Bölüm 8

91 13 4
                                    

...... " Dokunma anneme!"

" N'olur bırak..." sesimdeki acı kalbimi bu kadar yakarken karşımda ki adama neden işlemiyordu ki? Onun o duvarlarını aşıp neden durmasını sağlamıyordu? Anne! Sözde babamın koluna yapıştım, anneme vuracağı bir darbeyi bile engellesem kar diye düşünüyordum. Beni hiç zorlanmadan bir kenara savururken anneme vurmaya devam ediyordu.

" Annnneeeeeee! N N'olur bırak! Yapma!" ses tellerim yırtılırcasına bağırmam hiçbir işe yaramıyordu. Annem orada acı çekerken ben bir şey yapamıyordum. Annem artık hareket etmiyordu. Göğüs kafesi varla yok arasında inip kalkarken gözlerim birden karardı. Mutfağa koşup çekmecedeki en büyük bıçağı aldım. İçeri girdiğimde hala acımadan anneme vurmaya devam eden şerefsizi arkadan vurdum. Bıçağı çekip tekrardan batırdım. Kanlar elime bulaşırken hiç korkmamıştım. Bana döndüğünde bu sefer karnına geçirdim bıçağı. Tam tamına on beş kez bıçağı hızlıca karnına sokup çıkardım.

Şerefsiz yere yığılırken gözlerimi kırpmadan ona bakıyordum. Biraz önce annemi döverken ateş saçan gözleri şimdi korku doluydu. Ölmekten bu kadar mı çok korkuyordu? Yanından geçerken bir an bacağımı tuttu ama çok geçmeden eli gevşedi ve yere ölü vücudunun yanına düştü. Hemen annemin yanına diz çöktüm ve anneme seslenmeye başladım. Niye uyanmıyordu ki?

"Hadi anne uyan bitti artık bize zarar veremeyecek." Annemden ses soluk yoktu. Bir dakika annem nefes almıyordu. Anne! Gözlerim dehşetle açıldı. Yüreğimden acı dolu bir çığlık attım.

" ANNNEEEEEEE!!!!!"...

Yataktan hızlıca doğrulduğumda nefes nefese kalmıştım. Hala geçmişten kalma rüyalara alışamamıştım. Nerdeyse her akşam geçmişimde boğuluyordum. Cama vuran yağmur damlaları beni biraz olsun rahatlatmışken aniden çakan şimşek ve ardından gelen gök gürültüsü nefesimi yine hızlandırmıştı. Komedinin üstünde duran suyu yavaş yavaş içtim.

Su bardağına baktığımda fark ettim ellerimin titrediğini. O kadar adam öldürdüm bir kere bile elim titremezken geçmişin izleri beni her seferinde daha çok sarsıyordu. Çoğu gece görmem alışmamı sağlaması gerekmez miydi? Ben niye her gece aynı rüyadan korkuyordum o zaman? Niye her seferinde boğulurmuş gibi hissediyordum? Bu da böyle bir ironiydi işte...

Bir daha uyuyamayacağıma kanaat getirdikten sonra yataktan kalktım. Camdan sızan ışık huzmeleri içimi biraz olsun rahatlatmıştı. Oww galiba deliriyorum.

Saate baktığımda henüz sabahın beşiydi. Mutfağa gidip kendime ve Aykut'a yemelik bir şeyler hazırladım. Nedenini bilmiyorum ama Yakut'u düşünüyordum. Galiba beni tanıması için ona zaman veriyordum. Bu aralar ne yaptığımı gerçekten bende bilmiyorum. Düşüncelere boğulurken odaya girdim. Yerdeki taze sayılacak kan lekelerine baktım. Kendime pişman mıyım diye sordum ve tek popüler cevap aldım ' HAYIR'. Kafamı Aykut'a çevirdiğimde bana anlam veremediğim gözlerle bakıyordu. Bu bende nedense onun gözlerini oyma hissi vermiyordu ve ben bundan korkuyordum. Hani nerde benim sadistliğim. Acıdan zevk alan ruhum. Derin bir nefes aldım ve Aykut'un ellerini çözdüm. İçimden bir ses bana zarar vermeyeceğini söylüyordu. Bana şaşkınlıkla bakarken bileklerini ovuşturuyordu. Elimdeki sandviçi ona doğru uzattığımda hiç tereddüt etmeden aldı ve yemeğe başladı.

" Benimle patronunu görmeye geleceksin." Sözlerimle sandviçi çiğnemesi durmuştu. Bende bunu ne düşünerek söylüyordum gerçekten bilmiyorum. İçimden bir ses Aykut'un bana cevap olacağını söylüyor ama hangi sorulara cevap olacağını ben bile bilmezken iç sesimin bilmesi beni ürpertiyor.

Aykut'un yanından ayrılarak içeri odalardan birine gittim ve ilk yardım malzemeleri alarak geri döndüm. Kabuk tutmaya yüz tutmuş yaraların kenarlarında ki kurumuş kanları temizlemeye başladım. Gözleri şaşkınlıkla bana bakan Aykut'u umursamadan devam ettim işime. Neden bunu yapıyorum gerçekten bilmiyorum. O benim kurbanım benim ona işkence etmem gerekirken şimdi yaralarını sarıyorum. Beni Aykut'a çeken ne böyle?

Bana bakan mavi gözler çok şey anlatıyordu ama ben bunların hiçbirini anlamıyorum. Aykut'un yaralarını sarma işim bittikten sonra ilk yardım malzemelerini kenara bıraktım ve kapıya yöneldim.

" Beni takip et." Sesim hala tek düze ve buz dağından bile soğuk çıkıyordu. En azından hala ben olduğuma seviniyorum. Sözümü ikiletmeden beni takip etmeye başlayan Aykut ile birlikte evimin salonuna geçtik. Oturmasını işaret ettiğimde tekli koltuğa oturdu. Ne diyeceğimi bilmeden konuştum. İç sesim benim yerime hallederdi nede olsa.

" eğer paçayı kurtarmak istiyorsan bundan sonra bana çalışacaksın. Ben ne dersem ne istersem onu yapacaksın."

" Ya kabul etmezsem." Dedi Aykut ne diyeceğimi merak ettiğini belli eden yüz ifadesiyle.

" Sana kabul edip etmediğini sormuyorum Aykutçuk. Ya benim dediğimi yaparsın ya da ben sena istediğimi yaparım. O yüzden çok konuşma ve dediğimi yap. Ya da yapma, ben seni en ağır işkencelerimi yaparak öldüreyim sende sana sunulan yaşama hakkına veda et ne dersin?" sesimde ki tehditkâr tını oldukça sert çıkmıştı. Kim demiş ya deliriyorum diye. Ben hala aynı benim işte.

" Peki, ben senin bana sunduğun yaşama hakkını kabul ettim diyelim benden ne isteyeceksin?"

Harbi ne isteyecektim ben? Hadi iç ses neredesin?

"ilk görevin benimle birlikte yarın seni tutan kadınla buluşmak olacak." Aykut'un bana kazık atmaması için çok güzel düşüncelerim vardı ve bunu ilk defa yapacaktım. Bu beni gerçekten heyecanlandırmıştı. Aykut biraz düşündükten sonra bana elini uzattı.

"Kaybedecek bir şeyim yok ama bu işin sonunda çok büyük bir şey kazanacağım." Aykut'un elini sıkarken ne demek istediğini düşünüyordum. Gerçekten Aykut'ta beni ona çeken bir şey vardı ama bu aşk ya da onun gibi bir şey değildi bambaşka bir şey ve ben bunun ne olduğunu bilmiyorum. Ama ne olduğunu elbet bir gün çözeceğim.


-- Kısa bir bölümden selamlar. Düşüncelerinizi benimle paylaşmayı unutmayın. --



KATİLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin