Bölüm 1

528 34 18
                                    


Yine kanlı ve kasvetli havaya uyandım. Karanlığın hapsettiği ruhumu uyandırmak bedenime göre biraz daha zaman aldı.Hala dün gecenin etkileri vardı üzerimde. O lanet olası herif gerçekten dişli çıkmıştı. Oysaki bıraksa kendini her şey daha kolay olacak. Ama olmaz illa bana zorluk çıkaracaklar. Neden ölümün tatlı ve acı kollarına bırakmıyorlar kendini anlamıyorum.

Saate baktığımda öğlen bir olduğunu gördüm. Bu saate kadar uyuduğuma inanamıyorum. Yatağımdan kalktım ve banyoya gittim. Elimdeki kanı temizlemek biraz zamanımı aldı. Öldürmek güzel de biraz pis bir iş. Özellikle kurumuş kanı temizlemek. Resmen suyla savaş verdim. Sonunda komple temizlendiğimde saat 14:00 olmuştu. Banyodan çıktım ve kilitli odamın kapısını açtım. Bu oda küçük bir ameliyathaneye benziyordu. Güzel bir ameliyat masası, neşter, tampon, bıçak, satır, kerpeten... daha neler neler. Huzur buluyorum bu oda da. Duvarlar ses yalıtımı ile kaplanmış. Bir tımarhanede ki delilerin çığlıklarını bastıran duvarlar cinsinden. Duvarlar insan kanıyla boyanmış. İnsan kanının o can alıcı renginin huzuru doldurmuş odayı!

Odanın içinde gezerken dün akşamki çığlıklar kulaklarımdaydı hala. Yüzüme yayılan gülümsemeyi fark etmem uzun sürmedi. Keyfimin içine eden kapımın çalan zili oldu. Kapıyı açmadan önce ameliyathanemin kapısını kilitledim ve kapıyı açmak üzere yöneldim.

Karşımda orta yaşlarda hafif göbekli bir postacı vardı. Bu adamı öldürmek hiç zevkli olmazdı. Ben taze seviyorum. Bu biraz karta kaçmıştı. Postacıya bakıp

" Buyrun ne istemiştiniz?" dedim.

Postacı " Işıl Yılmaz adına posta var." Dediğinde şaşırdım.

Yıllardır bu eve hiç posta gelmemişti. Gelmesini de beklememiştim zaten.

"benim" dediğimde adam elindeki postayı uzattı ve aldığıma dair bir belge imzalattı. Hemen kapıyı kapattım. Bana kim posta yollar ki.

Salona geçtiğimde üzerinde kimin gönderdiği yazmayan zarfa bakıyordum. Benim kimsem yoktu. Kim yollamış olabilir? Aklıma kimse gelmiyordu. Zarfı açmak istemesem de içindekinin ne olduğunu bilme isteğim buna engel oluyordu. Sonunda zarfı bir çırpıda açıp içindekini çıkardım. İçinden küçük bir kağıt çıktı ve üzerinde "BİZİMLE ÇALIŞMAK İSTER MİSİN?" yazıyordu ve hemen altında bir cep telefonu numarası vardı. Biri dalga mı geçiyordu. Eğer öyle ise onu bulduğumda ilk önce parmaklarını kesicem. Kağıdı zarfına koyup bir kenara fırlattım.

Odama gittim ve çalışma masamdaki çekmeceyi açıp içinden ajandamı çıkardım. Ayracın bulunduğu boş sayfayı açtım. Çizgisiz tertemiz bir sayfaya son kurbanımın fotoğrafını yapıştırdım.

Adnan Sönmez, 24 yaşında, bekar... Kurbanlarımı genellikle erkek ve bekar seçerdim ama araya istisnalar olmuyor değil. Mesela Aysun teyze. Ahh ahh zavallı kadın direnemedi bile. O kadar kolay olmuştum ki hiçbir şey hissedemedim. Genellikle mutlu olurdum ama onda olmadan iş bitmişti. Kadın 67 yaşındaydı ve kimsesi yoktu.

Ajandamı çekmecesine geri koydum. Dolabımı açtım ve üzerimi değiştirdim. Dolaba resmen siyah ve kırmızı hâkimdi arada başka renklerde vardı ama öyle aman aman açık bir renk yoktu. Çünkü sevmiyordum. Ben bu zamana kadar sevmediğim hiçbir şeyi hayatımda barındırmadım. Ne kıyafet olarak ne de insan.

Zaten ilk cinayetim bu yüzden olmamış mıydı? Üvey babamı öldürmüştüm. Hiç bu kadar mutlu olduğumu hatırlamıyorum. 15 yaşında genç bir kızdım. Annemi döverek öldürmüştü. O nasıl anneme acımadıysa bende ona acımamıştım ve tam 15 kere bıçaklamıştım. Her bıçak darbesinde gözlerinin içine bakıp korkuyu ve ölümü içime çekmiştim. Her bıçak darbesinde hem de.

Aynanın karşısına geçtim ve kendime baktım. Uzun boylu ve güzel bir kızdım. Saçlarım çok uzun değildi ama kısa da değildi. Açık kestane rengi saçlarım vardı. Gözlerime baktım. Hiç mi sevgi olmazdı bir insanın gözünde. Benim yoktu işte. Dışarı çıkmadan önce siyah ağırlıklı makyajımı yaptım. Kendimi tek kelimeyle anlatmak istesem sadece siyah derdim.  Ben sadece siyahtım. Siyahın, her zerresini boyadığı bir ruha sahiptim. Ruhu siyah olanın hayatı nasıl beyaz olabilir ki?

Evimden çıktığımda saat 15.00 a geliyordu. Arabaya bindim ve şehir merkezine doğru sürdüm. Evimi bilerek merkeze uzak seçmiştim. Etrafımda hiç ev yoktu.

Bir kafeye girdim ve herkesi rahat bir şekilde görebileceğim bir yere oturdum. Canımın sıkıntısı kurban seçmemde aceleci davranmamı sağlıyordu. Gözlerimi kafede gezdirmeye başladım. Tam bu sırada kızıl saçlı garson kız başımda bana gülen gözlerde ve koca bir gülümsemeyle bakıyordu. Birden gözlerim kocaman açıldı ve kızıl saçlı afetin yüzünde olan gülümseme bana da bulaştı. İşte bu. Yeni uyuncağımı bulmuştum. Hiç kızıl saçlı kız kurbanım olmamıştı. Çocuk gibi sevindim resmen. Garson kız " Ne alırsınız?" derken gülümsemeye devam ediyordu. Annem ne kadar da sevimli. Yüzüme yayılan gülümsemeyi fark etmiş olacak ki garson kız daha fazla sırıttı. Gözlerini içine bakarak konuşuyordum.

"Adın ne?"

Garson kız şaşırmışa benziyordu.

"Didem efendim."

Hımm isminden hoşlandım. Bu senin için kötü oldu Didem'ciğim.

"Kaç yaşındasın?"

Didemcik gülümseyerek söyledi yaşını.

"18 efendim."

Bende Didem'e gülümseyerek siparişimi verdim. Şaşkınlığını yüzünden okumuştum. Yaşını gülerek söylediğine göre de henüz girmiş olmasıydı. Siparişim çabuk gelmişti bende kurbanımı bulma mutluluğu ile aheste davranmıştım. Kafeden kalktığımda saat 20.00 a geliyordu. Hesabı ödeyip çıktım ve arabamda beklemeye başladım. Hiç bu kadar kolay karar vermezdim. Bu aralar sabırsız davranmaya başlamıştım. Geçen akşamda öyle olmamış mıydı? Sadece adını yaşını be medeni durumunu biliyordum. Ama önceden böyle yapmazdım iyice araştırırdım evsiz kimsesiz olurdu bir sokak serserisi ya da.

Didem işine paydos verirken bende onu takip ediyordum. Saat 23:00 sularıydı. Yanına arabamla yaklaşık camı açtım. İlk başta biraz korkmuştu. Camdan içeri baktığında rahatladı.

" Bırakmamı ister misin?" dedim sevimli bir şekilde.

Didem gülümseyerek cevap verdi.

" Yok teşekkür ederim. Bir taksiye binerim ben."

Bu beni mutlu etti. Çünkü taksi bekleyen bir kız ve henüz 18 yaşında ahh çok kolay olucak. Kapıyı açtım önce.

" Atla hadi." Bunu gülerek söylemiştim. İlk başta tereddüt etse de bindi. Aferin sana küçük kız işte böyle. Didem kapıyı kapatırken suratında hafif bir tebessümle teşekkür etti.

" Evin nerede?" diye sordum önce. İnşallah yakında değildir diye geçirdim içimden. Didem.

" Ümraniye' de oturuyorum." Dedi. Çok uzak sayılmazdı.

" tamam." Dedim sadece. Arabamı sürerken arada göz ucuyla Didemi izliyordum. Zavallı kızın gözlerinden uyku akıyordu. İşte bu hadi uyu güzelim. Yol da trafik yoktu ama tamamen de boş sayılmazdı. Ben hızımı oldukça yavaş tutmaya çalıştım. Didem günün yorgunluğuna dayanamadı ve uyuya kaldı.hemen torpidodaki eterle işimi garantiye aldım. Uyanmasını göze alamazdım.

Hafif uzun bir yolculuğun sonunda Beykoz da ki evime geldik. Kızı taşımam zor olmadı zayıf bir şeydi. Onu kilitli odama ameliyat masasına yatırdım ve üzerini çıkardım, sadece iç çamaşırları kalıcak şekilde bıraktım. Güzel iç çamaşırları küçük kız.Kollarını be bacaklarını bağladım. Öncelikle boynundan aşağısını uyuşturdum. Çabuk uyan tatlım yoksa bütün eğlenceyi kaçıracaksın.


KATİLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin