Bölüm 5

146 13 10
                                    

Telefon açıldığında ses vermeden bekledim. Karşı tarafın konuşmasını bekliyordum. Beklediğimde oldu zaten.

" Sonunda aramaya karar verdin demek." Konuştuğu an kafamda ses analizi yapmaya başladım ama kimseyle uyuşturamadım. Hem de hiç kimseyle. Acaba öldürdüğüm kişilerden birinin tanıdığı mıydı benden intikam mı almak istiyordu. Yok daha neler. Eğer öyle olsaydı bunu bana far ettirmeden yaparlardı herhalde. Off kafam çok karışık.

Çok fazla sessiz kalmıştım. Karşı taraf tekrardan konuşmaya başladı.

" Eminim şu an aklından neler geçiriyorsun. Öncelikle için rahat olsun ben senin düşmanın değilim. Sadece yardımına ihtiyacı olan biriyim. Ve eminim sen bana yardım edeceksin Işıl."

" Ya etmezsem?" sesim her zamanki gibi kendinden emin ve güçlü çıkmıştı. Buna gerçekten sevindim. Beni tedirgin etmesine izin vermem, izin eremem.

" Bana karşı gelmek istemezsin tatlım. Senin hakkında senin bile bilmediğin şeyler biliyorum. Mesela annen, baban, öldürdüğün üvey baban daha neler neler."

Gerçekten şok oldum. Nerden nasıl biliyordu. Lanet olsun kimdi bu kadın. Sesi çok yaşlı gelmiyordu ama çokta genç değildi. Ben düşünceler içinde yüzerken telefondan tekrardan sesler gelmeye başladı.

"Işıl sadece bana yardım et ödülünü al ve hayatına kaldığın yerden devam et."

Ödül mü? Bak şimdi biraz ilgimi çekmişti.

" Nasıl bir ödül bu böyle?" ödülü gerçekten merak ediyordum aynı zamanda benden istiyeceği işide.

" İşte şimdi aynı dili konuşmaya başladık tatlım. Ama bunlar telefonda konuşulucak konular değil. Bence yüz yüze konuşmalıyız ne dersin."

Bir süre düşündükten sonra konuştum.

" Nerde? Ne zaman?"

" Sen nerde ve ne zaman istersen tatlım." Memnun olmuştu. Ses tonundan gayet iyi anladım bunu.

" Sana yeri ve zamanı yazarım yalnız tek gelmen senin için iyi olur eğer bir hile veya oyun sezersem gerisini biliyor olman lazım madem o kadar şeyi biliyorsun bunu da bilirsin." Sesimde tehditkâr bir ton vardı. Bunu sevdim.

" biliyorum tatlım hem de tahmin ettiğinden daha çok şeyi biliyorum ve anlaştık. Yalnız gelicem." Dediğinde şaşırmıştım gerçekten. İtiraz eder gibi hissetmiştim ama öyle olmamıştım. Tam telefonu kapatmadan önce aklıma yakaladığım adam geldi.

" Bu arada adamına veda et çünkü bir daha onu göremeyeceksin artık o benim ve ben benim olandan sadece ölünce vazgeçerim." Dedim ve hemen telefonu kapattım. Gerçekten çok şaşırmıştım. Gitmeli miydim acaba? Kendine gel Işıl hem de derhal. Git ve şu lanet olası kadın kimmiş öğren. Sen korkak değilsin. Bir fahişeden mi korkacaksın.

Çok yorulmuştum. Oturduğum yerden kalktım ve odama çıktım. Aykut'un işine yarın bakacaktım. Başına geleceklerden haberi olmaması ne kadar da güzel. Yarın çok eğleneceğim ama öncelikle uyuyup dinlenmem lazım. Hareketli bir geceydi.

Odama çıktım ve kapımı kilitledim. Her ihtimale karşı. Yatağıma yatmadan önce çekmecemden silahımı aldım ve susturucusunu taktım. Yatağıma yattım ve silahımı belime koydum. Yastığımın altına koyamazdım benden önce alırlardı. Sırt üstü yattım ve gözlerimin kapanmasına izin verdim. Şimdilik kafamın karışmasına ara vereceğim ama sadece uykumu alana kadar.

Güneş ışığının gözlerimi rahatız etmesiyle uyandım. Elimi komidinin üzerinde duran telefonuma attım. Biraz komidinin üzerini elimle yokladıktan sonra telefonumu baktım. Saatin 11.07 olduğunu gördüm ve hemen yatağımdan fırladım. Üzerime rahat bir şeyler giydi eve evimin mutfağına indim. Buz dolabının kapısını açtım ve hemen sandviç hazırlamak için malzemeleri çıkardım. Genellikle böyle kahvaltı yapardım. Keyfim aşırı yerinde olduğu zamanlarda kendime çok güzel bir kahvaltı sofrası hazırlardım.

Yaptığım sandviçi tabağa koydum. 'Kuru kuru yiyecek değilim' dedim kendi kendime ve hemen dolaptan meyve suyumu çıkardım, bardağa doldurdum. Sık sık kendimle konuşurdum. Bazen dereceyi o kadar kaçırırdım ki kendimden şüphelendiğim anlar bile olurdu.

Kahvaltımı yaparken aklıma birden Aykut geldi. Az kalsın unutacaktım onu. Zavallının açlıktan ölmesini istemem o zaman ben ne yapardım. Bir tane sandviç daha hazırladım ve bu sandviçi Aykut'a vermek için kilitli kapının kapısını açtım. İçeri girdiğimde yaralı Aykut sandalyenin üzerinde bağlı bir şekilde bana bakıyordu. İnşallah uyumuştur güçsüz düşmesini istemem. Yavaşça yanına yaklaştım ve hemen önüne bir sandalye çekip oturdum. Aramızda çok mesafe olmadığı için elimi uzattığımda ağzında ki banda yetişebiliyordum ve bandı hızlıca çektim.

Gözlerinde anlamsız ve boş bir ifade var ve ben bundan hiç hoşlanmadım. Benim kurbanlarım korkuyla bakmalı böyle boş ve korkusuzca değil. Gözlerimi Aykut'a diktim ve pis pis sırıttım. Neye sırıttığımı merak edecek olmalı ki gözlerinde ki boş ve korkusuz bakış yerini hafif meraka bıraktı.

" Neden gülüyorsun?" diye sordu Aykut. Pis sırıtışım yüzüme iyice yayıldı ve gözlerime o deli bakışım yerleşti.

" Yakında öğrenirsin. Al ye güce ihtiyacın olacak."

" Ne zaman bırakacaksın beni?"

Bu soru ardından öyle bir kahkaha patlattım ki Aykut neye uğradığını şaşırdı. Sesim odanın duvarlarına çarpıp yutulurken göz bebeklerimin iyice büyüdüğünü hissedebiliyordum. Hemen arkamda duran masanın üzerinden bıçağı aldığım gibi Aykut'un bacağına sapladım. Aykut çığlık atmamak için dişlerini iyice sıktı.

" Buraya giren çıkmayı başaramadı Aykutçuk." Gözlerimi kırpmadan konuşuyordum. Neden bilmiyorum ama böyle anlarda gözlerimi kırpmak gelmiyordu içimden. Sanki her saniyesinden farklı zevk alıyordum. En ufak ayrıntıyı bile kaçırmak istemiyordum. Evet, doğru en ufak ayrıntıyı bile kaçıramazdım. Acıdan kasılan kaslarını görmem lazımdı. Bağırmamak için çatlayana kadar sıkılan dişleri. Evet, bunları görmem gerekir.

Acıdan gözlerinden bir damla yaş aktı. Daha yeni iyileşmeye başlayan bacağındaki yaranın yanına bir tane daha bıçak yarası açmıştım. Bıçağı çekerken Aykut'un nefesini kontrol etmeye çalıştığı gözümden kaçmamıştı. Zavallı karşımda yıkılmayan bir erkek profili çizmeye çalışıyor.

" Buradan ne ölün ne de dirin çıkacak Aykut. Bilmem anlatabildim mi?" sesimdeki duygusuzluğa bayılıyorum. Gözlerini kocaman açmış bana bakan kurbanlara da bayılıyorum. Bana sanki hayat veriyorlar. Birinin ölmesi bana hayat veriyordu. Her öldürdüğüm karşısında aldığım zevk paha biçilemezdi benim için.

Karşısına geçip yüzünde acıdan kasılan kasları izlemeye başladım. Her bir tepkide dudaklarım yukarı doğru büzülüyor.

" Niye nedensizce insanları öldürüyorsun?" diye sordu Aykut. Sesinde ki acıyı iliklerime kadar hissettim. Ne güzel bir his bu böyle.

" Canım öyle istiyor."

" Bunun bir nedeni olmalı."

" Nedeni ne biliyor musun Aykut?"

" Ne?" acılı yüzünde merak belirdi. Salak ölücek düşündüğü şeye bak. Yüzümü ona iyice yaklaştırdım ve yüzümde yine o korkutucu gülümsem belirdi. Bunu isteyerek yapmıyordum. Birden yüzümde beliriveriyordu. Sanki köşeye saklanmış bir çocuk gibi fırsatını bulduğu an fırlıyordu yerinden. Gözlerim yerinden çıkacakmış gibi açıldı. Bu halimle hamile bir kadına düşük yaptırırdım.

"Çünkü canım öyle istiyor." Birden geriye doğru çekildim ve oturduğum yerden kalktım. Malzemelerin olduğu masaya gittim ve arkamı Aykut'a döndüm.

" Eee Aykut acıya ne kadar dayanıklısın bakalım?" elimde kocaman bir satırla yüzümü Aykut'a döndüm.

��9�Z�3


KATİLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin