Çikolata Cafe

63 15 38
                                    

Öncelikle bilgisayar bozulduğu için telefondan yazacağım. Bu konuda affınıza sığınıyorum. Yazım hataları vs olabilir. Bunun dışında vote ve yorumlarınızı eksik etmeyin. Bölümleri düzenlemeye devam edemeyeceğim ama telefondan da olsa yeni bölüm yazmalıydım. Hersey için teşekkürler, keyifli okumalar. Şarkıyı dinlemeyi unutmayın...
Bu arada müjde bundan sonra bölümleri iki günde bir yayınlayacağım.

Kapıdan içeri girdiğimizde bizi büyük bir duman kütlesi karşıladı. İnsanlar nargilelerini kefiyle içiyor, derin sohbetler ediyorlardı. Kahkaha sesleri birbirine karışmıştı. Tam karşımızda "Çikolata Cafe" isimli bir duvar yazısı duruyordu. Parkeler, yukarı çıkan merdiven, cafenin tavanı ahşaptı. Ahşap merdivenlerden yukarı doğru çıkmaya başladık. Kendimi Samanyolu Tv' deki dede gibi hissetmeye başlamıştım. Hani duştan çıkarsınız da göz gözü görmez ya tıpkı öyle. Bu buharı ciğerlerim daha fazla hazmedemedi. Öksürmeye başladım. Son adımı da atıp üs kata çıkmış bulunuyorduk.
Pencerenin kenarında, tüm şehri ayaklar altına seren bir sandalyede oturduk. Sandalyedeler kırmızı renkteydi ve etrafında sarı işlemeler vardı. Ben dikkatle camdan dışarıyı izlerken İrem "Sen de amma nazlıymışsın be Buse. İki damla dumana öksürmeye başladın." Cık cık cık diyerek beni ayıpladıktan sonra pis gülümsemesini takındı.
" Antalya'da böyle bir ortama girmedim ki hiç, ne bileyim ben. Birden kendimi burada bulunca garip hissetmedim desem yalan olur. Bildiğim bir şey varsa o da böyle ortamlara ait olmadığım. Daha çok şömineli bir şatonun yıllar boyunca dışarı çıkmayacak prensesi olabilirim."
" Kendini tanıyorsun yani..."
"Eh işte. Sayılır..."
Ben camdan dışarıyı izlerken garsonun sipariş vermemiz için bize yaklaştığını gördüm. Uzaktan seçemesem de kumral saçları, düğmelerini sıkıca iliklediği yeleği ve siyah dar paça pantolonu vardı. 'Siparişi İrem verir diyerek.' camdan bakmaya devam ettim.
"Siparişlerinizi alayım efendim. "
Bu ses bana çok tanıdık gelmişti. Sanki duymaya alışık olduğum bir sesti. Emre'nin sesini andırıyordu.
'Emre... Önce bad boy tavrı sergileyip, sonra iyi çocuk ayaklarına yatan, sevgilisi olduğu halde bana sarılma cüretini gösteren, patates çuvalı, ayı, pislik...'
"Bana sövmeniz bittiyse siparişini alabilir miyim Gürsoy?"
"Emre! İnanmıyorum. Sen buradasın. Ben... Ben sesli mi konuştum? Yani konuştum derken sesli mi düşündüm? Bir bu eksikti. Bak açıklayabilirim. Ben..."
"Buse, sakinleş allasen. Çok rica ediyorum. Adam öldürmedin, para çalmadın. Millet banka soyunca bu kadar teleşlanmıyor..."
Utançtan yanaklarım kıpkırmızı kesilmişti. Emre'nin gözlerine bakamıyordum. Bu çocuk benim arkadaşım olmayı istiyordu ben de onun sevgilisini kıskanıp yerden yere vurdum. Baya rezil oldum ben şimdi. Öyle böyle değil baya baya rezil oldum. Yalnız güzel rezil oldum.
"Buse, Emre hala sipariş bekliyor. Saf saf bakmayı kesip kahveciğini nasıl içtiğini söylesen, kahvemizi içsek, anlatacaklarını dinlesem, falımıza baksak, hı nasıl olur?"
"E...Evet. İşte bu. Kahve. Kahve istiyorum ben."
"Buseciğim, sen saf saf bakarken ben kahve istediğimizi zaten söyledim. Yapman gereken nasıl istediğini söylemen. Hani vardı ya. Şekerli, şekersiz, orta şekerli, on şekerli..."
Emre'ye döndüğümde gülmemek için dudaklarını büzmüştü. Tepsiyi koltuk altına alıp, ayak ucuna bakarak gülmemeye çalışıyordu.
"Emre!" diye bir bağırdım ki. Yerinden sıçradı çocuk...
"Evet, not alıyorum..."
"Şekerli olsun "canım" "
Canımı bilerek bastırmıştım. Onu gıcık etmek hoşuma gidiyordu. Canım kelimesi hep samimiyetsiz gelmiştir. Tam da Emre'ye yakışan bir kelime.
"İrem seninki nasıl olsun?"
"Orta şekerli."
"Tamam kızlar... 5 dakikaya kahveleriniz hazır. Ha bu arada... Buse, gitmeden beni bekle. Konuşmak istediğim şeyler var."
"Bakarız."
"Egoist."
O kadar sessiz söylemişti ki. Gözlerini kısıp bakarak söylemese anlayamazdım.
"Bir şey mi dedin Sezemoğlu?"
"Yok, hayır. Kahveleri diyorum yapıyım da şey olmayın. Beklemeyin. Hadi gittim."
Sonunda derin bir nefes alarak İrem'e döndüm.
"Bu çocuk tam bir baş belası. Şu hareketlere bak. Dünyayı o yarattı. Dünya senin etrafında değil benim etrafımda dönüyor Sezemoğlu. Buna alışsan iyi edersin."
"Keşke çekirdek olsaydı ya..."
"O nereden çıktı İrem?"
"Maşallah, dizi gibisiniz. Ne bu birbirini çekememe, ne bu kin, öfke, nedir yani? Anlatta bilelim..."
"Of İrem. Anlatacak bir şey yok..."
"Buse buraya niçin geldik biz? Konuşmak için. Hemen başla yoksa masadaki suyu kafandan aşağı boşaltırım."
"Ama bu tehdit?"
"Evet. İtirazın mı var? Bestin olacağım kızım. Best friend olmanın birinci kuralı hayatındaki her şeyi paylaşmaktır. Evet, dinliyorum. Bana güvenmiyor musun yoksa?"
"Ay İrem ne inatçısın. Şu inadını sınavlarda kullan azıcık."
"Kullanırız... Onda da kullanırız."
"Bak şimdi anlatıyorum iyi dinle."
"Tamam tamam başla."
"Okulun ilk günü müdürün odasını bulmak için önüme gelene 'Müdürün odası nerede?' diye soruyordum. Neyse ilk sarışın bir kıza sordum. Onunla tartıştık falan derken Emre'ye sorayım dedim..."
Başımdan geçen her şeyi İrem'e anlatmıştım. Ona güvendim çünkü güvenini hissettim.
Birine güvenmek için iyi, kötü, çirkin, güzel olması gerekmez. Güven silahtan çıkan mermi gibidir. Bazen silah elinizden kayar ve merminin nereye saplanacağını tahmin edemezsiniz. Güven de böyledir. Güvenilmez dediğiniz insanlar aslında dünyanın en güvenilir sırdaşı olabilir. Sırlarınızı emanet ettiğiniz insanlar ise sizi iki günde ifşa edip, hayatınızı karartabilir. Ona güvenmek istedim çünkü onda Tuğçe' de gördüğümü görüyorum. Dostluk parıltısı... Biliyorum ki ben yolda kalsam da İrem'in dostluğu yola devam etmemi sağlayacak.
"Buse, o gün kaçırıldığına inanamıyorum... Demek Emre sana yardım etmek istedi. Kahveler gelmeden herşeyi anlattın oldu mu şimdi?"
"Dur bak son bir şey anlatacağım. Şok olacaksın. Geçen gün kamptan döndüğümüzde Emre'den telefonunu rica ettim."
"Neden?"
"Of İrem... Sözümü 643376. Kez kesişin bir dur anlatıyorum işte."
"İyi iyi.Sustum." diyerek kedi yavrusu bakışlarını fırlattı.
"Telefonumun sarjı bitmişti. Ne yapacağımı bilemedim. Seni de baban almıştı. Ben de gidip abimi aramak için telefonunu rica ettim. Hiç tereddüt etmeden elime tutuşturdu telefonunu. Emre..."
"Buse, beni çekiştirmekten bıkmadın mı?"
"Başka Emre'yi anlatıyordum ben. Hem sen gitsene. Niye geldin?"
"Şuna bak. Kahve isteyen bendim sanki." diyerek kahvemi önüme sertçe koydu. İrem'in kahvesini de bıraktıktan sonra tepsiyi siyah yeleğinin önüne alarak "Daha fazla dedikodumu yapma. Sabahtan beri kulağım çınlıyor. Tamam biliyorum, yakışıklıyım, espiriliyim, tatlıyım, gülmek çok yakışıyor... Sen de haklıymışsın ya yapabilirsin. Ben olsam ben de yapardım. Yakışıklı olmak böyle bir şey... Çekelim cezamızı."
Yüzünde her zaman ki iğrenç,pislik,lanet,öküz,ayı gülümsemesiyle bana bakmaya devam etti.
"Bak canım, ben seni konuşmuyordum. Başka Emre var onu konuşuyordum. Dimi İrem? Bir şey söylesene." diyerek İrem'i dürttüm.
"Ay Evet. Biz seni konuşmuyorduk ki. Seninle ilgili konuşuyorduk ama... Yok konuşmuyorduk. Konuşmuştuk, önceden yani. Şimdi değil. Heheh."
"Allah cızını virsin İrim. Bıtırdın dıhı dı bıtırdın..."
"Hehehe. Şey yapalım biz Buse. Heh. Kahvemizi içelim. Para veriyoruz sonuçta dimi? İçmek lazım. İç kahveni Buse. Hadi bakalım. Emre sen de bir gitsen biz baya daraldık çünkü. Malum hava da sıcak. Hadi sen bir git."
Emre gülerek yanımızdan uzaklaştı. Ayağa kalkarak sinirle tepinmeye başladım. İrem de dahil olmak üzere herkes 'Delirdi herhalde.' bakışı atınca üstümü düzeltip, sırıtarak yerime oturdum.
Kahvemizi bitirip ayağa kalktık.
"Falı boşverelim bence çünkü daraldım ben. Geldiler bana."
"Tabi Buse. Hadi gidelim madem. Sen sakin ol yeter ki. Hıh yavaş yavaş in öyle. Aferin."
"İrem, bana deliymişim gibi davranmayı keser misin?"
"Yok canım. Ne delisi? Sen ve delilik. Hahayt. Alakası yok. Ne alakası olabilir."
"Tamam tamam. Yürü hadi."
Kapının önüne çıkıp arkama bakmamla Emre'ye çarptım. Kolumdan sıkıca tuttu ve gözlerimin içine uzun uzun baktı. Sanki filmin en romantik sahnesinde gibiydik. Kız arkadaşına bakmak için döner ve pat! Çocukla çarpışırlar. Evde 'Ay ne romantik!' diye izlediğim sahnelerden herhangi birini yaşıyordum.
"Konuşmamız gerek Gürsoy."

Dünya DönüyorHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin