ve sol kanatlara açılan upuzun koridorlarda ki odaları ve bahçeye açılan veranda kısımını temizlemem bütün günümü almıştı.
Yorgunluktan adım atamayacak hale gelmiştim. Sonra bahçe kapımdan birisinin geldiğini gördüm. Benim yaşlarımda yine benim boylarım da sarışın bi çocuktu. Bana yaklaşınca el sallamaya başladı.
"Heyy!! Merhabaa~" dedi neşeli bir sesle.
"Merhaba!?.." dedim soran gözlerle şimdi yanıma kadar gelmişti. Ben veranda gibi olan kısımda tahtadan olan ikili oturakta otururken oda merdivenlere oturmuştu.
"Kusura bakma biran da böyle daldığım için. Şey küçük bir yerde dedikodu çabuk duyulur. Sen Tae Han dedenin torunusun. Ailen için üzgünüm dostum.. Şey ben komşun oluyorum. Ailem ile karşı evde oturuyoruz. Yeni geldiğin için hoş geldin demek istemiştim." dedi sırıtarak. Küçük puppye benzeyen bi çocuktu. Gözlerinde ki eyeliner dikkatimi çekmişti. Bir erkeğin bu kadar çekici olması farklıydı.
"O-oh teşekkür ederim.. Şeyy?" adını sorar bi haldeydim.
"Ahh pardon adım Baekhyun. Byun Baekhyun." yine gülümsedi. Sanırım bu çocuk hiç gülmekten vazgeçmiyordu.
"Tanıştığımıza memnun oldum Baekhyun. Bende Luhan." sakin bi tonda kendimi tanıtmıştım.
"Aç mısın? Yorgunsundur. Annem yemek yaptı ve seni de davet etti. Hadi gel gidelim!!" hiç bana sormadan elimi çekmeye başladı.
Sonra ise Baekhyun'u reddedecek lüksüm olmadığını fark ettim ve evi kitleyip onlara geçtik. Kendi gibi sıcak bir ailesi vardı. Uzun bir süre sonra aile ortamını yaşamak bana hem özlem hem hüzün hemde huzur getirmişti. Hem Baekhyun'la yeni bi insanla tanışınca ne kadar yakın olunursa o kadar ilerletmiştik aramızda ki yeni arkadaşlığı. Bana yemekten sonra -benimde gideceğim- okulumuzdan bahsetti. Küçük olmasına rağmen çok eğlenceli olduğunu aksiyonun az da olsa var olduğunu söyledi.
Ve en önemlisi de Baek ile aynı sınıfta olacaktık. Bana sıra arkadaşlığı yapacağına dair söz bile vermişti.
En sonunda ise daha vakit kaybetmemem gerektiğini ve eve geçmek istediğimi belirterek ayrıldım. Şimdi de evimin önünde ki kıyıda oturup denizi izliyordum. Gerçekten de yeni ve iyi bi başlangıç olacağını seziyordum.
---*-*-*---
1 hafta sonra açılacaktı ve ben o zamana kadar etrafa adapte olmaya çalışıyordum. Bu bir hafta içinde her gün Baek bize gelmişti onunla cidden çok iyi anlaşmaya başlamıştık. Hatta 2 kez benim evimde kalıp sabaha kadar Seol'dan getirdiğim playstation takımı ile oyun oynamıştık. Edindiğim bilgilerden birisi de benim kadar Baek'inde futbol düşkünü olduğuydu.
Bolca şehirde gezmiştik. Bana bir çok kafe göstermiş kasabadan kaçıp vakit geçirmek için geldiği mekanları göstermişti. Ve birde en yakın arkadaşı Kyungsoo ile tanıştırmıştı beni. Onunla da aram çok iyi olmuştu ama o çalıştığı için çok fazla bize katılmıyordu.
Ve 1 haftada böyle geçti. Baek hazırlık için eve gideceğini yarın okula gitmek için beni almaya geleceğini söylemişti. Kabul edip ona veda ettim.
Evde yalnız kalmak aslında biraz tuhaf geliyordu. Hiç susmayan Baekhyun'un sesine alışmıştım. Uzun bi aradan sonra iyi gelmişti bana.
Ve iyi bi duş almam gerektiğini düşünüp odamın içinde olan duşa attım kendimi. Hiç vakit kaybetmeden çıktım ve kurulandım. Sonra ise hızla kendimi yatağa attım. Uyuyup dinlenmem gerekti.
Çünkü yarın benim için yeni bi hayatın en önemli anlarından birisi başlayacaktı.
---*-*-*-*---
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Magical Night
VampireYeni yerleştiğim kasabada hiç birşey normal değildi. Efsaneler kol geziyordu ortalıkta. Peki bunun doğru olması yüzde kaçtı? Ya 'O'nun bu muhteşemliği neydi? Ve bu gizemli çocuğun bir vampir olma olasılığı yüzde kaçtı? Sen nesin OH SEHUN? | maiimia ®